Kenan Paşa’yı asalım mı?
Şimdilik fotokopisi elde bulunan “İrtica ile mücadele eylem planı”na doğru dürüst tepki vermekte geciken müzmin ana muhalefet partisi başkanı, âni bir kararla 12 Eylül darbecilerini asmaya karar verdi!
Bugünün meseleleri karşısında bugünün çözümünü ortaya koyamayınca, tarihe yolculuğa çıktı!
12 Eylül’ün 30. yılına şunun şurasında ne kaldı?
Hedefteki adam, 12 Eylül’ün darbeci komutanı, sonra halk oylaması cumhurbaşkanı Kenan Paşa doksanlı yaşlarında şiddetli bir tepki verdi: “Halk oylaması yapın, kaybedersem, kendi işimi kendim görürüm!”
Kenan Paşa’nın halka bu kadar güvenmesi çok fazla gerçekçi bulunmayabilir. Fakat 90 küsur yaşındaki bir pir-i faninin asılması veya tecziyesi halk oylamasına kalırsa, nüfusun büyük çoğunluğu 30 yaşın altında olduğu için, darbecilere doğrudan husumet duyan kitleye dahil olmayacaklar ve belki de Paşa haklı çıkacak.
Oylama bertaraf, Kenan Paşa’yı asmak için urganları yağlayalım mı?
Elbette bu mümkün değil. Türkiye’de idam kanunen mümkün değil. Olsa, ilk kimin asılacağı herkesin malûmu. Paşa’ya ve arkadaşlarına da olsa olsa ağır hapis verilir. 90 küsur yaşındaki adamı, hemi de eski cumhurbaşkanını tut kodese koy! Sonra da dünyaya rezil ol!
Kenan Paşa veya 12 Eylülcüler için şu anda yapılacak fazla bir şey yok!
Geciken adalet, adelet değildir. Bu yaştaki adamlara verilecek ceza, caydırıcı olabilir mi?
Peki Baykal, neden Kenan Paşa’yı hedef alıyor?
Kendine göre, haklı gerekçeleri var. Hemen, “12 Eylül’den sonra derdest edilenler arasındaydı” cevabı verilebilir. O şahsi bir hesap. Baykal’ı asıl sevkedenin şahsi hesap olmadığı kanaatindeyiz. Kenan Paşa, Türkiye’nin yakın tarihinde Atatürk’ten sonra halka yakınlaşmaya çalışan tek komutan!
Onun, yüksek askerî erkân arasında, dinî konularla en çok ilgilenen kişi olduğunu unutmamalıyız. Yeri geldiğinde doğru yanlış âyetler sıraladığını, dinî mevzular açtığını, böylece halkla diyalog kurmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Gerçekte güçlü bir dini arka planı olmadığı için basit ve ekseriya yanlış hükümlere vardığından zamanında çok eleştirilmiştir ama şu da bir gerçek ki Kenan Paşa aslını inkâr etmemiştir. Hoca oğlu olduğunu, apaçık söyleyebilmiştir.
“Bu çok da önemli değil!” diyenler çıkabilir. Bunun ne ölçüde önemli olduğunu, 1990’lı yıllarda gördük.
28 Şubatçılar, Kenan Paşa’yı dinî mevzularla ilgilenmesinden ve en önemlisi, din derslerini Anayasa’yla mecburî hale getirmesinden dolayı eleştirmişlerdir.
Diyebiliriz ki, Kenan Paşa, 1990’larda Harbiye’ye girmek isteseydi, “hocanın oğlu” olduğu için, hiçbir şansı olmazdı!
“Canım adam darbeci, ha Kenan Paşa olmuş, ha sonraki paşalar, fark etmez” denilebilir. Bu pek de doğru değil. Şimdi 28 Şubatçı paşaları bir gözünüzün önüne getirin. Hangisi Kenan Paşa gibi halkla yakınlaşmak için dinî bir söylem geliştirebilirdi? Onu bir yana bırakalım, hangisi, eksikli, kusurlu da olsa, din kültürü derslerini mecburi hale getirebiliridi?
İşte Baykal’ın Kenan Paşa’yı hedef seçmesinin ardındaki gerçek!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.