Sanma bu tekerlek kalır tümsekte
Demokrasi treni 70 yıldır raydan çıkarılıyor, bir türlü, “insanca hayat istasyonuna” gelemiyordu. Halkın imkânlarıyla devlette belli noktalara gelen ve kendisini millet iradesinin üzerinde görenler, ne zaman hak ve özgürlükler treni, “insanca hayat istasyonuna” girmeye kalksa, hemen raydan çıkartıyor ve memleket sürekli zarar görüyordu.
Hamdolsun, artık darbelere ve darbecilere alkış tutan, selam duran, emir eri gibi esas duruşta bekleyip, ima yoluyla dahi işaret edilen her hareket ve sözden vazife çıkaran “anti demokratik siyasetçilerin” devri kapandı. Demokrasi ve demokratikleşmeye doğru giden ve bütün Türkiye’nin bindiği tren, “insanca hayat istasyonuna” girdi sayılır.
Antidemokratik siyasetçilerin devri kapandı derken, CHP ve Süleyman Demirel familyasının, darbecilikten vazgeçtiklerini söylemiyorum. Yalnız nesli tükenmiş kelaynak kuşları gibi kaldıkları da ortada. Baksanıza, adamlar verdikleri oyu hiç yüzleri kızarmadan inkâr edebiliyorlar. Siyasette hırs ve kin, işte böyle şeylere sebep olur.
Türkiye üç haftadır bir belgeye kilitlendi. “Belge sahteydi, gerçekti” gibi tartışmaların uzaması, belgenin gerçekliğinin ta kendisidir. Eğer sahte olsaydı, komploculukla suçlanan şahıs bugün kahramanlar gibi omuzlardaydı. Belgeye sahte diyenler sanıyorlar ki; “Biz ne dersek halk inanır. ‘Bu bir emirdir ve dediğimiz doğrudur’ der geçeriz.”
Dünya küçük bir köye döndü, sınırlar kalktı, haberleşme zirveyi aştı, gece gündüz birleşti ve biz millet olarak hâlâ belli çevreler tarafından ilkel bir şekilde kedi gibi köşeye sıkıştırılmak isteniyoruz. Bunun için bir yığın komplolara muhatap oluyoruz.
Halkın vergileriyle devletin kurumlarında görev yapan bir kısım insanlar, millete karşı hazırladıkları komplolara kılıf bulmakta zorlanmıyorlar. Zorlanmıyorlar ama mızrak da çuvala sığmıyor. Sığmayacağını da adil hukukçular, adaleti tecelli ettirerek göstereceklerdir.
Bir yerde adalet şaşarsa, diğer tarafta düzelir. Şaşan adalet yaşamaz. Bir şekilde şaşmayan adalet mutlaka yerini bulur. Tek şaşmaz adalet, millet vicdanıdır. Geçmiş darbelere ve muhtıralara baktığımızda komplocu zihniyetlerin halk vicdanında mahkûm olduklarını görürüz. Bugün hangi birisinin topluma söyleyecek bir sözü vardır?
Bütün mesele; demokrasi ve demokratikleşmeye inanmış siyasetçilerle insan merkezli sivil toplum örgütleri, bağımsız ve bağlantısız medya gurupları, namuslu iş çevreleri, ülkesini ve milletini sevip kabullenen akademisyen, düşünür, fikir adamı ve sanatçıların, adaletten ve halkımızdan yana tavır almalarıdır. Her insanın binme hakkı olan; “hak ve özgürlükler trenini”, “insanca hayat istasyonuna” getirmek, milli bir vazifedir.
Millet iradesi üzerinde bir iradeye sahip çıkmak, bütün bir milletin hak ve özgürlüklerini, o iradeye teslim etmek demektir. Milletin iradesi TBMM’de tecelli eder. TBMM’nin üzerinde bir başka irade yoktur. O zaman millet olmamızın bir anlamı kalmaz. Kurtuluş Savaşı’nda verilen mücadele, bağımsız bir Türkiye mücadelesiydi. O zaferin neticesinde yeni Türkiye yüzde yüz halk iradesiyle kuruldu.
Bugün ne oluyor da veya geçmişte ne oldu da millet iradesi üzerinde güç sahibi olmak isteyen çevreler, memleketi ve milleti TBMM’nin dışında başka şekillerde idare etmeye kalktılar? Millet malum çevrelere; “Bizi idare edin” diye bir görev mi vermiştir? Halk kendi kendisini idare edecek olanlara zaten sandıkta görev vermiyor mu? Devleti idare edenler, sandıktan çıkarak iş başına gelmiyorlar mı?
Toplum şunu anlamakta zorlanıyor. Belli aralıklarla ülkenin başına çorap örüp, memleketin geleceğini karanlığa gömmek isteyenler de bu halkın bir ferdi değil mi? O zaman ne diye kendilerini milletten ayrı görerek, hiç hakları olmadığı ve milletin memuru oldukları halde, halk iradesine ambargo koymak ister ve komplolar hazırlarlar?
Kimden davet alıyorlar ki, demokratik bir şekilde iş başına gelmiş iktidarları devirmeye ve yerine kendilerini veya istedikleri birilerini getirmeye çalışıyorlar? Bu anlayışın neresinde adalet, hukuk ve insan hakları vardır? Eğer millet olmamızın bir anlamı varsa, bu olup bitenler neyin nesi?
“İnsanca hayat istasyonunda”, “insanca hak ve özgürlüklerin” yaşandığı günlere doğru ilerliyoruz. Umudumuzu ve güvenimizi kaybetmemeliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.