Eşkıya ve asker farkı
Durum, bir millet olarak sahip olduğumuz her şeyi tepeden tırnağa gözden geçirmemizi gerektirecek kadar vahim. Genelkurmay'ın koridorlarında hazırlanan bir komplolar zinciriyle, bir darbe teşebbüsüyle, bir hukuksuzluk örneği ile değil, devleti ve bizi bir arada yaşatan hukuku bütünüyle "yok" hükmüne sokacak bir sapkınlık hali ile karşı karşıyayız. Düpedüz devlet gücü ile eşkıyalık bu.
Hırsız malınıza kasteder; katil canınıza. Bir başkası ırza düşmandır. Eşkıya dağda ve şehirde örgütlü biçimde, bu suçların tamamını işler. Silahla mala, cana, ırza saldırır. Eşkıyanın en amansızı ise asker kaçağıdır. Cihan Harbi ile Kurtuluş Savaşı yıllarında dağları tutan asker kaçakları bize cephede savaştığımız düşmandan daha fazla zarar vermişti. Üzerinde üniforması, elinde silahı ile yağma yapan, cinayet işleyen, ırz-namus bırakmayan bu askerden bozma eşkıya zümresinin yol açtığı dehşet Anadolu'da hâlâ anlatılır.
Şu popüler türküyü, bu gözle yeniden okuyalım: "Zaptiye dağı sarar/Dağda kaçaklar arar/Eşkıyadan da beter/ Saklan be Halil İbrahim." Bizde Halil İbrahim'ler de, Halil İbrahim'e medhiyeler düzenler de çok.
Varınızı yoğunuzu ortaya koyarak, dişinizle-tırnağınızla bir kurtuluş mücadelesi veriyorsunuz. Yunan ordusu Ankara'ya dayanmış. Millet her şeyini Balkan Savaşları ile başlayan ve on yılı aşan savaşlar boyunca tüketmiş. Ve sizin başınızdaki en büyük bela neredeyse cephedeki ordunuz kadar yekun tutan dağlardaki asker kaçakları. Cephede düşmanla savaşan askerinizin geride bıraktığı ve uğruna savaştığı sevdiklerinin karşısına, devletin verdiği üniforma ile çıkıyor; devletin verdiği silahı doğrultuyor. Çetelerden mahallinde hükümetler kurup kendilerince nizamlar tesis ediyorlar. Hangi düşman daha tehlikeli? Cephedeki düşman mı? Halkı soyan, sizi arkadan vuran, sırtında üniforma, elinde orduya kayıtlı silahla eşkıyalık yapanlar mı?
Türkiye zorlu bir ekonomik krizden geçiyor. Gencine iş bulmanın, yoksulunu doyurmanın tasasını yaşıyor. Dünya dağılıp yeniden kurulurken bölgesinde bir istikrar ve güven merkezi oluşturmaya çalışıyor. Avrupa Birliği içinde, Kıbrıs için Yunanlılara karşı soğuk bir savaş yürütüyor. Ermenistan'ı dize getirmek için kurulu dengelerle oynuyor. 25 yıldır ülkeyi kan gölüne çeviren Kürt Sorunu'nu çözmek, ülkenin birliğini ve dirliğini yeniden tesis etmek için hamle yapmaya hazırlanıyor. Toplumdaki Alevî-Sünni düşmanlığını sona erdirmek için dikkatli ve özenli adımlar atıyor. Türkiye ekonomisiyle, toplumuyla, siyasetiyle ve diplomasisiyle her cephede dişiyle-tırnağıyla bir savaş veriyor.
Birileri çıkıyor, devletin verdiği üniformayı giyerek, orduya kayıtlı silahı kullanarak Türkiye'nin boğuştuğu her sorunu içinden çıkılmaz hale getirecek, attığı her ileri adımı baltalayacak entrikalar ve komplolar tezgâhlıyor. Devletin silahı ile devletin kendisine, halkına ve alî çıkarlarına kurşun sıkıyor. Ne için? Kendi iktidar hesabı için. Kendi çıkarı için. Eşkıyalık suçuyla yargılanan ortaklarını kurtarmak için.
Hükümete, halka, hatta kendi silah arkadaşlarına komplolar kuran, her millî soruna bir komplo malzemesi olarak bakan bu adamların Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu dağlarında düzen kurmuş asker üniformalı eşkıyadan ne farkı var?
1826'da yeni bir ordu kurup, eski merkezî ordumuzu topa tutarak imha ettik. Mondros'ta ordumuz lağvedildi. Erzurum'da yenisini kurup, hem İstanbul'daki ordu merkezine (Kuvva-yı İnzibatiye'ye), hem dağlardaki askerden eşkıyaya, hem de Yunan ordusuna karşı Büyük Millet Meclisi'nin emir ve komutasında savaştık ve bir zafer kazandık.
Şimdi ise, askerden eşkıyanın peşinde olduğu eşkıyalık düzenine Türkiye'yi teslim etmemek görevi, başta hükümet olmak üzere bu ülkenin gerçek sahiplerinin; yani hepimizin.