Laikliği hatırlatanlar!
Bilkent Üniversitesi, Türkiye’nin en şöhretli üniversitelerindendir. Yanılmıyorsam, ilk vakıf veya özel üniversitedir. İhsan Doğramacı YÖK’ten sonra oğlunun başında olduğu bir üniversite kurarak saltanatını süreklileştirmiştir. İşte bu üniversitede, başsavcımızı doğrulayan bir nümayiş vukubulmuştur. (Bakınız: Muhafazakâr siyasetçiler ekonomiye dikkat çekerek laikliği unutturuyorlar!) Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, bu üniversitede okuyan oğlunun mezuniyet törenine katılmış ve teşrifat icabı kürsüye davet edilmiş. Bu davete icabet eden Sağlık Bakanı kürsüye çıkınca, bazı gruplar “Türkiye laiktir, laik kalacak” şeklinde haykırışmaya başlamış...
Bu nümayişe bazı televizyonlar epeyce zaman ayırdılar. Bir zamanlar Cumhuriyet mitinglerinde olduğu gibi!
Nümayiş ve üniversite! Laiklik ve üniversite! İlim bunun neresinde? Bunlar hiç de yabancımız değil. Bir ara bu törende yapılan nümayişi, üniversitelerin ve YÖK’ün önde gelenleri yapıyor ve hatta Anıtkabir’e yakın bir yerde toplanarak “Ordu göreve!” pankartı açıyorlardı.
Peki, üniversitelerin meseleleri, laikliği, ideolojiyi son defa baştacı ettikleri 28 Şubat’tan sonra kökünden çözülmedi mi?
28 Şubat üniversitenin hiçbir problemini çözmedi! Hatta olanları derinleştirdi. Yöneticilik kolaylaştı. İdeolojik kimliğiniz malûmsa, kimse önünüzde duramaz. Her şeyi yapabilirsiniz. Size ne YÖK, ne yargı karışır! Öğretim üyesiyseniz, ilmî yeterliliğinizin olması gerekmez. Talebeyseniz, bilmeden mezun olabilirsiniz.
Arslan Atatürkçüler! Bir zamanlar bir hava kuvvetleri komutanını, Hava Harbokulu mezuniyet töreninde konuşurken seyretmiştim. Komutan, omuzlarındaki yıldızları göstere göstere konuşuyor ve “Gençler, Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlılık sizi güçlü pilot yapacaktır” gibisinden şeyler söylüyordu!
O an ABD’nin hava harbokulunda okuyan çocuklara çok üzüldüm. Onların hiç bir zaman güçlü pilotlar olması mümkün değildi!
Günün tek vukuatı, Bilkent Üniversitesi’nde cereyan etmiyordu. Türkiye’nin laiklik bayrağını en yüksek direklere çeken bir üniversitesinde de mezuniyet töreni vardı. Akdeniz Üniversitesi’ndeki törende, mezunlar adına genç bir hanım doktor konuşuyordu:
“İnternler (hastahanede görevli tıbbiye talebesi asistanlar) arasında yaptığımız ankete göre, arkadaşlarımızın sadece yüzde 2.8’i gelecekten umutlu.. Hekimlik gibi prestijli bir mesleğe birkaç adım kala hekimlerin karamsar olmasının nedeni çok açık. Çünkü bizler siyasî dengeleri hâlâ oturmamış, sağlık politikalarının sürekli değişiyor olduğu ve hekimine gereken değer ve imkânın verilmediği bir ülkede yaşıyoruz.
‘Kendi döneminizden bir hekim arkadaşınıza anne babanızı emanet eder misiniz?’ Çıkan sonuç aslında çok vahim. Sadece yüzde birimiz ailemizi tam güvenerek, aynı dönemde mezun olduğumuz hekim arkadaşına emanet ediyor... Aslında bu sorunun cevabı bir başka anket sorusunda saklı. ‘İnternlük döneminizde eğitiminizi kimlerden aldınız?’ İntern arkadaşlarımız bu soruya, iş yükü zaten ağır, vakti kısıtlı olan ve zaten kendisinin burada bulunuş amacı eğitim almak olan asistan hekimler olarak cevap vermişler. Oysa ki tıp fakültesinde sadece bir sene sonra tek başına hasta bakacak olan hekim adaylarına eğitim vermesi gereken kişilerin öğretim üyeleri olması gerekli değil midir?
Bu fakültenin öncelikli amacı hekim yetiştirmek değil midir? O zaman neden bazı polikliniklerde hiç hoca görmeden, sadece asistan hekimlerle hasta bakıyoruz? Bizler burada hastanenin iş yükünü azaltmak için mi varız? Bedava iş gücü olarak mı görülüyoruz? Yine anket sonuçlarına göre, intern hekimlerin bir çoğu kendini birinci basamak sağlık kuruluşlarında çalışmak için yetersiz hissediyor. Birincil amacın pratisyen hekim yetiştirmek olduğu fakültemizde bu durumda amaç ile sonuç birbirine uymamaktadır. Öğrenciler internlük dönemlerinde, izin hakkı dahi olmadan çalıştırılıyor. Hastalanmaları yasak. Yakınlarının nişan, düğün törenleri gibi önemli olaylarda dahi izin alamıyorlar.”
Türkiye’de en kalabalık öğretim üyesi kadroları tıp fakültelerinde. Buna rağmen, yarının doktor adayları onların yüzünü göremiyor. Neden? Çünkü bu değerli ilim adamları, para kazanmakla meşgul! Elbette bu zevat, çok sıkı Atatürkçüdür de! Üstüne üstlük laiktir de! Ama bütün bunlar onlara vazife ahlâkı kazandırmıyor! Kendilerini yetiştirdikleri doktorlardan sorumlu hissettirmiyor!
Dönelim Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a. Çocuklar bakanı yuhalamakta, konuşturmamakta haklılar! Çünkü bu sayın Bakan da laikliği unutturanlardan! Çünkü Türkiye’nin sağlık sisteminin dönüşümü onun döneminde başladı. İnsanlar ilk defa, hastahanelere bir engelle karşılaşmadan gidebildiler. Doktor seçebildiler. Özel hastahanenin ne demek olduğunu öğrendiler. Elbette bu arada laikliği unuttular! Siz bari hatırlatın gençler!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.