Kartaca’dan Roma’ya
Meşhur Tunuslu tarihçilerden Muhammed Talbi, 2003 yılında Bush yönetiminin Saddam’ı devirmek ve ülkeyi işgal etmek için gerçekleştirdiği Irak saldırısını Romalıların Kartaca’ya saldırılarına benzetmiş ve Romalılar karşısında yeni Kartaca olarak gördüğü Irak’ın yenilmekten başka çaresi olmadığını, tutunamayacağını ve toprak üzerinde taş ve vucut üzerinde baş kalmayacağını yazmıştı. Aynen daha önce bu topraklarda Hacca-ı Zalim’in yaptığı gibi. Onunkisi dramatik bir yazıydı. Lakin gerçekten de ABD yeni Roma ve Bağdat yeni Kartaca mıydı? Elbette Bağdat yeni Kartaca değildi, olsa olsa Kartaca’dan geriye kalan tarihi ayaklardan veya ceplerden birisi sayılabilirdi o kadar. Muhammet Talbi’nin öngördüğü gibi yeni Kartaca yıkıldı lakin ardından sıra Roma’ya geldi. Esasında Muhammed Talbi’nin yeni Kartaca benzetmesi kısmen doğru. Kısmen doğru olması genel doğruda kaymalar olduğu anlamına gelmekte. Esasen Kartaca Soğuk Savaş sonunda (1945 veya 1947-1991) yıkılmıştı. Tabii ki buradaki Kartaca’dan ne kastettiğimi anlıyorsunuz. Sovyetler Birliği. Yani bu bağlamda Bağdat, Kartaca’nın geride hamisiz kalan müttefiklerinden birisiydi. Sovyetler Birliği’nin yıkıldığı yıl; Kartaca’nın Ortadoğu’daki en büyük müttefiklerinden olan Saddam Hüseyin de Kuveyt’ten çıkarılmıştı. Yaklaşık 12 yıl sonra da bu defa Bağdat’tan çıkarıldı ve sonunda yakalanarak idam edildi. Gerçekten de Bağdat’ın yeniden düşüşü Kartaca’nın düşüşü kadar trajedik oldu. Bu noktada Muhammed Talbi yerden göğe kadar haklı idi. Lakin Kartaca ile Roma’nın yıkılması arasında bir diyalektik var. Bu diyalektiği yazanlardan birisi geçenlerde Halis Çelebi oldu. Daha doğrusu Arnold Toynbee’den yola çıkarak bu tezi güncelleştirdi. 20. yüzyılın İbni Haldun’u kabul edilebilecek olan İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, Kartaca’nın yıkılmasıyla Roma’nın yıkılması arasında bir determinizm ve bağlantı olduğunu söylüyor. Yani Kartaca yıkılmasaydı Roma da yıkılmayacaktı. Dolayısıyla aslında Kartaca’yı yıkarak Roma kendisinin sonunu hazırlamıştır. Kartaca’nın yıkılmasından sonra aynen Abbasilerin şarktan gelen Moğollar tarafından yıkılması gibi Roma da kuzeyden gelen Vandal sürüleri tarafından aynı acımasızlıkla yerle bir edilmiş ve yıkılmıştır. Lakin dengeyi bozan Roma olmuştur.
¥
ESAM toplantılarında benzeri bir analizi Raşid Gannuşi yaptı. İslamiyetin çıkışından sonra Müslümanların önce Sasanilerin hakkından geldiklerini ve sonrasında da Fatih Sultan Mehmet’in elinde Bizans’ın son bulduğunu anlattı. Gannuşi’nin konuşması da fetih kutlamalarının bir gün evveline rastlamıştı. Hazreti Ömer döneminde Sasaniler Müslümanların kılıçları ve süvarileri altında ezilmiş ve yere serilmişlerdi. Ve ne olduğunu da anlamaya fırsat bulamadan. Şehname’nin o hafife alan üslubuyla çölden çıkan ve keler yiyen Araplar İslamın itici gücüyle kendilerini birden Medain’de ve Pers kapılarında bulmuşlardı. Cahiliye Arapları gitmiş ve kimyaları değişmiş bambaşka Araplar gelmişti. Onlara yeni bir kimlik veren, İslamın kimyası olmuştur. İslam onları yeniden inşa etmiştir. İslamiyeti anlamadan bu sırrı anlamak mümkün değildir. Reb-i Bin Amir’i karşısında bulan Rüstem de durumu kavrayamamıştı. ‘Sizi buralara ne getirdi?’ demeyi akledebilmişti sadece. O da ‘İnsanlığı, dinlerin zulmünden İslamın adaletine ve dünyanın darlığından ahiretin genişliğine çıkarmaya geldik’ demişti. Yoksa Arap aynı Araptır. Raşid Gannuşi bir müjde daha verdi ve dedi ki: İslamiyetin bisetinden sonra nasıl Müslümanlar önce Sasanilere, sonrasında da Bizans’a varis olmuşlarsa ve onlara galebe çalmışlarsa, aynı şekilde günümüzde Afganistan üzerinden SSCB yıkılmıştır ve sırada yeni Bizans ve Roma vardır. O da 2008 ve 2009 aralığında ufule yönelmiştir. Dolayısıyla sahabiler döneminde olduğu gibi garipler (ahirzaman gurebası) döneminde de benzeri bir süreç yaşanıyor. SSCB’den sonra sırada ABD var.
¥
İşte tam bu noktada kulaklarımızda Gorbaçov’un sözleri yankılanıyor. ‘Biz Perestroika sıramızı savdık ve sırada ABD ve Batı dünyası var...’ Perestroika sırası Batı’da diyen Gorbaçov devamla şunları söylemekten kendini alamıyor: “Model artık çatırdıyor ve er geç yerine başka bir model konacak. Bu, ABD de dahil herkes için karmaşık ve acılı bir süreç olacak...” Adam daha ne desin? Diyor ki, Batı yanıldı; aslında bizim çöküşümüz Batı’nın çöküşünün ayak seslerinden başka bir şey değildi (The Washington Post, 4 Haziran 2009)... Dolayısıyla o da tarihi yapan aktörlerden biri olarak Toynbee’nin tezini teyit etmiştir. Süreç işliyor ve ontolojik saat çalışıyor. Modern Sasanilerden sonra sıra yeni Roma’da...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.