Kur’anda ve Kur’anla nasıl birleşilir?
Bütün bid'atçiler haykırıyor: "Mezhepler bırakılsın, din ilmihal kitaplarından değil, doğrudan doğruya Kur'ân'dan öğrenilsin. Herkes Kitabullahı, bizzat kendisi okuyarak öğrensin. Kur'ân'da birleşirsek birlik sağlanmış olur..."
Bir de gerçeğe bakalım: Ümmet onlarca büyük, binlerce orta ve küçük fırkaya, hizbe ayrılmış. Hepsi Kur'ân diyor ama Allah'ın kitabını kendi kafalarına ve hevalarına göre yorumluyorlar. Tefrik, anlaşmazlık almış yürümüş...
Vehhabîler Kur'ân diyor, kendi imamlarına, mezheplerine, meşreblerine göre tefsir edip hüküm çıkartıyor.
İslâm dünyasında gurabiye taifesi vardır. Bunların ana inancı şudur: Peygamberlik Hz. Ali'nin hakkı idi ona verilecekti. Cebrail aleyhisselam, Hz. Ali ile Hz. Muhammed (s.a.v.) birbirlerine çok benzedikleri için şaşırdı da, yanlışlıkla Hz.Muhammed (s.a.v)'e verdi. İşte bu Gurabiyeciler de biz Müslümanız diyorlar ve Kur'ân'ı kendi heva ve re'yleriyle tefsir ediyorlar.
Mirza Gulam Ahmed Kadiyanî'nin dininde olanlar da Kur'ân okuyor.
Şiîler Kur'ân diyor.
Sünnîler Kur'ân diyor.
İsmailîler Kur'ân diyor.
Diyalogçular da Kur'ân okuyor. Hattâ, âyetlerin altında Tevrat ve İncil'e gönderme yapan notlarla kendi mezheplerine göre bir Kur'ân açıklaması yayınladılar.
Fazlurrahmancılar Kur'ân diyor.
ABD'de yaşayan, kendisini Peygamber sanan Ergenekoncu zat da Kur'ân okuyor.
Velhasıl İslâm dünyasında birbiriyle çekişen ne kadar hizip, fırka, grup, meşreb varsa hepsi de Kur'ân diyor ve bu söylem onları birleştirmeye, özlenen İslâm birliğini sağlamaya kafi gelmiyor.
Çünkü bunlar Kur'ân'ı kendi hevalarına, kendi re'ylerine göre cahilce veya şeytanca yorumluyor, ondan hüküm çıkartıyor.
Kur'ân diyorlar, birlik diyorlar ve bildiklerini okuyorlar.
Şu mâlum ve mâhut fırka Ehl-i Sünnet Müslümanlarına kâfir ve müşrik diyecek ve Sünnî Müslümanlar onlarla birlik olacak. Yağma yok.
Şu başka bir fırka, Sünnî Müslümanları kâfirden eşedd görecek, onlara zekat verilmez diyecek, bu hükümlerini kendi kafalarına göre Kur'ân'a dayandıracak ve biz Sünnîler onlarla Kur'ân'da birlik halinde olacağız.
Evet Kur'ân Kitabullah'tır ve dinimizin ana kaynağıdır ama onu anlamanın, ondan Şeriat ve fıkıh hükmü çıkartmanın, onu tefsir etmenin şartları vardır.
Ehliyeti olmayan Kur'ân'dan kendi kafasına, re'yine, hevasına göre hüküm çıkartamaz.
Kur'ân'ı ancak ehliyetli, liyakatli, râsih, icazetli alimler, müfessirler tefsir edebilir.
Kur'ân, Sünnet'in, varyantlarıyla birlikte yüz binlerce hadîsin ışığında doğru yorumlanabilir, doğru anlaşılabilir. Sünneti inkar edenlerin, Ashab-ı Kiram'ın büyük kısmına (radiyallahu anhüm ecmain) sövüp sayanların, onlar âdil değildir diyenlerin Kur'ân tefsirlerini biz Sünnîler kabul etmeyiz.
İtikad imamlarımızı, İmamı Eş'arî'yi, İmamı Maturidî'yi sapıklıkla suçlayanların Kur'ân tefsirleri bizi bağlamaz.
Müslümanlar, Kur'ân'ı doğru ve sahih şekilde anlayan ve yorumlayan gerçek ulemaya, müfessirlere, fukahaya tâbi olmalıdır.
Bir yığın fırka birbirlerini bazen küfür ve şirkle suçlayacak, birbirleriyle çekişip tepişecek, usûlde birbirine ters ve zıt düşecek ve bunların hepsi Kur'ân okuyarak birleşecek.
Maalesef Müslümanlar, birleşmemek konusunda birleşmişlerdir.
Kur'ân'ın ana kaynak olmasına evet, Kur'ân'ı okumaya ve hayata uygulamaya evet... Herkesin kendi kafasına, kendi re'yine, kendi hevasına göre Kur'ân'ı yorumlamasına, Kur'ân'dan hüküm çıkarmasına hayır.
Ehl-i Sünnet mezhebi ortadan kalksın, fıkıh ortadan kalksın, ulema ve müfessirîn ortadan kalksın, bilenlerle bilmeyenler bir olsun, Sünnîlik ile Gurabiye fırkası birleşsin... Öyle mi istiyorsunuz?
Peygamberimiz "Ümmetim benden sonra 73 fırkaya ayrılacaktır. Biri müstesna bunlar Cehennemliktir. Kurtulacak olan fırka benim ve Ashabımın yolundan gidenlerdir" buyurmuştur. Yetmiş üç fırkanın Kur'ân'da birleşmesi güzel bir edebiyattır ama gerçekçi bir söz değildir.
Peygamberin, Ashabının, Selef-i Sâlihîn (selefîlerin değil), gerçek icazetli ulema ve fukahanın, gerçek müfessirlerin yolundan ve izinden gidersin ve inşaallah kurtulursun.
Bid'at patikalarında yürüyenler birleşemez. Önce ana caddeye gelsinler.
ONLARIN ARKASINDA NAMAZ KILINIR MI?
Bir zat, Hz.Muhammed (s.a.v.)'in risâletini (Allah'ın elçisi oluşunu, Peygamberliğini) inkâr edenlerin, Kur'ân hak kitap değildir diyenlerin, İslâm'ın hak din olduğunu inkâr edenlerin de ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduğunu iddia ederse, onun arkasında namaz kılınır mı? Bu soruya cevap vermek için müftü ve fakih olmaya hacet yoktur. Bu itikatta olan bir kişi İslâm'dan çıkmıştır ve onun namazı da, imameti de tehlikededir. Arkasında namaz kılınmaz. Bir papaz imam olsa, onun arkasında namaz kılabilir miyiz?
İki kere ikinin dört olduğunu söylemek için matematik profesörü olmak gerekmez.
Bir İmam, Ehl-i Sünnet itikadını terk etse, Pakistanlı Fazlurrahman'ın bid'at fırkasına girse, Kur'ân ve Sünnet hükümlerinin bir kısmı bu devirde geçerli değildir, onlar tarihseldir, eskiden geçerliydiler dese, bu zatın arkasında namaz kılınır mı?
Bendeniz kılmam. Eğer kılmak zorunda kalırsam, namazı iade ederim.
Bir kişi bid'atçi olsa, itikadında bozukluk olsa, lakin bu bid'at ve bozukluk onu küfre düşürmese, onun ardında maalkerahe namaz kılınır ve bu namaz sahih olur ama bid'at ve bozukluğu onu küfre düşürüyorsa onun namazı da, imameti de sahih olmaz.
Şiîler ve Sünnîler birbirinin ardında namaz kılabilir mi? Maalesef kılamazlar. Çünkü Sünnî'ye göre ayak yıkamak farzdır, ayak yıkanmazsa abdest olmaz. Şiîye göre ayak yıkanmaz, mesh edilir... Bu durumda nasıl namaz kılsınlar?
Tasavvufa şirk ve küfür diyen, tasavvuf evliyasının şeytan evliyası olduğunu iddia eden, "Yâ Abdülkadir Geylanî!.." diyen birisinin müşrik olacağını söyleyen, inancında mücessimelik bulunan bir Vehhabî imam olursa, Kadirî tarikatına mensup bir Müslümanın onun ardında cemaat olması caiz midir?
Şimdi birileri kalkacak, sen yine fitne fesat çıkartıyorsun diye bağırıp çağıracak. Bu yazdıklarım fitne fesat değildir, dinî mes'elelerdir. Bunlara cevap verilmesi lazımdır. Sünnî ulema acaba bu konuda ne diyor, bir öğrenebilsek...
Şöyle bir hizmetin bu devirde mutlaka yapılması lazımdır:
Her ay en az 250 bin basılıp satılacak veya dağıtılacak bir din dergisi çıkartılmalı, bunda Müslümanlara lazım ve zarurî itikad, fıkıh, ahlak bilgileri, faydalı fetvalar, öğütler, uyarılar yer almalıdır.
Derginin fiyatı 1 liradan fazla olmamalıdır.
Dergi Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanlığını savunmalı ve yaymalıdır.
Dergi bütün bid'atlerle, aşırılıklarla, sapıklıklarla en uygun bir şekilde mücadele etmelidir.
Kesinlikle fitne ve fesat çıkartılmamalıdır.
Dergi ticarete ve din sömürüsüne alet edilmemelidir.
Bu dergi için dıştan, İslâm dünyasından para kabul edilmemelidir.
Derginin idaresi ve bütçesi son derece şeffaf (saydam) olmalıdır.
Dergi, herhangi bir hizip, tarikat veya cemaate alet edilmemeli, sadece onun hakimiyeti altında olmamalı, bütün Müslümanları kucaklamalıdır.
Dergide bir şahsın reklamı yapılmamalı, herhangi bir kişi rab haline getirilmemeli, putlaştırılmamalıdır.
Bendeniz, böyle bir dergi çıkarılsa, gücümün yettiği kadar ücretsiz ve maaşsız hizmet ederim. Başyazarlık, genel yayın müdürlüğü istemem, mesela sekreterlik gibi bir iş yapabilirim.