Mahkemenin ondördü, tahliye kararını nasıl verdi?
Şu memlekette, bir gün olsun, bir defacık olsun, bir iş “düzgün” olsun, bir karar hakkında “tartışma” yapılmasın, bir kişi veya kurumdan “kuşku” duyulmasın, yani her şey “tabiî mecra”sında yürüsün, inanın dişimi kıracağım!. Her şey tartışmalı, her şey şüpheli ve her şey muamma!.. Alın işte; “Darbe Plânı” hazırlamakla suçlanan Albay Dursun Çiçek tahliye edildi ama hem “tahliye” kararını veren mahkeme heyeti ve hem de kararın kendisi tartışmaların odağında!.. Kimi; “Bunlar organize işler” diyor, kimi “hokus-pokus” yorumu yapıyor, kimi de “abrakadabra” ifadesini kullanıyor!.. Tabiî, “ne sihirdir, ne keramet, el çabukluğu marifet” diyenler de yok değil!.. Ben ise, sadece bu olayı özel değil, genel olarak şöyle düşünüyorum: Türkiye’de “yasa”lar “örümcek ağı”na benzer... “Eşek arıları” deler geçer, “bal arıları” takılır kalır!.. “Güçlü” isen, yani “arkanda dayın var” ise, sırtın yere gelmez!.. Değil “örümcek ağları”nı, denize atılmış “ağ”ları bile yırtar, kurtulursun!..
DELİLLER GÜÇLÜ OLMASA, TUTUKLAMA VERİLMEZDİ!
Görüyor, duyuyorsunuz... “AK Parti’yi devirme, Fethullah Gülen cemaatini bitirme” amaçlı plân hazırlayan Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek; 12 Haziran-30 Haziran arasında geçen “19 günlük zorlu süreç”in sonunda “örgüt üyeliği” suçlamasından tutuklandı ama cezaevinde “19 saat bile kalmadan” jet hızıyla tahliye edildi!..
İşte şimdi, bütün Türkiye bu “tahliye”yi konuşuyor!.. Biraz önce dediğim gibi; “işi ayarladılar” diyen de var, “bunlar organize işler” diyen de!..
İşin garibi;
“Ohh, albay kurtuldu” diye sevinenlerin bile vicdanları pek o kadar rahat değil!..
Onlar da şüphe içinde!..
Öyle ya;
Bir savcı, elinde “çok kuvvetli deliller” olmasa; hem de “örgüt üyeliği” suçlamasıyla “tutuklama” isteyebilir miydi?..
Bir hakim de; “delillerin sağlamlığı”na itibar etmese, “tutuklama” kararı verebilir miydi?..
Demek oluyor ki;
Ellerinde, “Albay Dursun Çiçek’in suçluluğu”na dair çok kuvvetli “delil”ler vardı...
Sonuç itibariyle;
Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, Salı gecesi “tutuklama” talep etti, 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin hakimi Rüstem Eryılmaz da, bu talebi uygun bularak Albay Dursun Çiçek’i tutuklayıp, “Hasdal Askerî Cezaevi”ne gönderdi!..
Gelin, görün ki;
Albay Dursun Çiçek, Salı gecesi 00.30’da götürüldüğü cezaevinde bir gün bile kalmadan, “jet bir kararla” tahliye edildi!.. Eşinin de içinde bulunduğu ve “hangi maaşla, nasıl aldıkları” merak edilen “son derece lüks iki araç”la cezaevinden çıkarıldı!..
MUKADDES HANIM’IN “BİZİM MAHKEME”Sİ!
İşte bu tahliye ile birlikte, kafalara “sorular” üşüşmeye başladı!..
“Albay nasıl kurtarıldı?”
“Tahliyenin perdesi” aralanınca bir de görüldü ki; “çok ince ayar”lar çekilmiş, “aaa ne tesadüf!!!” dedirtecek gelişmeler yaşanmış, “ilginç bağlantılar” devreye sokulmuş, “Yap-Boz’un parçaları” birleştirilmiş ve sonunda “karar” verilmiş;
“Tahliyesine!..”
Ne dersiniz; “tahliye manzarası”nı oluşturan “parça”lara bir bakalım mı?..
Önce 14. Ağır Ceza Mahkemesi üzerindeki “şüphe”ye bir bakalım... Hatırlarsınız; “Ergenekon Terör Örgütü yöneticisi” olmakla suçlanıp; önce tutuklanan, sonra da “düşüp, bilincini kaybettiği” öne sürülüp “tahliye” edilen eski Jandarma Komutanı Emekli Org. Şener Eruygur’un eşi Mukaddes Hanım’ın bir “konuşma”sı yayınlanmıştı internet sitelerinde!..
Sözkonusu konuşmada; Mukaddes Eruygur ile GATA’da görevli Kıdemli Albay Nusret Demircan arasında şöyle bir diyalog yaşanıyordu:
Albay Demircan: Buradan taburcu edilirse, tekrar tutuklanma ihtimali var.
Mukaddes Eruygur: 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Zekeriya Öz’ün istekleri doğrultusunda karar veriyor.(...) 12. ve 14. mahkemeler bizdenmiş!..
Albay Dursun Çiçek hakkındaki “tahliye” kararını 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin vermiş olması, ister istemez “Mukaddes Hanım’ın ses kaydı”nda geçen “bizden” ifadesini hatırlattı!..
TAHLİYE KARARI NASIL VERİLDİ?
Şimdi, diyeceksiniz ki;
“İyi ama, Çiçek hakkındaki tutuklama kararını veren de 14. Mahkeme’ydi!”
Haklısınız... Geçtiğimiz Salı gecesi saat 24.00’te, “albayın tutuklanması”na karar veren, o mahkemeydi!..
Ama dikkatinizi çekerim;
O kararı veren Rüstem Eryılmaz, o an “nöbetçi hakim”di, kararı da “tek başına” vermişti!..
Ertesi gün ise... Aynı 14. Ağır Ceza Mahkemesi, bu defa “3 üye” ile karar aldı... Sizin anlayacağınız, “tahliye” kararı “1’e karşı 2 çoğunlukla” alındı!..
İşte bu karar tartışılıyor, çünkü; bugünkü 1. sayfamızda da okuyacağınız gibi; “albayın sorgulaması”nın yapıldığı gün, 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne “ilginç bir atama” gerçekleşmiş!..
Nasıl mı?.. Buyrun, okuyalım:
¥ Albay Dursun Çiçek, Salı günü sorgusunun ardından çıkarıldığı 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde nöbetçi hakim Rüstem Eryılmaz tarafından tutuklandı.
¥ Aynı gün 14. Ağır Ceza üyelerinden Yakup Hakan Günay izne ayrıldı ve üye açığını kapatmak için izinde olan 13. Ağır Ceza Hakimi Faik Saban jet hızıyla heyete dahil edildi.
¥ Saban’ın gelişi ile heyetteki dengeler bir anda değişti ve Albay Çiçek, tutuklanmasından 18 saat sonra 2’ye karşı 1 oy ile tahliye edildi.
¥ Oylamada, Başkan Erkan Canak ve yeni atanan Faik Saban, Albay’ın tahliyesi yönünde oy verdi, hakim üye Resul Çakır ise Albay’ın tutukluluk halinin devamı yönünde görüş bildirdi.
HAKİMİN KARDEŞİ, EMEKLİ BİNBAŞI!
Tabiî, “ilginçlik” bu atama ile sınırlı değil... “Tahliye” kararının verilmesinden sonra, o kararı veren “hakim Mehmet Faik Saban’ın kardeşi”nin de bir “emekli binbaşı” olduğu ortaya çıktı, iyi mi?!?..
Duruuunn, dahası var:
Kurmay Albay Dursun Çiçek, Harp Okulu’ndan 1980 yılında mezun olmuş!.. Çiçek’in tahliyesine karar veren Hakim Mehmet Faik Saban’ın kardeşi Ali Saim Saban ise “Harbiye 79 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği”nin onursal üyesi!..
Tabiî, “tahliye” kararında bu ilginçliğin rol oynamış olabileceğini iddia etmiyorum...
Çünkü, “çok küçük” bir ihtimal!..
Tabiî, şu da bir gerçek;
“Sinek de küçük ama mide bulandırıyor!”
Gelin de, bu kadar “tesadüf”(!)ten sonra, sizin de mideniz bulanmasın!..
Haa, ortalıkta dolaşan şu “iddia”yı da gündeme getirmeden geçmeyelim:
İddialara göre, hakim Mehmet Faik Saban’ın baldızı “ameliyat” olacaktır... Hakim Bey, işte bu yüzden “izinli”dir!..
Ama, Dursun Çiçek’le ilgili “acilen karar verilmesi”(!) gerektiğinden, Hakim Bey derhal çağrılmış ve “mahkeme heyetine dahil olması” sağlanmıştır!..
Bu iddia doğru mudur?..
Doğru ise, soru şudur:
“Hakim Mehmet Faik Saban’ın tahliye yönünde oy kullanacağı önceden biliniyor muydu?”
ETÖ AVUKATI VE HAKİMİN DOSTLUĞU!
Şimdi de, “tahliye” yönünde oy kullanan diğer hakim Erkan Canak’a bir bakalım!..
Efendim; "İrticayla Mücadele Eylem Planı"nda imzası olduğu iddia edilen ve Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasında tutuklanan Avukat Serdar Öztürk ile sık sık telefon görüşmeleri yaptığı ortaya çıkan Kurmay Albay Dursun Çiçek’in tahliyesi yönünde oy kullanan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak’la ilgili de, ilginç bilgiler var!..
Erkan Canak; Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasında yargılanan Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’nun avukatı olan Metin Çetinbaş ile birlikte görev yapıyormuş!.. Erkan Canak, Metin Çetinbaş’ın başkan olduğu dönemde İstanbul 6 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde üye olarak görev yapıyormuş, iyi mi?!?..
BU ÜLKEDE OLMAZ, OLMAZ!
Sizin anlayacağınız;
Eskide kalmış olmasına rağmen, aralarında bir “dostluk” ve bir “ilişki” var!..
Ortak noktaları “Ergenekon!”
Hakim Bey, şu an Ergenekon’u yargılıyor, Metin Çetinbaş ise, “Ergenekon’un avukatlığı”nı yapıyor!..
İşte, geçmişe dayanan bu “ilişki” yüzündendir ki; Hakim Erkan Canak’ın, hem de “örgüt üyeliği”yle suçlanan Dursun Çiçek hakkında “tahliye” kararı vermiş olması, ister istemez düşündürtüyor insanları!..
“Acaba!!!.. Olabilir mi?!?”
Niye olmasın?..
Hem, Takkeci İbrahim Çavuş dememiş mi; “İhtimaldir padişahım, belki derya tutuşa!”
“Deryanın tutuşması” ihtimali olan bir dünyada, “tahliye”nin lâfı mı olur?..
Bütün “parça”lar, bütün “ihtimal”ler birleşmiş, pekalâ “tahliye”yi oluşturmuştur!..
Burası Türkiye... Bu ülkede; olmaz, olmaz!..
==========
“Ali devam et!.. Okut, oyla!”
“Askere sivil yargı yolu”nun açılması, önceki gün, bir kanalda tartışılıyordu.. 12 Eylül döneminde kendisi de “askerî mahkeme”lerde yargılanan CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol; askerleri sivil mahkemelerin yargılamasına şiddetle karşı çıkıyor ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü, yasayı “veto” etmeye çağırıyordu!..
Bir ara, “yasanın sabaha karşı geçirilmesi”nin hiç de “etik” olmadığını, üstelik “Meclis İçtüzüğü’ne aykırı” olduğunu, yasanın “yangından mal kaçırır” gibi geçirildiğini söyledi... Ve ekledi: “Ben böyle bir şey görmedim!”
Görmediyse, gösterelim!.. Unuttuysa, hatırlatalım.
Efendim, biliyorsunuz; “İHL’lerin köküne kibrit suyu dökmeyi” amaçlayan “8. Yıllık Kesintisiz Eğitim Yasası” da; vekiller “derin uykuda” iken bir “sabaha karşı” çıkarılmıştı!..
Bir de, “DYP’li Fevzi Şıhanlıoğlu’nun ölümü” ile sonuçlanan “içtüzük değişikliği görüşmeleri” vardı... Malûm, 30 Ocak 2001’deki o oturumda; verilen “önergeler” üzerinde konuşma yapılmasını engellemek isteyen DSP’li Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, yine DSP’li Meclis Başkanvekili Ali Ilıksoy’a bir “pusula” gönderiyordu... O pusulada şu yazılıydı: “Ali devam et, okut, oyla!”
“Yangından mal kaçıranlar” kimlermiş, hatırlatayım dedim!..