Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Madımak... Bu sorular, 16 yıldır cevapsız!

Madımak... Bu sorular, 16 yıldır cevapsız!

Şu “soru”nun cevabı verilmeden hiçbir olayın açıklaması yapılamaz: “11 Eylül 1980 gecesine kadar oluk oluk akan kan, 12 Eylül sabahı, bıçakla kesilir gibi, birdenbire nasıl kesildi?”...
İşte bu sorunun cevabı verilmeden; ne “Sivas’ın Madımak Oteli’nde 37 kişinin ölmesi”nin sebebi anlaşılır ne de “Başbağlar’da 33 masum insanın hunharca katledilmesi”nin!.. 12 Eylül 1980’de yapılan “darbe” için “Bizim çocuklar başardı!” diyenler, “oluk oluk kan akması” için ne gibi “tezgâhlar” döndürdüler ve darbeye nasıl “zemin” hazırladılar acaba?.. Ve asıl önemli soru: Türkiye’nin sürekli “kaos ve gerilim” yaşaması için bugün Ergenekon’u kullananlar, o günlerde “kim”leri ve “nasıl” kullanmışlardı acaba?.. En çarpıcı örnek şu: Sabahleyin “solcu”ların eline silah tutuşturup “Ülkücü”leri öldürtenler, öğleden sonra “aynı silah”ı bu defa “Ülkücü”lerin eline tutuşturup, “Solcu”ları vurdurttular!..
12 Eylül İhtilali’ne “zemin” hazırlamak ve cunta lideri Kenan Evren’in ifadesiyle “şartların olgunlaşmasını sağlamak” amacıyla girişilen “iğrenç oyunlar”ın aynısı Sivas’ta sahneye konuldu!..
KIŞKIRTMALAR DERİN EL ÜRÜNÜ MÜ?
Açık ve net söyleyelim;
“Şartların olgunlaşması” için, bütün “aktör”ler, rollerini başarıyla oynadılar!..
Ali İhsan Karahasanoğlu kardeşim, dünkü yazısında Sivas ve Başbağlar’daki “derin el ürünü” cinayetlerin “tahlil”ini yaparken soruyordu:
- “Sivas olayları öncesinde, Aziz Nesin’in, Şeytan Ayetleri isimli kitabı tercüme etmekteki ısrarı, bir derin elin organizasyonu muydu? Aziz Nesin’e, bu cesareti kim verdi?”
- “Mahkemenin toplatma kararına rağmen, “Onlar toplatsınlar, ben yine yayınlamaya devam edeceğim” diye meydan okuma, Aziz Nesin’in kafasından mı çıkmıştı; toplumu germek için, derinlerin bir operasyonu muydu?”
- “O yayınlardan sonra, Türkiye’nin birçok ilinde, Aziz Nesin aleyhtarı gösteriler düzenlenmişti...
Buna rağmen, hemen 4 ay sonra Sivas’ta düzenlenen bir etkinliğe, Aziz Nesin’i davet etme fikri, kimden çıkmıştı?”
Ali İhsan kardeşimin de sorduğu gibi;
“Derin el ürünü” bu cinayetlerin perde arkasında, acaba “o günün Ergenekon’u” mu vardı?..
O PANKART... ALÇAKÇA BİR İFTİRA!
Bu “soru”lara sağlıklı cevap verebilseydik, öyle sanıyorum ki; bazı “ahmak”lar, bugün öyle bir “pankart” açmazlardı.
Biliyorsunuz;
Sivas olaylarının 16. yıldönümü dolayısıyla önceki gün düzenlenen anma törenlerinde “ahmak” bir gösterici, “salakça” bir pankart açmış!.. Resmen “tahrik” ve “provokasyon” kokan pankartta, merhum Muhsin Yazıcıoğlu kastedilerek şöyle denilmiş:
“Gülerek yaktın, donarak öldün!”
Böyle bir ifade; “iftira”nın da ötesinde “alçaklık” ve “şerefsizlik”tir!..
Evet; “alçakça ve şerefsizce bir iftira”dır!..
Çünkü, bütün Türkiye biliyor ki; merhum Muhsin Yazıcıoğlu, o saatlerde “otelde mahsur kalanların kurtarılması” için direktif vermiştir...
Zaten onun talimatı olmasaydı, ölenlerin sayısı herhalde 37’den daha çok olurdu!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bu kadar açık bir gerçeği bile bilmeyen “angut”lardan, “Sivas ve Başbağlar’daki kirli oyunları” bilmelerini nasıl istersiniz?..
Bence o “alçak ve şerefsiz provokatörün kimliği” araştırılmalıdır!..
O provokatör, “yeni bir Aziz Nesin” olabilir!..
Çünkü o pankart, doğrudan doğruya “Alperenleri tahrik” amaçlıdır!..
Merak ediyorum;
Son yıllarda “Ülkücü”leri sokağa döküp “anarşik bir ortam” sağlayamayanlar, şimdi de bu tür “provokasyon”larla “Alperenler”i mi kışkırtmaya çalışıyor?..
Bir süredir, böyle bir “oyun” tezgâhlanıyor gibi!.. Ama ben, “Alperenler”in bu “tahrik”lere kanmayacaklarına ve “oyun”lara alet olmayacaklarına yürekten inanıyorum!..
Bıraksınlar, “hırlayan”lar hırlasın!..
Bir “hoşt” deyip, geçsinler!..
BU SORULAR, HÂLÂ CEVAPSIZ!
Bunu da böylece ifade ettikten sonra, gelelim “16 yıldır cevap verilemeyen sorular”a!..
Biliyorum;
Sivas’taki “derin el ürünü” cinayetleri “azmettiren”ler ve “tetikçilik” yapanlar, bu “soru”lardan rahatsız olacaklar!..
Ama ben; Madımak Oteli’nde ölen 37 kişi arasında, “dumandan boğulmayıp”, birileri tarafından “kurşunlanarak” öldürülen insanların da var olduğu kabul edilinceye, bu olayın bir “halk eylemi” olduğu kadar “tezgâh” olduğu da itiraf edilinceye kadar “soru sormaya” ve bu sorularıma cevap aramaya devam edeceğim.
Bir olayın üzerinden zaman geçtikçe “külleneceği” düşünülür... Oysa Sivas olayında, küller deşelendikçe, altından yeni yeni bilgiler ve o bilgilere dayalı yeni yeni “sorular” çıkıyor.
Bugün; işte bu “yeni sorular”ı getireceğim gündeme... Bu sorulara cevap buluncaya, birileri; “suçsuz” insanları yakalatıp, hapislerde çürüttüğünü itiraf edinceye kadar, ekleyeceğim soruları birbirine.
Ama önce, 16 yıldır cevap verilemeyen eski soruları sormak istiyorum:
- 1- Sivas kamuoyunda “ispiyon tahtası” olarak bilinen “tahta”yı Ali Baba Mahallesi’ne kim yerleştirdi?.. O tahtadaki isimlerin, daha sonra bugün Ergenekon Terör Örgütü sanığı olan Doğu Perinçek’in sahibi olduğu Aydınlık adlı gazetede yayınlanması ve ardından o “tahta”da adı geçen kişilerin tutuklanarak, bazıları hakkında “idam” kararı verilmesi tamamen bir tesadüf mü, yoksa kapsamlı bir araştırma ürünü müdür?..
- 2- SHP’nin eski genel başkanı Erdal İnönü’nün kontenjanından Sivas’a tayin edilen Vali Ahmet Karabilgin’in ataması, sadece bir “rastlantı” olarak görülebilir mi?.. “Aşırı sol” eğilimleri ile tanınan Karabilgin’in, “devrim şehitleri” adına “saygı duruşu”nda bulunması suç değil miydi?..
- 3- Cuma hutbesi okunduğu sırada, cami etrafında bulunan “güruh”un davul-zurna çalmasına niçin göz yumulmuştur?.. Camiden çıkan öfkeli kalabalığın büyüme ihtimalini gözönünde bulunduran Emniyet Müdürü Doğukan Öner’in, “dağıtalım mı?” önerisine, Vali Ahmet Karabilgin, niçin “gerek yok” demiştir?.. Vali Karabilgin, bu “ihmal”inden dolayı herhangi bir kanunî takibata uğramış mıdır?
- 4- Her yıl Banaz’da yapılan şenliklerin, 1993’te aniden “Sivas merkezi”ne alınması bir tesadüf müdür?.. Banaz köyündeki şenliklerin Sivas merkezine alınması için Vali Ahmet Karabilgin ve İl Kültür Müdürü “özel gayret” göstermişler midir?.. Aralarında, zamanın SHP Milletvekili Azimet Köylüoğlu’nun da bulunduğu birçok Sivaslı’nın, “Bu şenlikleri Sivas kaldırmaz!” şeklindeki uyarıları niçin dikkate alınmamıştır?.
- 5- Özellikle Aziz Nesin, Sivas’a niçin davet edilmiş ve Peygamber Efendimiz’e yönelik saldırgan ifadelerle, kitleleri kışkırtmasına niçin göz yumulmuştur? Aziz Nesin, henüz şehre gelmeden, Sivas’ın dört bir yanına dağıtılan “bildiri”leri kimler, “nerede” hazırlamış ve “kimler” dağıtmıştır?
- 6- Sivas olaylarının başlamasından iki gün önce; Sivas Numune Hastanesi personelinin tamamına yakınının çevre illere gönderilmesi bir tesadüf müdür?..
- 7- Devrin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü; Madımak Oteli’nde bulunanlara, niçin “şehri terketmeyin!” tavsiyesinde bulunmuştur?
- 8- Madımak Oteli’nin kâtibi Ahmet Öztürk, tanık ifadelerine göre “içeriden” ve hem de “camdan dışarısını seyrediyor” olmasına rağmen “ensesinden” vuruldu!... Onu vuran “kurşun” kimin silahından çıktı?.. Ahmet Öztürk’ü “otel içinden” vuran kurşunun çıktığı silah veya silahlar konusunda niçin hiçbir balistik inceleme yapılmadı?..
- 9- Sivas Belediye Başkanlığı’nı Refah Partisi’nden Temel Karamollaoğlu’nun kazanmasının ardından Sünni-Alevi ilişkilerinin düzelmesini hazmedemeyen kesimler, tahriklerini sürdürerek, yıllar öncesinden beri Banaz Köyü’nde yapılan Pir Sultan Abdal etkinliklerini Sivas’ın merkezine taşıyarak olaylara zemin hazırlamıştı. Etkinliklere bir hafta kala İstasyon Caddesi’ndeki direklere asılan, “Cumhuriyet şehrini yobazlara mezar edeceğiz” şeklindeki pankart ve afişlerle halkı tahrik edenler kimlerdi acaba?..
- 10- Kalabalık birikmiş Madımak’ın önünde... İş, çığırından ha çıktı, ha çıkacak... Dışarıda bekleyenler, Aziz Nesin’i istiyor... O an; Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu müracaat ediyor Vali Ahmet Karabilgin’e:
“İsterseniz; kepçe ile yakalım otelin arka duvarlarını... İçeridekileri oradan kaçıralım!”
Bu talep, Vali Ahmet Karabilgin tarafından niçin reddedildi?..
- 11- Polis ve asker, her tarafı kontrol altında tutmasına rağmen, çevre yollardan Madımak Oteli’nin bulunduğu yere gelmek “serbest” idi... Peki; işlerin sarpa sardığını görüp de, otelin önünden ayrılmak isteyenler niçin engellendi?
- 12- Gösteriler başlayıp da kalabalık Madımak Oteli’ne doğru yürürken, Aziz Nesin neredeydi?.. Hafik Gölü kenarında bir grupla birlikte içki içtiği iddiaları niçin araştırılmadı?.. Aziz Nesin’in; tepkiler zirveye ulaşıp, işler çığırından çıktığında; “içki meclisi”nden apar-topar kaldırılıp, Madımak Oteli’ne getirildiği doğru mu?..
O GÜN SUSANLAR, ŞİMDİ KONUŞMALI!
Bunlar gibi, daha “onlarca soru” var ki; bunlara “objektif cevap”lar verilmeden, “Ergenekon’un Sivas ve Başbağlar’daki cinayetleri”ni anlamak mümkün olamaz!..
Bu cevaplar verilmediği sürece de; “O gün Sivas’ta olmayan” insanlar, hem de “rejimi yıkmak” suçlamasıyla “müebbed hapis” yatmaya devam ederler!..
Oysa; yapılacak iş, çok basittir:
Bu “mağdur”ların hayatlarının “rehin” alınmasına ve “hapislerde çürütülmesi”ne sebep olan “o günün yetkilileri”nin yeniden “tanıklık” etmeleri sağlanmalıdır!..
Öyle umuyorum ki;
O gün “susanlar” eğer bugün “konuşurlar” ise, “gerçek failler” ortaya çıkarılacak, “Madımak ve Başbağlar olaylarının içyüzü” aydınlanacaktır...
Yine umuyorum ki;
Ergenekon Savcıları tarafından hazırlanan “3. iddianame” açıklandığında, yukarıda gündeme getirdiğim “sorular”ın cevabını da bulmuş olacağız!.
“Üçüncü İddianame”yi merakla bekliyorum!..
Madımak ve Başbağlar cinayetlerinde rol ve görev alan “Ergenekon tetikçileri”ni görmek için!..
“Sivas’ta 37 aydını cayır cayır yaktılar!” diyenler, bakalım o zaman ne diyecek?..
Onları bilmem... Ama ben, çok şey diyeceğim!
===================
Emin Sert’ten hicivler!
Salihli’den Emin Sert ağabey, her zaman olduğu gibi yine “günün mana ve ehemmiyetine uygun” hicivler göndermiş!..
Buyrun, birlikte okuyalım:
- Amerikan filmlerinde kovboylar vahşi ve başıboş gezen “sürü”leri ve “at”ları yakalayıp, kalçalarına “DAMGA” vururlardı!.. Bu hayvanlar; yeniden vahşi doğaya salınmış bile olsalar DAMGA’yı yedikleri için işleri biterdi!..
- Hemen herkes bilir ki; çiçek, dalından koparıldıktan sonra “saksı”ya da diksen, “vazo”ya da koysan 3-5 gün sonra solmaya ve buruşmaya başlar!.. Ne güzelliği kalır, ne de kokusu!..
- İran’da seçimleri protesto eden bir gencin elindeki pankartta şöyle yazıyordu:
“Ben Musevi yazıyorum, Ahmedinejad okuyorlar!”
Dedim ki; ne var bunda delikanlı?
Biz Türk milleti olarak yıllardır sandığa gidip “DEMOKRASİ” yazıyoruz ama, birileri bunu “DARBE” diye okuyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi