"Asker düşmanı" olmak
Ülkemizde özellikle şu sıralarda çok sayıda "asker düşmanı" var. "Asker düşmanı" olanlardan biri de benim. Çoğu hakaret, bazıları da ikaz içeren çok sayıda elektronik posta alıyorum. Hatta, Genelkurmay Başkanı'mızın tasvir ettiği şekilde, "orduya karşı medya üzerinden psikolojik harekât yürüten"lerden biri de ben olabilirim.
Birkaç gün önce bir subay babasından nazik ama sert bir mail aldım. "...Bir üniformalı babasıyım." diyor ve soruyor: "...Sizin çocuklarınız darbeci, postallı gibi aşağılansa ne hissedersiniz?" Sonra ekliyor: "Bir subay nasıl olunur, hangi şartlarda yetiştirilir, hangi şartlarda görev yapar, bunu bir araştırsanız..." Bu saygıdeğer babaya "Siz bir üniformalı babası, ben de bir üniformalı evladıyım..." diye başlayan bir cevap yazarken sadece derin bir üzüntü duydum.
Yıllar önce bir kurmay albayı, doktora jürisinde diğer üyeleri de ikna edip çaktırmıştım. Ölçülerim tamamıyla bilimseldi. Ertesi gün albay, resmî kıyafeti ile odama geldi. Tehditkâr bir üslupla "Sizin bu üniformaya düşman olduğunuzu düşünüyorum." dedi. "Yanlış düşünmüşsünüz." dedim. Meseleyi aydınlatan, şu açıklaması oldu: "Şayet doktor unvanını alsaydım, ağustosta general olacaktım. Benim general olmamı engellediniz." Verdiğim cevabın benzer birçok durum için ölçü olması gerektiğini düşünüyorum. Üzerinde albay üniforması olan doktora öğrencisine; "Biz paşa rütbesi değil, sadece doktora unvanı veriyoruz." demiştim.
Üniformanın rengi
Eski zamanlarda askerler kırmızı rengin ağırlıkta olduğu rengarenk üniformalar giyerdi. Herhalde bu renklerin savaş meydanlarında karşı taraf üzerinde çarpıcı bir etki bırakması beklenirdi. Bugün kullanılan üniformaların rengi kamuflaj amaçlı seçiliyor. Doğal çevre ile uyumlu renkler tercih ediliyor. Karacıların hakî yeşili, havacıların mavisi ve denizcilerin beyaz veya siyah rengi, onları savaş ortamlarında gizlemek içindir. Bu renklerle toplumun veya siyasetin içine yerleştiğiniz zaman bir aykırılık başlar. Üniforma göze batar ve rahatsız eder.
Hakî-yeşil renk, benim çocukluğumun rengi. Bu rengin egemen olduğu mekânlarda, bu renkte üniforma giyenler arasında büyüdüm. İlk giydiğim takım elbise, babamın yıllık istihkakından artan kumaştan dikildiği için hakî renkliydi. Şayet renklere kutsallık atfedilseydi benim için bu renk mutlaka hakî-yeşil olurdu.
Üniformaya karşı olmak, bu topraklarda eşcinsellik kadar marjinaldir. Kimsenin aklından askere düşman olmak geçmiyor. Milletimiz cesur bir millet, ama koskoca bir orduya kafa tutmaya kalkmak da akıl kârı değil. Psikolojik harekâtın bütün tekniklerini bilen, yılların psikolojik harekât birikimine sahip devasa bir orduya psikolojik harekât uygulamak kimsenin harcı değil. Hukuk istemek, hukuk devleti güvencesini talep etmek neden "asker düşmanlığı" olarak görülüyor? Dünyanın ulaştığı "muasır medeniyet seviyesi"nin standartlarını talep etmek, süngünün gücüne ve egemenliğine, zorbalığın hakimiyetine karşı çıkmak neden üniforma düşmanlığı oluyor? Neden?
Silahın yerine hukuk
Kimse üniformasını bir dokunulmazlık zırhı olarak kullanamaz. Üniforma, kimseye hukuk karşısında bir imtiyaz sağlayamaz, sağlamamalı. Kimse nizamiyenin gerisindeki gizli askerî mekânları suç örgütlerinin karargâhı haline getiremez. Hepsinin ötesinde orduyu hukukun giremediği bir yer olarak görmek, bu üniformaya, bu üniformanın mehabetine hakarettir. Bugün darbe planlamak, darbe için suç işlemeye niyetlenmek suç. Dün darbeyi deşifre etmek suçtu. Hukuk kışladan içeri girince suçlar değişti. Hangisi askerin itibarına güç kattı?
Türkiye, geçmişte büyük kazalara uğradı. Subayların kurduğu 37 kişilik bir çete, devleti ele geçirdi. Her ülkede ordu bir siyasî doktrine dayanır. Bizde ise darbeciler, gasp ettikleri iktidara meşruiyet kazandıracak bir siyasî doktrin geliştirdiler. Birileri hâlâ bu siyasî doktrini, imtiyazlarının, dokunulmazlıklarının ve siyasete müdahalenin gerekçesi olarak kullanıyor. "Rejimin teminatı olmak" imtiyaz sahibi olmak, siyasete canı istediği zaman müdahale etmek dışında hiçbir anlam taşımıyor. Asker rejimin teminatı değil, bazı askerler yani darbe peşinde koşanlar siyasete müdahaleyi teminat altına alacak bir rejim peşinde. Barış ve huzurla içinde yaşadığımız ve kimsenin şikâyeti olmayan siyasal düzeni yani rejimi, asıl zorbalığın ve silahın hakimiyetinin gerekçesi olarak kullanan, böylece sevimsizleştirenlerin kafalarını değiştirmeleri lâzım.
Duygularım, düşmanlık değil. Omuzundaki yıldızları, gökyüzündeki yıldızlar kadar ulaşılmaz gören ve bu ulaşılamaz yücelikten siyaseti tanzim etmeye kalkan bir asker bana sevimsiz geliyor. İmtiyazlarını ve dokunulmazlığını, bu ülkeyi hukuksuzluğa mahkûm ederek sürdürmeye çalışan askerleri medenî dünyanın uzağında görüyorum. Elindeki silahı bir iktidar aracı olarak kullanan askerlerin zorbalık yaptığını düşünüyorum. Darbe planlayan, darbe yapmak için suç örgütü oluşturan, bu amaçla kendi vatandaşına karşı suç işleyen bir askerin verdiği zararı hiçbir düşmanın veremeyeceğine inanıyorum. Bizler askerimizi, kışlasında, silahının başında yurdu beklerken seviyoruz. Siyaset için dolap çeviren, entrikalar peşinde koşan bir asker ile o mesleğin şerefi nasıl yan yana gelir?
Kimse asker düşmanı değil. Suç işleme, siyasete müdahale imtiyazına karşı çıkanları "asker düşmanı" olarak niteleyenler ve üniformanın arkasına saklananlar kadar hiç kimse, ama hiç kimse o üniformaya haksızlık edemez, askerliğin şerefine zarar veremez.
Türkiye, normalleşiyor. Uzun zaman önce atılması gereken adımlar şimdi atılıyor. Türkiye, hukukun ve medenî ölçülerin egemen olduğu bir ülkeye dönüşüyor. Toplum üzerindeki, siyaset üzerindeki silahlı tasallut sona eriyor. Bırakın darbe yapmayı, darbe planlamayı bile beceremeyen, çağın ve ülkenin çok gerisinde kalmış darbeciler tarihe karışıyor.
Tam üç haftadır Türkiye'nin altını üstüne getiren bir asker-siyaset gerginliği yaşadık. Adeta askerî vesayet tarihimizin açık mağlubiyetle sonuçlanan son meydan muharebesiydi bu. Bundan sonra kimsede bırakın darbe yapmayı, kapalı mekânlarda darbe konuşacak mecal bile kalmadı. Verdiğim hükmün objektif bir ölçüsü var. Askerler ve siyasetçiler hop oturup hop kalkarken derin bir krizden geçen ve zor günler yaşayan ekonominin kılı bile kıpırdamadı. Ne dövizin ateşi yükseldi, ne Borsa keskin bir düşüş yaşadı. Demek ki gerçek hayat normal şekilde devam ediyor; herkes işine gücüne bakıyor. Türkiye, normalleşiyor.
O zaman herkes işine gücüne bakmalı. Herkes işine gücüne bakarsa, Türkiye normalleşirse demek ki kanatlanıp uçacağız. Üstelik "asker düşmanları" zaten yok; ama "asker düşmanlığı"ndan şikâyet edenler de kalmayacak.
"Darbecilere karşı olmak"la "askere düşman olmak" arasındaki farkı en başta askerlerin anlaması lâzım.