Laikliği gündemden düşüren belediyeler!
Başsavcının tarihî konuşması bir zihniyetin en açık ifadesi olarak uzun süre gündemden düşmeyecek! Her halde, ülkenin yüksek hukuk kurumlarının aynı hükümetler gibi asıl gündemlerine dönmeleri, laikliği sentetik olarak gündemde tutmaktan vazgeçmeleri ile unutulacak bu konuşma. Ülkemizde iki türlü yönetim tarzı var. Birisi laiklikten nemalanan ve halka da laiklik yedirip içiren yönetim tarzı, diğeri ise, halkın dertlerini, ihtiyaçlarını bilen ve bunları halletmek için çalışan yönetim şekli. Bu merkezi idarede böyle olduğu gibi, mahalli yönetimlerde de böyle. Laiklik gündemi takip eden belediyelerde temizlik, aydınlatma, ulaştırma gibi işler önem taşımaz. O tarz yönetilen şehirlerin sokaklarında yürünmez, caddelerinden geçilmez, halk arsenikli suya mahkûm edilir… Çok şükür böyle belediyeler çoğunluğu teşkil etmez. Türkiye’nin son yirmi yılına damgasını vuran belediyeler, şehirlerimizi yeniden kuruyorlar.
-
Geçen hafta Bem-Bir-Sen’in yayınlamaya başladığı “Şehir ve Medeniyet” dergisinin tanıtımı için yapılan toplantıya katılmıştık. Dergi, şehir, medeniyet ve kültür ilişkileri konularında hafıza tazelememize vesile teşkil etti. Hafta sonunda ise, Türkiye Yazarlar Birliği’nin Şube başkanları toplantısı için Kayseri’ye gittik. Tabiî Ankara-Kayseri yolu üzerinde bulunan Kırıkkale ve Kırşehir’e de uğradık. Dönüş yolumuzun üzerinde ise Niğde vardı.
Türkiye’nin şehirleri, 1950’den beri âdeta yeniden kuruluyor. Bu kuruluş sırasında çok az şey sabit kalıyor. Yarım asrı aşkın bu süre içinde ülke nüfusunun büyük bir kısmı yer değiştiriyor. Neredeyse bütün şehirler bu değişimden az veya çok nasibini alıyor. Küçük ve orta büyüklükteki şehirler, bir taraftan büyük şehirlere doğru bir göç yaşarken, aynı zamanda daha küçük yerleşmelerden göç alıyor. Şehirlerin nüfus yapısıyla birlikte, fizikî yapıları da değişiyor.
Bu değişimin nirengi noktaları, 1950’de ilk defa seçilmiş bir iktidarın Türkiye’yi yönetmeye başlaması ve Menderes’in ismiyle bütünleşen iktisat siyaseti ve şehircilik uygulamaları; 1980’lerde Turgut Özal’ın başlattığı şehircilik hamleleri ve ardından gelen muhafazakâr-mütedeyyin yönetimlerin şehirlerimizde meydana getirdiği büyük fizikî değişiklikler...
Şehirlerimizin fizikî yapılarında meydana gelen büyük değişiklikler kültürel alanda paraleli olmayan uygulamalardır. Şehirler nüfus ve fizik olarak değişiyor. Bu değişimin planlı veya plansız belirli çerçeveleri var, fakat kültürel değişim için bir plan veya program yok. Şehirler âdeta yeniden kurulurken, insan yapısı büyük değişiklikler geçirirken, kültürel yapının buna paralel değişiklikler geçirmemesi imkânsızdır.
Türkiye’nin kültürel dönüşümü için 1930’larda, 1940’larda uygulamaya konulan tepeden inmeci projelerin demokratikleşme döneminde tesirini sürdürmesi beklenemezdi. Fakat, bazı çevreler ısrarla bu projeleri hâkim kılmaya çalıştılar. Demokratikleşme döneminde şehirlerin kültürel dönüşümü konusunun gündemde olmaması, şehirleri sancılı alanlar haline getirdi.
Bugün 1950’lerin 50-100 binlik şehirleri, 500 bin ila 1 milyon nüfuslu büyük şehirler haline geldi. Daha küçük nüfuslu şehirler ise, 100 binin üzerinde nüfusa sahip oldu. Şehir alt ve üstyapıları tamamen değişti. Erken zamanlarda sağcı belediye yönetimlerine sahip olan şehirler, tarihî kimliklerini daha çabuk kaybettiler. Tarihî kimliğin korunması, büyük değişimleri başaran sağcı belediyelerin gündemine ancak son yıllarda girmeye başladı.
Kayseri, Ankara tasnif dışı tutulursa, Konya ile birlikte gerçek büyükşehir kimliği kazanan Orta Anadolu’nun iki tarihî şehrinden biri. 1970’lerden beri defalarca ziyaret ettiğimiz için Kayseri’nin fizikî dönüşümünü belli nisbette takip ettiğimizi söyleyebiliriz. Bilhassa son 15 yıl içinde yapılanlar, şehrin daha önce tahmin edilemez bir gelişim gösterdiğini gözlerimizin önüne seriyor. Elbette, bu dönüşümde istikrarlı belediye yönetimlerinin büyük rolü var.
Gerek Büyükşehir belediyesi başkanı Mehmet Özhaseki gerekse merkez belediye başkanları Bekir Yıldız ve Memduh Büyükkılıç, üst üste yüksek nisbette rey alarak seçilmiş kişiler. Kayseri’nin istikrarlı dönüşümü, merkezden çevreye doğru yayılmaya devam ediyor. Şehircilik, yeni çözümlerle kendine mahsus bir canlılık gösteriyor. Son yıllarda kitle ulaşımı ile birlikte yeşil alanlara, halkın rahatlama sahalarına doğru yönelen şehircilik, elde kalan tarihî mirası korumak için geç kalmış adımlar atmaya başlıyor.
Kayseri’yi ayrılırken diğer şehirlerde örneğine pek rastlamadığımız “Kent Müzesi”nde hızlı bir hafıza tazelemesi şeklinde bir daha gördük. Bu kuruma “müze” demek doğru mudur? Müze gerçek malzeme üzerine kurulur. Halbuki burası bir tanıtım merkezi. Kayseri’nin ve Mimar Sinan’ın modern sistemlerle tanıtıldığı bir merkez.
Şehirlerimiz büyük ölçüde fizikî büyümenin sınırına ulaştılar. Türkiye’nin nüfus artış hızının duraklaması, muhtemelen geleceğin şehirlerinin daha fazla kalabalık olmasını gerektirmeyecek. Belediyeler, her defasında şehre katılan yeni nüfus için alt ve üstyapıyı değiştirmek zorunda kalmayacak. İşte asıl nitelikli belediyecilik o zaman başlayacak. Belediyeler sosyal ve kültürel belediyeciliğin önemini şimdiden idrak ederlerse bu yakın geleceği daha başarılı yönetebilecekler.
Şehirlerin dönüşümü, geleceğin Türkiyesini belirleyecek. İnsana yatırım, sadece onun karnını doyurmak, temiz ve bakımlı şehirlerde yaşatmaktla sınırlı tutulamaz. Onun zihnini, manevî dünyasını dikkate alan uygulamalar, sağlıklı kültürel dönüşüm ve şehir kimliğinin sürekliliğini sağlama yönünde faaliyetler için daha fazla düşünmenin ve harekete geçmenin zamanıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.