Ergenekon akademisi!
Dil devriminin hızlı zamanlarında yunanca “akademi”nin esasında türkçe bir kelime olduğu ve ak-adam’dan geldiği iddia edilmişti! 1930’lar Türkiyesinde bunun gazetelerde ciddi bir haber olarak yer aldığı inanılmaz bulunabilir. Fakat Türkiye’de akademik yapının 1930’larda yeniden oluşturulduğunu bu konularla uğraşan herkes bilir. Osmanlıdan müdevver Darülfünun kapatılmış, bir çok öğretim üyesi, ilim adamı kadro dışı bırakılmış ve yerine Üniversite kurulmuştur.
Darülfünun’un kendine mahsus bir geleneği ve muhtariyeti (özerkliği) vardı. “Darülfünun emini” müderrisler tarafından seçilir ve Marif Vekili tarafından tayin edilirdi.
(Haklısınız. Şöyle demeliydim: “Üniversite rektörü profesörler tarafından seçilir ve Millî Eğitim bakanlığınca atanırdı...”)
Bu “reform” sırasında Darülfünun, yani “fenler yurdu” türkçe bulunmadığı için, latince “üniversite” kelimesi tercih edildi!
Bu yeni kurumun yöneticisi de artık “emin” değil, “rektör”dü! Peki rektör ne idi? Latince asıllı bu kelime esas olarak “mahalle papazı” anlamı taşıyordu. Sonradan üniversite yöneticisi anlamı kazanmıştı.
“Emin” ne demekti? Konumuzu ilgilendiren anlamları üzerinde duralım sadece. “İnanılır, güvenilir, itimat edilir, mutemet” kimse demekti. Emanet şeklinde idare edilen dairelerin başı böyle adlandırılırdı. Şehr-emini (belediye reisi), Darülfünun emini (üniversite rektörü) gibi. Emin ayrıca, Hz. Muhammed ve Cebrail'in sıfatı idi...
Darülfünun’un öğretim üyelerinin yetersizliklerinden ötürü tasfiye edildiği inkılâp tarihi kitaplarında gerçekmiş gibi yazılır. Darülfünun yetersiz olduğu için değil, yeni rejimin ilme uymayan taleplerine cevap vermediği için tasfiye edilmiştir. Böylece rejimin destekçisi bir kadro ile üniversite oluşturulmuştur. İşte YÖK’ün atası! Temel çürük. Çünkü ilim temeli üzerinde değil, ideoloji temeli üzerinde üniversite kuruluyor...
İlim değil, ideoloji öncelikli üniversite, 1960 darbesine zemin hazırladı. 1970’lerde solcu kimliği ile çatışmaların merkezinde yer aldı. 12 Eylül’den sonra YÖK oluşturuldu ve atatürkçü gençler yetiştirmek üzere görevlendirildi!
28 Şubat’ta “boşver ilimi milimi bize atatürkçü yönetici lâzım!” naraları ile bir daha yapılandırıldı. Böylece, üniversite öğretim üyeleri ve yöneticileri bir daha ideolojik taraf haline getirildi. Başörtülü ve dürüst öğretim üyesi avında mahir fakat ilim yönleri yetersiz profesörler rektör tayin edildi. İdeolojik üstünlüğü siyasete tahvil etmek isteyen hocalar oligarşik merkezlerle dirsek teması içinde oldular. Bu yüzden üniversiteler, ETÖ iddianamesinde ismi geçen bir çok kişi ve kurumun çiftliği haline gelmişti.
Prof. Toktamış Ateş hoca, 28 Şubat sürecinde özgürlükten yana tavır koyması gereken bazı akademisyenlerin darbe sonrasında kurulacak hükümette ‘bakan olabilmek’ için sürece destek verdiklerini söylerken boşa konuşmuyor.
Türkiye’de üniversiteler birer “ergenekon akademisi”ne dönüştürülmüştü. İlim öncelikler sıralamasında, çok gerilerde kalıyordu. Bu yüzden dünya üniversiteleri sıralamasında Türkiye’nin hiçbir üniversitesi yer bulamıyordu.
Bir zamanlar Tandoğan’da cübbeli üniversite yöneticilerinin gösterisinde açılan pankartta “Ordu göreve” yazılmıştı. Bu pankarta yazılmayan fakat onu tamamlayan bir ibare vardı: Ben bakanlığa!
“Neye niyet, neye kısmet” bakanlık koltuğu umarsın, sanık sandalyesine oturursun!
Üniversiteleri ergenekon akademisi olmaktan çıkarmak, ilme yapılan en büyük hizmetlerden biri olacak!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.