Kartel Başbağlar’ı unuttu... Biz hatırladık mı?
Bu yazıyı yazmak için özellikle bekledim... Medya’nın “Başbağlar’a yer vermeyeceğini” bile bile, “bir ihtimal” deyip, bekledim ki; “dünkü gazeteler”de gerek Başbağlar Köyü’ndeki, gerek İstanbul’daki “anma törenleri”ne belki yer verirler... Ama, ne mümkün!.. Sivas’ta Madımak Oteli’nde ölenler için yapılan anma törenlerini 1. sayfalarının manşetlerinden veya göbeğinden veren gazeteler, Başbağlar’da hunharca katledilen 33 kişinin anıldığı törenleri 1. sayfalarında hiç görmediler!.. Sadece 1. sayfalarında değil; bir-iki gazete hariç “iç sayfa”larında da hiç gören olmadı...
Sanki Başbağlar’da hiç “katliam” yaşanmadı, sanki “şehitler” için hiç tören yapılmadı!..
Oysa, “kartel gazeteleri” de çok iyi biliyordu ki; “Sivas olayları”ndan 3 gün sona, yani 5 Temmuz 1993’te Erzincan’ın Kemaliye ilçesi Başbağlar Köyü’nde de 33 insan hunharca katledildi, köyün bütün evleri yakıldı, köy camii ve okulu ateşe verildi, “köy meydanı”na toplanan erkeklerin kafalarına kurşun sıkıldı, “çocuğuna sarılan bir anne” diri diri yakıldı, hayvanların tamamı telef edildi!..
İSTANBUL’DAKİ ANMA TÖRENİ
Her yıl olduğu gibi; bu yıl da hem Başbağlar Köyü’nde, hem de İstanbul’daki Feza Düğün Salonu’nda “şehitleri anma törenleri” düzenlendi... Malûm, İstanbul’daki programa AK Parti Konya Milletvekili Hüsnü Tuna da katıldı ve yaptığı konuşmada; “Başbağlar faillerinin şu anda Silivri’de olduklarını” söyledi... Programda, Genel Yayın Koordinatörümüz Mustafa Karahasanoğlu da bir konuşma yapıp, dedi ki; “Medya kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları günlerce Sivas katliamını dile getirirken, Başbağlar katliamını neden dile getirmiyorlar? Ben bu tutumlarından dolayı bu kuruluşları kınıyorum. Burada öldürülen, Müslüman halktır. Sırf Müslüman oldukları için katledilmişlerdir. Ayrıca Sivas’ta Madımak Oteli’ni devlet bütçesiyle müze yapma kararı alan devlet yöneticilerinin, bu programa bir iştirakte bile bulunmamaları içler acısıdır.”
Gelin görün ki;
Ne bu konuşmalar, ne de böyle bir tören düzenlendiğine dair haberler, “kartel gazeteleri”nde hiç yer almadı!..
Oysa, aynı gazeteler Sivas’ta düzenlenen törenleri, 1. sayfalarından ve kocaman fotoğraflarla vermişlerdi!..
Yani, “göstere göstere çifte standart!”
Göstere göstere “ayrımcılık” ve “bölücülük!”
Böyle yaparak demek istiyorlar ki;
“Bizim için, Madımak Oteli’nde ölenlerin canı candır, Başbağlar’da ölenlerinki ise patlıcan”
Değilse, bu “ayrımcılık” niye?..
ŞERİF GÜL’DEN AYRIMCILIĞA İSYAN!
Yıllarca Başbağlar Köyü Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği başkanlığı yapmış olan Şerif Gül, işte bu “çifte standart”a, işte bu “ayrımcılığa” isyan edip, diyordu ki;
“Neden bizim sesimizi duyan yok? Medya ve sivil toplum örgütleri niçin bizi görmüyor? Bizim şehitlerimize niye değer verilmiyor? Bizim sıkıntımız, taraflı sistemden, taraflı siyasetten ve taraflı medyadan kaynaklanıyor.
Biz, Sivas’taki Madımak Katliamı’na da karşıyız... Biz oradaki katliamı da şiddetle telin ediyoruz. Oradaki insanlar için de üzülüyoruz. Ancak, Başbağlar’da ‘Vatan bölünmesin, bayrak inmesin, ezan susmasın’ diyen 33 insan katledildi. Niye onları gören yok?.. Madımak’ta ölenler insandır da, Başbağlar’da ölenler insan değil midir?..
Bu ayrımcılık niye?!?”
Şerif Gül, hiç de haksız değil!..
Tam aksine, yerden-göğe haklı.
Ama, ne yaparsınız ki; bekledikleri “ilgi”yi ne “medya”dan gördüler, ne de “siyaset”ten!..
BAŞKALARI YOK.. PEKİ BİZ NEREDEYİZ?
Ben diyorum ki; “asıl problem” işte burada!..
Bu “ilgisizlik”te!..
Çünkü bizim insanımız, hep “şikâyet” eder ama “kendi üzerine düşen işi” yapmaz!.. Bir sıkıntısı olduğunda “söylemez” ama “söylenir” durur!..
“Mıy mıy” da “mıy mıy!”
Hani, ağzımızı açtık mı, hemen “şikâyet”e başlar ve hep deriz ya;
“Ne olacak bizim hâlimiz?.. Dertlerimize niye çözüm bulunmuyor?.. Bu problemler niye halledilmiyor?.. Hükümet uyuyor mu?.. Hani verdiği sözler, hani vaatler?.. Nerede hükümet, nerede sivil toplum kuruluşları, nerede kanaat önderleri, nerede sendikalar, dernekler, vakıflar?”
Evet, hep “başkaları”nı sorarız:
“Nerede?.. Nerede?.. Nerede?”
“Çuvaldız”ı hep başkalarına batırır, kendimize “iğne” dokunsun istemeyiz!..
Kendimiz, “yumuşak koltuklar”dan kalkmaz, parmağımızı hiç oynatmaz, kılımızı bile kıpırdatmaz, hep “başkalarından” bekleriz!..
Böyle olunca da; her “iş” ortada kalır, hiçbir “problem” çözüme kavuşmaz!..
Zaten bu “lâkaydlık”, bu “nemelâzımcılık” ve bu “boşvermişlik” yüzünden değil midir “Başbağlar’ın eli kanlı katilleri” ellerini-kollarını sallaya sallaya aramızda dolaşırlarken, “Sivas olayları”na hiç karışmamış, üstelik o gün “Sivas’ta bulunmayan” birçok “masum ve mağdur” insan şu anda “demir parmaklıklar ardında” çile çekmektedir!..
Çünkü onlar “sahipsiz”dir!..
“Başbağlar’ın gözü dönmüş katilleri”ne ise, birileri “sahip” çıkmış ve onları adeta “ipten almışlar”dır!..
Evet, hem de “yargılama” aşamasında “serbest” bırakılıp, ortalıktan toz olmalarını sağlamışlardır!..
YARGILAMA NİYE TAAA İZMİR’DE?!?
“Yargılama” dedim de aklıma geldi...
Vakit’in Pazar günkü 1. sayfasında da ifade ettiğimiz gibi; “Başbağlar katillerinin yargılanması” da “hayli düşündürücü”dür!.
Öyle ya; katliamın gerçekleştiği Erzincan’da DGM varken, 363 kilometre uzaklıktaki Malatya DGM ve 440 kilometre uzaktaki Kayseri DGM dururken, davanın 1263 kilometre uzaklıktaki İzmir DGM’ye alınmasıyla mağdurlara tam bir işkence yaşatıldı. İşkence, yargılama sırasında da sürdü. Binbir güçlükle İzmir’e gelebilen mağdur yakınları, terlikli oldukları gerekçesiyle salondan atıldı.
Peki, ya sonra?..
Sonra, bizce malûm “birileri” girdi devreye ve “serbest” bıraktırdı o “eli kanlı katiller”i!..
Daha sonra “suçlu” oldukları anlaşıldı, haklarında “tutuklama” kararı verildi, ama iş işten geçti...
Şimdi, ara ki bulasın!..
Atı alan, çoktaaan Üsküdar’ı geçmiş, ortalıktan toz olmuştu!..
Ne var ki;
Bunları “hatırlayan” yok!..
Hatırlatan da!..
5 TEMMUZ’DA NEREDEYDİK?
Acı, fakat gerçek;
Başbağlar’ı biz de unuttuk!..
Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin; “Başbağlar” deyince ne hissediyorsunuz?..
Biliyorum, birçoğunuz;
“Sivas’a misilleme olarak 33 kişinin hunharca katledildiği bir köy” diyeceksiniz...
Peki, sorarım size;
5 köylünün “yakılarak”, geri kalan 28’inin “çeşitli işkenceler”den sonra kafalarına kurşun sıkılarak katledildiğini... Bununla da yetinmeyip “gözü dönmüş katiller”in, 214 evi ateşe verip, yerle bir ettiğini...
Kinlerini “hayvan sürüleri”nin üzerine de kusan “iki ayaklı hayvan sürüsü”nün, köydeki ahırları da ateşe verip, hayvanları cayır cayır yaktığını!..
Başbağlar’dan geriye;
“Kurşunlar ve taşlarla paramparça edilmiş beyinler!.. Delik-deşik edilmiş gözler!.. Cayır cayır yakılan bedenler!.. Koparılıp bir kenara atılan kol ve bacaklar!” kaldığını, elbette biliyorsunuz...
Peki, söyleyin Allah aşkına; bu “acı”; bu “ızdırap” 16 yıl sonra bugün hâlâ yaşıyor mu yüreğinizde?..
Yoksa, küllenip gitti mi?..
Kimbilir, belki “5 Temmuz 1993”ün ne demek olduğunu da unuttunuz siz!..
Evet, evet, unuttunuz!..
Sadece siz değil, hepimiz unuttuk!..
“Sivas” ve “Madımak” kelimeleri beynimize kazındı da, “Başbağlar”ı milletçe unuttuk!..
Acı, ama gerçek;
Başbağlar, sadece “harita”dan değil, “hafıza”larımızdan da silindi!..
Öyle olmasa;
5 Temmuz Pazar günü, hiç olmazsa Feza Düğün Salonu’nu hınca hınç doldurur, ya da Başbağlar Köyü’ne gider, o insanların “acı”larını paylaşır, şehitleri için okuttukları “Hatm-i Şerif” ve yürekten yapılan “dua”larına “amin” derdik!..
Hayır, gitmedik!..
Ben gitmedim, sen gitmedin, o gitmedi!..
“Nasıl olsa birileri gider” dedik, ama birçokları gitmedi!..
Hadi “Başbağlar Köyü”ne gitmek zahmetli, peki ama İstanbul’daki Feza Düğün Salonu’na gitmek de mi bu kadar zordu?..
Söyleyin Allah aşkına;
“5 Temmuz’da neredeydik biz?”
Ya da; hangi “duyarlılık gösterisi”nde, neredeyiz?..
“Başörtüsü”nde neredeyiz, “katsayı adaletsizliği”nde neredeyiz?..
Mes’ele, sadece “Başbağlar” değil!.. “Başörtüsü yasağı” ve “katsayı adaletsizliği” de değil!..
Mes’ele, “duyarsızlaşma”mız!..
Bize bir hâller oldu dostlar!.. Nice zamandır, “hassasiyet”lerimizi kaybettik biz!.. Artık eskisi gibi “üzülmüyor”, eskisi gibi “ağlamıyor” ve eskisi gibi “tepki” vermiyor, eskisi gibi “gazete-dergi” okumuyoruz!..
SİZ YOKSANIZ HİÇ KİMSE YOKTUR!
Evet, bir hâller oldu bize...
“Üzerimize ölü toprağı” mı serpildi, “sinir”lerimiz mi alındı, beyinlerimize “uyuşturucu” mu zerkedildi?..
Ne olduysa oldu, bir “uyuşukluk”, bir “mıymıntılık”, bir “sünepelik” musallat oldu bedenlerimize!..
“Koltuk”larımız mı rahat, yoksa “yatak”larımız mı kuş tüyünden?!? Kimbilir, belki de “işlerimiz tıkırında” ve “konforumuz yerinde”dir... “Göbek”lerimiz büyüdüğü, “cüzdan”larımız şiştiği, “ense”lerimiz kalınlaştığı için mi kalkamıyoruz yerimizden?!?
Onun için mi; “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” umursamazlığındayız?..
Hayır, o “yılan”, bir gün gelir hepimizi sokar!..
Bu ateş, bir gün hepimizi yakar!..
Zehirlenmek ve yanmak istemiyorsanız, silkinin ve atın üzerinizdeki “ölü toprağı”nı!..
Bir “iş” varsa, “önce siz” yapın!..
Bir “eylem” varsa, “önce siz” koşun!..
Bir “dua” varsa, “önce siz” amin deyin!..
Hasılı kelâm;
Başkalarından “şikâyet” etmeyin, siz yapın!..
Söylenip durmayın!.. Söyleyin!..
Unutmayın ki;
“Siz” yoksanız, “hiç kimse” yoktur!..
Kusura bakmayın;
“Başbağlar katliamının 16. yılı” vesilesiyle, bu duygularımı da sizlerle paylaşmak istedim!..
Bir defa daha; Cenab-ı Allah’tan ölenlere rahmet, geride kalanlara sabırlar diliyorum...
Son olarak şunu da ifade ediyorum:
Kartel medyası “görmezden gelse” de, Başbağlar’ı asla unutturamaz!..
Sivas’ı da unutturamaz, Başbağlar’ı da!..
Çünkü, “senaristleri aynı”dır!..
Ve onlar, şu anda Silivri’dedir!..
“Maske”lerinin düşmesine az kaldı!..
================
Kimin eli, kimin üzerinde?
Öteden beri dillere sakız olan ve çiğnene çiğnene çürüyen lâfı biliyorsunuz... Ağzı olanlar, her fırsatta konuşurlar ve derler ki; “Kışlaya, camiye ve okula siyaset sokmayın!”
Biliyorsunuz; Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, bu lâfı farklı bir şekilde dillendirdi: “Askerin üzerinden elinizi çekin!”
Başbuğ’un “siyasiler”i ve “medya”yı kastederek sarfettiği bu sözü, Başbakan Tayyip Erdoğan, bir topuk pasıyla CHP’ye gönderdi ve dedi ki; “Asker üzerinden siyaset yapmaktan vazgeçin!”
Görüyorsunuz ya, tüm “söylem”ler “askerin, siyaset dışında tutulması” için!..
Peki ama, “askerin eli, niye hep siyasetin üzerinde?” sorusu hiç sorulmuyor?..
Öyle ya; bu ülkede, “askerin onaylamadığı” hiçbir iş yapılamıyor, hiçbir yasa çıkarılamıyor!..
Demek oluyor ki; “siyasetin asker üzerinden elini çekmesi” kadar, “askerin de siyasetin içinden elini çekmesi” sağlanmalıdır!..
Çünkü “darbe plânları” yapanların çoğu “asker”dir!..