Kim vatansever, kim terörist... Var mı bir bilen?
Onlara toz kondurmuyorlardı... “Sütte leke var, onlarda yok”tu!.. Çünkü onlar, “ömürlerini terörle mücadeleye adamış şerefli insanlar”dı!.. Biz yataklarımızda rahat uyurken, onlar dağlarda “PKK ile savaşıyor”du!.. Tek amaçları vardı, “vatanın birliği ve milletin dirliği”ni sağlamak!.. Bu amaçla “kan ve can” veriyorlardı... Evet, bunları söylüyorlardı... “Ergenekon Terör Örgütü”ne yönelik operasyonlarda “bazı emekli generaller”in de gözaltına alınması ve sonrasında “bağımsız mahkemelerin kararıyla tutuklanması” üzerine; “Ergenekon yandaşları” hemen devreye girmişlerdi!.. İlk etapta “sulandırma” taktiklerine başvurmuşlar, arkasından “kafaları bulandırma”ya çalışmışlar, son olarak da “Ergenekon avukatlığı”na soyunup, “Ergenekon sanığı generaller”in birer “vatansever” olduğunu iddia etmeye başlamışlardı...
Evet, onlar “vatansever”di, vatanın birlik ve bütünlüğü için “can”larını ortaya koymuşlardı!.
Ama, “Ergenekon soruşturmaları” ile işte bu insanlar “cezalandırılmak” isteniyordu!..
Mu acaba?..
TERÖRLE MÜCADELE Mİ... O DA NE?!
“Gerçekler” ortaya çıkmaya, “belge”ler gözler önüne serilmeye başlanınca görüldü ki; “Ergenekoncu generallerimiz”in ömürleri, iddia edildiği veya zannedildiği gibi “terörle mücadele”ye adanmamış!..
Çünkü, “ciltler dolusu belge”ler gösteriyordu ki, “emekli general”lerimiz “terör”le değil, bu ülkenin “insan”ları ve onların “inanç”ları ile mücadele etmişler!..
Meselâ Jandarma Komutanlığı yapmış Orgeneral Şener Eruygur... 1. Ordu Komutanlığı yapmış Orgeneral Hurşit Tolon... Jandarma İstihbarat Başkanlığı yapmış Tuğgeneral Levent Ersöz... Jandarma Bölge Komutanlığı yapmış Tuğgeneral Veli Küçük... Ve onlarla bağlantılı çalışan emekli ya da muvazzaf subay ve astsubaylar!..
Ve onlar tarafından hazırlanan “andıç”lar, “plân”lar, “program”lar!.. Hemen hepsi de “AK Parti iktidarını devirme, dindarları sindirme” amaçlı!..
Sayfalar dolusu “plân ve program”ın hazırlanması için “bir ömür gerekir” ki; sadece bunlar bile; “ömürlerin terörle mücadele ederek geçmediği”nin, tam aksine “kaos” çıkarma, “dehşet” saçma, “panik oluşturma” ve “darbe” yapma amacıyla harcandığının kanıtıdır!..
Yine de “Ergenekonsever”lerin ifadesiyle soralım; “Bir ömürlük mücadele”nin içerisinde neler var?..
“Samanyolu.com”dan Nadir Kılıç demiş ki;
¥ “Adım adım, karış karış bu ülkenin camileri, camilere kaç kişinin girip çıktığı, hangi kamu kurumunda kimlerin namaz kıldığı var. Cadde cadde, sokak sokak hatta kapı kapı vatandaş fişlemeleriyle dolu klasörler.
¥ Hangi sandıkta, kimin kime oy verdiğini tespit etmek için uğraşmışlar. Bu ülkenin valisinin, kaymakamının, hakiminin, savcısının özel hayatını mercek altına almışlar. Okulları, hastaneleri gözleyip gözetlemişler.
¥ Erinmemişler, kamu kurumlarında çalışanları siyasi görüşlerine göre bölüp parçalayıp, kimin eşi, kimin dostu, anası başörtüsü takıyor sorusunun peşine düşmüşler. Hiç abartısız, hangi ev hanımının Kur’an öğrenmek için kimden yardım aldığını, hangi evde Kur’an öğretildiğini bulup not almışlar.
¥ Başka... (...) Camileri fişlemekle hedeflerine ulaşamayınca yalan ve iftiralarla ya da yine kendi icat ettikleri şeyhlerle irtica rüzgarı estirme çalışmaları yapmışlar bir de...”
“KONTROLLÜ TERÖR” MÜ UYGULANIYOR?
Evet, “bir ömür boyu” işte bunun için çalışmışlar, bunun plânlarını yapmışlar!.
Fişlemişler!.. Fişlemişler!.. Fişlemişler!..
Peki, “terör”le hiç mi mücadele etmemişler?.. Ya da, “terörü bitirmek” için hiç mi plân yapmamışlar?..
Hiç yapmaz olurlar mı?..
Elbette yapmışlar!..
Mesela, şöyle bir plân yapmışlar:
“Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra terör örgütünü tamamen tasfiye etmek yerine, Öcalan’la anlaşıp örgütün yönetimini ele geçirmek daha iyi olur!!!”
Bakar mısınız plâna?..
“Terörü bitirmeyi” düşünmek yerine, “teröristi kontrol” edecekler!.. Peki, örgütü ele geçirip “teröristi kontrol” etmek ne demek?..
“Lazım olduklarında kullanmak” demek!..
Bir “kaos” mu gerekiyor, bir “kargaşa” mı gerekiyor, “iktidara yaylım ateşi açılması” mı gerekiyor; bas “teröristin düğmesi”ne, sal “arazi”ye!..
Artık “5 asker” mi “şehit” ederler, “10 asker” mi?..
Kes “fatura”yı Hükümet’e!.. Hükümet ne yaparsa yapsın!.. Böyle bir durumda “diyalog” da biter, “çözüm plânları” da!..
Baştakiler, istedikleri kadar;
“Bu yıl iyi şeyler olacak” desin!..
Hepsi bir “mayın”a, birkaç “mermi”ye bakar!.
Ne dersiniz;
“Mayın”lara, “pusu”lara ve “tuzak”lara, biraz da bu pencereden bakmak gerekmez mi?..
Öyle ya;
“Terörist kontrol altında!”
İşte bu noktada, Nadir Kılıç’ın sorduğu soru, hayli anlamlı:
“Terörist kim?”
Ben de şöyle sorayım;
“Bu adamlar mı terörle savaşıyor?”
METİN GÜRAK’I KIZDIRAN SORU!
İşte bu soruyu sormayı kafama koymuştum ki; dün ajanslardan şöyle bir haber geçti:
“Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'ndaki “haftalık basın bilgilendirme toplantısı”nda, gazetecilerin sorularını cevapladı.
Tuğgeneral Gürak, bir soru üzerine;
“Bugün bir gazetede Genelkurmay Başkanlığı Harekat Başkanlığı’nın hazırladığı iddia edilen bir planla ilgili olarak haber ve yorumlara yer verildiği görülmüştür. Konunun tüm yönleriyle incelenmesi maksadıyla Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’na derhal bir soruşturma emri verilmiştir” dedi.
“Böyle bir belgenin varlığı mı soruşturulacak, yoksa nasıl sızdığı konusu mu?” sorusu üzerine hayli sinirlenen Tuğgeneral Gürak, “Size onunla ilgili açıklamamın o bölümünü tekrar okuyorum” diyerek, “Konunun tüm yönleriyle incelenmesi maksadıyla” soruşturma emri verildiğini vurguladı.”
Ne yalan söyleyeyim;
Ajanslardan bu haber geçtiğinde ne “gazete”lere bakmıştım, ne de “plân”lara!..
AK PARTİ’Yİ BİTİRME PLÂNI!
Merak edip bakınca gördüm ki; gazetenin “tam sayfa” verdiği haberin başlığı şöyleydi:
“AKP ve Gülen’i bitirme plânı!”
Haberin ayrıntısı da, özetle şöyleydi:
“Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek imzalı ve Nisan 2009 tarihli, “gizli” ibareli “İrticayla Mücadele Eylem Planı”, hükümetin ve Fethullah Gülen cemaatinin, başta ordu içindekiler olmak üzere bütün mensuplarını hedef alıyor.
Planın “İcra” bölümünde şöyle deniyor. “Laik düzeni yıkıp İslâm devleti kurma hayalindeki AKP hükümeti ve Gülen grubu başta, dini oluşumların faaliyetlerine son vermek için çalışılacaktır”... Dört sayfalık planın “Durum” bölümünde, “Ergenekon adı altında, TSK’ya büyük emeği geçmiş emekli ve muvazzaf askeri personel yersiz ithamlarla lekelenmektedir” deniliyor!.
Plan, Psikolojik Harp Dairesi’nin yeni adı olan Genelkurmay Harekât Başkanlığı 3’üncü Destek Şube Müdürlüğü’nde hazırlanmış.
Plan, Ergenekon’da tutuklanan emekli Yüzbaşı Serdar Öztürk’ün ofisinde ele geçirildi.
Emekli yüzbaşı Öztürk, Devlet Üstün Hizmet Madalyası’nı iade etmesiyle gündeme gelmişti.
Plânın, “Medya Faaliyetleri” bölümünde ise Ergenekon operasyonuna atıf yapılarak, TSK mensuplarının “masum” olduğu yönünde haberler yaptırılması isteniyor ve deniliyor ki;
“Ergenekon kapsamında tutuklanan TSK personelinin masum olduğu, irticayla etkin şekilde mücadele ettikleri için üzerlerine iftira atıldığı şeklinde haberler yaptırılacaktır. Yakalanan veya çözülen TSK personelinin bizim belirlediğimiz temalar doğrultusunda beyanda bulunmaları ve bu açıklamaların basında geniş yer bulması sağlanacaktır.”
Plânın son bölümü “AK Parti’nin parçalanması”na dönük şu çarpıcı cümle ile bitiyor:
“AKP mensubu kilit haberleşmecilere kamuoyuna çelişkili açıklamalar yaptırılarak, parti-hükümet içerisinde ciddi anlaşmazlık ve bölünmeler yaşanıyormuş şeklinde algılanması sağlanacaktır.”
Görüyorsunuz değil mi;
Sadece “emekli general”lerimiz değil, gazetenin iddiasına göre; “muvazzaf subay”larımız da “sınırları korumakla” değil, “iktidarı devirmeye uğraşmak”la meşgul olmuşlar!..
Tuğgeneral Metin Gürak diyor ya;
“Konu, tüm yönleriyle incelenecek!”
Yani, iki şeyi soruşturacaklar;
“Bir: Böyle bir plân gerçekten var mı?..
İki: Bu plânı kim sızdırdı?”
Oysa “plân” da ortada, “hazırlayan” da, “hazırlandığı yer” de, “ele geçirildiği ofis” de!..
Daha neyi inceleyeceksiniz ki?..
EN BÜYÜK DESTEKÇİLERİ KARTEL!
Lafı uzatmanın alemi yok...
Durum da, fotoğraf da, gayet net ve açık!..
“Sınırlarımızı korumaları” için, “düşman saldırılarına hazırlıklı olmaları” için dişimizden-tırnağımızdan artırdığımız paralarla “maaş”larını ödediğimiz insanlar, öyle anlaşılıyor ki; “terör” dışında her şeyle mücadele etmişler!..
“Namaz kılanlar”la mücadele etmişler!..
“Başörtülüler”le mücadele etmişler!..
“Kur’an-ı Kerim öğrenenler”le mücadele etmişler!..
“Cemaat”lerle mücadele etmişler!..
Ve tabii;
Onlara “zemin” hazırladığını düşündükleri “Hükümet”le de mücadele etmişler!..
Hem de; yıkmacasına, devirmecesine!..
Bunda “yalnız” da değiller!..
Yanlarına “kartel medyası”nı almışlar!..
“Onları irticaya karşı kullanacağız” diyorlar!..
Halen kullanıyorlar da!..
Bir “Satanist” olduğu ortaya çıkan kız çocuğunu “Annesini, kendisini de tarikata sokmak istediği için öldürdü” diye yazan onlar değil miydi?..
HERKES KENDİ İŞİNE BAKSA!
Son olarak söylemek istediğim şu:
Bizler, bu ülkenin “sıradan” insanları olarak, sürekli “teyakkuz”da bulunmak, “diken üstünde” olmak zorunda mıyız?..
Sorarım size; “yargı”dan, “asker”den ve “medya”dan kazık yeme korkusuyla insanların sürekli “elleri kıçlarında” dolaştıkları başka bir ülke var mıdır?..
Bu insanlar veya kurumlar;
Niye “kendi işleri”ni yapmazlar da, “üzerlerine vazife olmayan işler”le iştigal edip, “her yere burunlarını sokarlar” bir türlü anlayabilmiş değilim!..
Görüyorsunuz işte;
Bazı yargıçlar “adalet” dağıtmak yerine “yargısız infaz”la meşgul!.. Bazı ordu mensupları da “askerlik” değil, “darbe plânı” hazırlamakla iştigal ediyor!..
“Gazeteler” veya “gazeteciler” deseniz, “gazetecilik” dışında her şeyi yapıyor!.. Ya “iftira”yla, ya “gammazlama” ile ya da “borazanlık”la meşguller!..
Hani, elimde yetki olsa, derdim ki;
“Herkes kendi işine!.. Marş, marş!”
Ama, biliyorum ki;
Bu dediğim “normal ülkeler” için geçerli!..
Kendin pişir, kendin ye!
“Körler ve sağırlar birbirini ağırlar” sözü bir “deyim”dir... Yani, sözde geçenler “kör” ve “sağır” değillerdir... Ama “birbirlerini ağırladıkları” bir gerçektir!..
Haberlerimizi ve yorumlarımızı okudunuz... Dolayısıyla “Aydın Doğan’ın kızı” olan Hürriyet İcra Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı’ya, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) tarafından “basın özgürlüğü” ödülü verildiğini de biliyorsunuz!.. “Gazeteleri susturmak ve haber verme özgürlüklerini yok etmek” için dâvâ üstüne dâvâ açan, özellikle Vakit’e haciz üzerine haciz gönderen bir adamın kızı, “basın özgürlüğü” ödülü alıyor ya; varın gerisini siz hesap edin!..
Ama, şunu da bilin ki; Uluslararası Basın Enstitüsü denilen kuruluş, öyle “bağımsız ve güdümsüz” bir kuruluş değildir haaa!..
Kendisine ödül verilen Vuslat Hanım, halen “Enstitünün Yönetim Kurulu üyesi”dir, iyi mi?..
Daha önce de “2 yıl başkanlık” yapmıştı.
Hele şimdi söyleyin... Böyle bir ödüle; “körler ve sağırlar, birbirlerini ağırlar” demez de, ne dersiniz?..
Bu da; “kendin pişir, kendin ye” gibi bir şey!..
Kendin kur, kendini ödüllendir!..