Memur-Sen’in gözüyle sorunlar ve çözüm teklifleri
Biliyorsunuz... Geçtiğimiz günlerde Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu ve sendikanın İstanbul İl Başkanı Ahmet Yurtman, gazetemize gelmişlerdi... Son derece “samimi” ve bir o kadar da “sıcak” bir sohbet gerçekleştirdik kendileriyle... Aramızda “ayrılık-gayrılık” olmadığı, biz onları “bizden”, onlar da bizi “kendilerinden” saydığı için, sohbetimiz bir “aile ortamı” içinde geçti... “Görüş”ler, “düşünce”ler, “sitem”ler ve “tebrik”ler, büyük bir “açık yüreklilik”le dile getirildi... Kendi hesabıma konuşuyorum; ben bu sohbetten “çok büyük istifade” ettim...
Gerek “toplumdaki değişim”i, gerek “insanlar arasındaki ilişkiler”e etki eden faktörleri, “üye sayısı 300 bini geçen” sendikacıların ağzından dinlemek; benim için hayli “ufuk açıcı” oldu... Bu arada “memurlar” ve özellikle de “öğretmenler” nazarındaki yerimi bilmek, bir başka keyif verdi bana... “İlgi”lerinden ve “sevgi”lerinden dolayı; başta “öğretmenler” olmak üzere bütün “memurlara” teşekkür ediyorum...
ABANT’TAKİ TOPLANTI VE BİLDİRİ
Dedim ya; son derece “sıcak ve samimi” bir sohbet gerçekleştirdik...
Bir ara; Sayın Ahmet Gündoğdu, hadi “sitem” demeyeyim de, “şaşkınlığını” dile getirdi.
Dedi ki;
“Sağolun, Memur-Sen’in bütün etkinliklerine Vakit’te yer veriyorsunuz... Ama, şunu anlayamadım: 11-13 Haziran günlerinde Abant’ta gerçekleştirdiğimiz Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı’ndan sonra yayınladığımız Sonuç Bildirisi niye yer almadı?.. Dikkatten mi kaçtı, önemsiz mi görüldü?”
Ben de, “espri ile karışık” dedim ki;
“Beni davet ettiniz mi ki, işin önemini kavrayayım?!? Böyle toplantılara gazete yöneticileri veya yazarlar davet etmelisiniz ki, olayın önemini görsünler ve gazetelerine taşısınlar!.. Ajanslardan geçen haberler bazen gözden kaçabiliyor ya da hakettiği şekilde değerlendirilemiyor!”
Meğer öyle olmuş...
“Sonuç Bildirisi”nin açıklandığı toplantıyı sadece “birkaç ajans muhabiri” izlemiş...
Onların geçtiği haber de herhalde “yayın kurulları”nın dikkatini çekmedi...
Her neyse, olan olmuş...
Ama, işin doğrusu; 11-13 Haziran 2009 tarihlerinde yapılan toplantının “Sonuç Bildirisi”nde dile getirilen hususlar, “Türkiye’nin yaraları”na hem “neşter” vuruyor, hem de “tedavi” yollarını gösteriyor.
Bugün, işte o “bildiri”ye yer vermek ve bir anlamda “ihmalimizi telâfi” etmek istiyorum...
Ancak, “bildiri”ye geçmeden önce, bir sevincimi ifade etmek istiyorum;
“İyi ki Memur-Sen gibi kuruluşlar var... İyi ki Ahmet Gündoğdu ve Ahmet Yurtman gibi, bu ülkenin sorunlarına kafa yoran ve bunlara çözüm yolu arayan duyarlı insanlarımız var...
İyi ki, onlar kendi işlerini yapıyor!..
Ya, tersi olsaydı?..
Ya onlar da;
Kendi işlerini bırakıp, bürokratik oligarşi gibi darbe plânları hazırlayıp, hükümet devirmeye filan mesai harcasaydı?!?..
Dedim ya, iyi ki onlar var!
“Var”lar ki; sorunların “teşhis” ve “tedavi”si için kafa yoruyorlar...
“Sonuç Bildirisi” işte bu açıdan önemli.
DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK ŞART
Buyrun, şimdi o “bildiri”ye bakalım:
¥ 1- DEMOKRATİKLEŞME: Türkiye’nin temel sorunu demokratikleşmedir. Türkiye’nin tam olarak demokratikleşmesi, demokrasi standartlarının yükseltilmesi, demokratik zihniyet değişimi elzemdir. Bu çerçevede, siyasi olarak yapılması gereken yeni anayasadır.
Evrensel değerler çerçevesinde şekillenen yeni bir anayasa ile, yeni bir toplumsal konsensüs oluşacaktır. Sivil, özgürlükçü, kurumlar arası ilişki ve hiyerarşik yapının belirlendiği milletin değerlerine uygun yeni bir anayasa hazırlanarak yürürlüğe konmalıdır.
Güvenlik gerekçe gösterilerek özgürlükleri kısıtlayıcı, insan haklarını ihlal edici düzenlemelerden vazgeçilmelidir.
¥ 2- GÜL’ÜN GİRİŞİMLERİ: Cumhurbaşkanımızın Devlet-Millet kaynaşmasına yönelik öncülük ettiği adımları önemsiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının anayasal bir üst kimlik olmasına paralel olarak demokratikleşme sürecinde farklı tüm kimliklere saygılı olan ve her kimliğin kendini ifade edebileceği özgürlükçü ortam hazırlanmalıdır.
Devlet kendini yeniden ifade etmeli ve vatandaşıyla arasına yerleştirdiği bütün kalkanları ortadan kaldırmalıdır. Bu çerçevede; herkesten kuşkulanan devletten herkesi kucaklayan devlete, hakları sınırlayan devletten hakları koruyan devlete, yargılayan devletten yardımlaşan devlete, sorgulayan devletten sorun paylaşan devlete yönelmelidir.
TSK’NIN İŞİ TUZAK KURMAK DEĞİL!
¥ 3- ANDIÇLAMA: Türkiye’yi bürokratik oligarşinin değil, halkın seçtiklerinin yönetebilmesi için sivilleşme ve demokratikleşme çalışmalarına hız verilmeli, yargı, eğitim ve kamu yönetiminde yapısal değişim ve dönüşüm başlatılmalıdır. Ortaya çıkarılan son andıçlama olayı, Türkiye’nin demokratikleşme yolunda alması gereken uzun bir yolun varlığını ortaya koymuştur.
Halen devletin kurumlarının içinde milli iradeyi hazmedemeyen, bu iradeye saygı duymayan kesimlerin olması üzücüdür. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “İçimizdeki yanlış insanları barındırmayız” demişti. Memur-Sen olarak, TSK içinde millet iradesine karşı tuzak kurmak, milletin seçtiği iktidarı antidemokratik yollarla devirmek için plan yapanların ayıklanmasını ve cezalandırılmasını bekliyoruz.
Bu olay askeri yargı ile sivil yargının yetki ve görev alanlarının da net olmadığını ortaya çıkarmıştır. En kısa zamanda yargı reformu da yapılarak askeri yargının yetki ve görev alanları yeniden tanımlanmalıdır.
¥ 4- ERGENEKON: Ergenekon soruşturmasını ve davasını Türkiye’nin aydınlık yarınlarına giden yolda engellerin ortadan kaldırılması olarak görüyor, insan hakları ihlallerinin ve işlenen faili meçhul cinayetlerin hesabının sorulmasını bekliyoruz.
¥ 5- YÖK: Özerk üniversite ve özgür bilim hedeflerine ulaşabilmek için YÖK’ün Anayasal kimliğine ve varlığına son verilmelidir. Ayrıca, mesleki eğitimin önünü tıkayan katsayı adaletsizliği mutlaka giderilmelidir.
BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI KALDIRILMALI
¥ 6- ÖRTÜ YASAĞI: Kadınların çalışma ve eğitim-öğrenim haklarını engelleyen başörtüsü yasağı derhal kaldırılmalıdır.
¥ 7- İŞ HAYATI: 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikası Kanunu mutlaka grevli ve toplu sözleşmeli hale getirilmeli, ayrıca kamu çalışanlarına siyaset yasağı kaldırılarak birikimlerini siyaset kurumuna yansıtmaları sağlanmalıdır.
¥ 8- KÜRESEL KRİZ: Hükümet küresel krizi okumayı sürdürüp, yeni dersler çıkarmaya ve bu dersler ışığında çözüm paketleri açıklamaya devam etmelidir. Bu kapsamda, son olarak açıklanan teşvik ve istihdam paketinin talep artırıcı yönü bulunmamaktadır. Bu çerçevede talebi artırarak piyasaları canlandıracak yeni bir pakete ihtiyaç vardır. Memur, emekli, işçi, asgari ücretliler başta olmak üzere dar ve sabit gelirlilere asgari ücret tutarında her altı ayda bir, ekonomik kriz geçinceye kadar kriz ödemesi (kriz çeki) yapılmalıdır.
¥ 9- İSTİHDAM: İstihdamın sağlanması bakımından kamunun öncülük etmesi kaçınılmazdır. Bu kapsamda, başta doktor, öğretmen, hemşire, ebe, memur ve hizmetli olmak üzere en az 300 bin yeni kamu personeli istihdamı gerçekleştirilmelidir.
¥ 10- VERGİ: Dar gelirlilerin vergi yükü hafifletilmeli, asgari ücretlilerden vergi alınmamalı, kamu çalışanlarının ücretlerinin asgari ücrete tekabül eden bölümü gelir vergisinden muaf tutulmalı veya gelir vergisi oranları beşer puan indirilmelidir.
İŞ HAYATI VE TOPLUMSAL CİNNET!
¥ 11- TOPLU GÖRÜŞME: Hükümetle memur sendikaları arasında yapılan toplu görüşmelerde mutabakata varılan hususlar için gerekli yasal ve idari düzenlemeler yapılarak, alınan kararlar hayata geçirilmelidir. Sözleşmeli personel alımına son verilerek bütün sözleşmeliler derhal kadroya geçirilmelidir.
¥ 12- IMF İLE İLİŞKİLER: IMF ile Stand-by anlaşması konusunda bazı kesimlerin sürdürdüğü ısrarcı tavır artık terk edilmelidir. Türkiye IMF politikaları olmadan da krizi atlatabileceğini göstermiştir. Türkiye’yi tehdit altında tutan uluslararası derecelendirme kuruluşlarının siyasi ve kötümser senaryolarına karşı da tedbirler alınmalıdır.
¥ 13- MAYIN İŞİ: Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi TSK ve Savunma Müsteşarlığı öncülüğünde yerli firmalar tarafından yapılmalı, mayınlar temizlendikten sonra arazilerin en verimli şekilde kullanılması sağlanmalı ve bölge halkının refahını da dikkate alacak şekilde değerlendirilmelidir.
¥ 14- ŞİDDET: Mardin ve Adana örneğinde gördüğümüz insanlık dışı şiddetin sadece ekonomik ve sosyal sebeplerden değil, ahlaki ve manevi eğitim eksikliğinden kaynaklandığını düşünüyoruz. Özellikle gençlerimizi şiddete yönelten sorunlar doğru tespit edilerek gerekli tedbirler alınmalıdır.
Bu “çağrı”lara kulak verilmesi dilek ve temennisiyle Ahmet Gündoğdu başkanlığındaki Memur-Sen Konfederasyonu’na başarılar diliyorum.
Dilerim, sayıları daha da artar...
====================
Ne zaman askerlik yapıyorlar?
Doğrusu, son günlerde iyice merak etmeye başladım... 27 Mayıs 1960’ta darbe, 12 Mart 1971’de muhtıra, 12 Eylül 1980’de darbe, 28 Şubat 1997’de postmodern darbe, 27 Nisan 2007’de e-muhtıra!.. Bunlar “su yüzü”ne çıkanlar!.. Bir de “bilgisayar ekranları”nda kalan “günlük”ler ve o günlüklerde ifşa edilen, “Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven” kod adlı “darbe plânları” var!..
Tabiî, bir de “eylem plânları” var!..
Artık, “fişleme”leri, “kokoreççi”lere varıncaya kadar yapılan “kara liste”ye almaları, bu ülkenin “yazar, iş adamı ve aydın”larına yönelik “andıç”lamaları ve “ev ziyareti raporları”nı saymıyorum!.. Bütün bunlar için “zaman” lâzım, “mesai” lâzım!..
En önemlisi de, bunların “plânlanması” ve daha sonra da “uygulamaya konulması” için “beyin” lâzım, “adam” lâzım!..
Düşünüyorum da; bütün bu “iş”leri yapan “general”lerimiz ve “subay”larımız, “acaba ne zaman askerlik yapıyor”lar?..
Sahi, “asker”in; “darbe yapmak” veya “darbe girişiminde bulunmak”tan başka işi yok mudur ki; bütün “mesaisi”ni “millî irade ile mücadele”ye ayırmış?..
Çok doğru... “Askerlik, yan gelip yatma yeri değil”dir!..
Peki, “hükümetleri ortadan kaldırma yeri” midir?!?