“Evvel yoğidi iş bu rivayet yeni çıktı”
Meşhur şair ve siyasetçimiz Ziya Paşa (1825-1880), tıpkı öteki şair ve siyasetçimiz Namık Kemal gibi, samimi bir Tanzimatçı ve İttihatçıydı. (İttihat ve Terakki Cemiyeti; sonradan parti oldu.)
İmparatorluğun Batılılaşma sayesinde kurtulacağına inanıyordu...
Bunun için de, öncelikle Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesi ve meşrutiyetin ilân edilmesi gerekiyordu.
Bu süreci çabuklaştırma kararlılığıyla, içinde bir sürü sergerdenin ve menfaatperestin de kaynaştığı Jön Türkler’e katıldı.
Namık Kemal ile Londra’ya kaçtı. Arkadaşlarıyla birlikte çıkardığı “Hürriyet” isimli gazeteye Sultan Abdülhamid aleyhine ateşli makale ve şiirler yazdı.
Sonra sonra çevresini tanıdıkça fark etti ki, söylemler eylemlerle örtüşmüyor. Mithad Paşa gibiler İmparatorluğu değil, makam ve mevkilerini güçlendirmeye çalışıyorlar...
Özellikle Mithad Paşa, sadrazamlığını ebedileştirmenin peşinde... Meşrutiyet sürecinde, “Kanuni Esasi” için oluşturulan komisyonda onunla birlikte görev yaptığı sırada bunu yakından gözlemliyor...
“Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz,
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde...” deyiveriyor.
Çünkü o sürecin önderlerinde parlak lâflar çok, ama derde deva olacak hemen hemen hiç bir icraat yoktur. Her kafadan bir ses çıkmakta, sadece “meşrutiyet/ hürriyet” kafiyeli söylem ve şiirler (sonradan “cumhuriyet/hürriyet” şekline dönüştü), “adâlet, müsavat, hürriyet” tekerlemesine eşlik etmektedir.
Bunlar neyse de, Osmanlı İmparatorluğu’nun (bu kelimeyi “sömürücü” anlamında değil, büyüklük ve halkı açısından çeşitlilik bakımından kullanıyorum, yoksa “devlet” demeyi tercih ederim) menfaat şebekeleri tarafından çepeçevre kuşatıldığını görmesi umutlarını kırdı.
Namık Kemal başta olmak üzere, iyi niyetlerine itimat ettiği arkadaşlarına sık sık yakınmaya başladı:
“Yahu biz ne diyoruz, bunlar ne yapıyor?”
Sonunda dayanamadı, Tanzimat ve Meşrutiyet sürecinde inanç kalelerini tepetaklak eden, çoğu inanca dayalı an’analeri (gelenek-görenek) silip süpüren “Batılılaşma”ya endeksli “bozulma”yı “Terkib-i bend”inde müthiş acılar içinde hicvetti.
O muhteşem şiirini sunacağım. Ama lütfen okurken, o günlerle bugünlerin karşılaştırmasını yapın. Bakalım, düzelmede miyiz, bozulmada mı?
¥
“İkbâl için ahbâbı siâyet yeni çıktı,
Bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıktı.”
(Yüksek mevkilere gelmek için dostlarını çekiştirmek yeni çıktı, önceleri bu yöntemleri bilmezdik, bu da yeni çıktı).
“Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı,
Nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı.”
(Hırsızlık çoğaldı, sadakat moda sözcüğe dönüştü, namusu bitirdik, hamiyet yeni çıktı).
“Düşmanlara ahbâbını zemm oldu zerafet,
Dildardan ağyâra şikâyet yeni çıktı.”
(Düşmanlara dostları çekiştirmek incelik oldu; gönül dostları başkalarına şikâyet yeni çıktı).
“Sâdıkları tahkîr ile red kaide oldu,
Hırsızlara ikram-ü inayet yeni çıktı.”
(Sâdık kişileri aşağılama, reddetme benimsenir oldu; hırsızlara ikram ve yardım yeni çıktı).
“Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi,
Hainlere amma ki riayet yeni çıktı.”
(Doğruyu söyleyenlerden önce de nefret edilirdi, ancak hainlere uyma anlayışı yeni çıktı).
“Evrak ile ilân olunur cümle nizâmât,
Elfâz ile terfîh-i ra’iyyet yeni çıktı.
(Kâğıt üzerinde dünyaya nizam verilir olundu, sözle halkın refaha kavuşturulması ise yeni çıktı).
“Âciz olanın ketm olunur hakk-ı sarîhi,
Mahmîleri her yerde himâyet yeni çıktı.”
(Güçsüz olanın en belirgin hakkı saklı tutulur, himaye görenleri her yerde korumak yeni çıktı).
“İsnâd-ı ta’assub olunur merd-i gayûra,
Dinsizlere tevcîh-i reviyyet yeni çıktı.”
(Gayretli kişiler taassubla suçlanırken dinsizlere özgü derin düşünce yeni çıktı).
“İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki,
Evvel yoğ idi, iş bu rivâyet yeni çıktı.”
(Devletin gelişmesine İslamiyet engelmiş, önceleri böyle iddialar yoktu, bu da yeni çıktı).
“Milliyyeti nisyan ederek her işimizde,
Efkâr-ı Firenge tebaiyyet yeni çıktı.”
(Her işimizde millî benliğimizi unutarak Batı düşüncesine körü körüne bağlılık yeni çıktı).
“Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık,
Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık.”
(Eyvah bu oyunda bizler yine yandık, çünkü ziyan ortada, bilmem ne kazandık?)
Diyeceğini demiş işte şair, ekleyecek bir şey bırakmamış!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.