Üç vilayet, üç halka12
1 Mart tezkeresi geçirilseydi bugün komşularımızla münasebetlerimiz hangi düzeyde olurdu veya nasıl etkilenirdi hiç düşündünüz mü?
1 Mart tezkeresinin geçirilmemesi sonucunda Kuzey Irak'taki yapı veya Kürtler 'Türkiye'ye katılabiliriz!' noktasına gelip çattılar. 1 Mart tezkeresi geçseydi bize daha da yabancılaşacakları kesindi. Aslında yakınlaşma bu coğrafyanın yüklediği bir zorunluluk veya çaresizlik. Zira Sünni Arapların Arap dünyasına katılması ve Şiilerin de İran'a yaslanmaları halinde ülkeye ve bölgeye yabancılaşacak olan Kürtler çareyi Türkiye'ye katılmakta görüyorlar. Bunun nedenlerinden birisi ırkdaşlarının büyük bir kısmının da Türkiye'de yaşaması. Peki, gerçekten de bu istek ne derece bölge yapısına uygun ve uygulanabilir? Henüz şartlar tam olgunlaşmış değil. Hâlâ tarafların birbirlerine bakış açısı çarpık. Kürtler aslında Bağdat'a ve Basra'ya entegre olarak onun üzerinden Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeliler. Yabancılaşarak değil. Türkiye de bir ikilem içinde. Kürtlere tam yaklaşarak Bağdat'ı kaçırmak ve onu İran'ın kucağına itmek istemiyor. Bununla birlikte, coğrafyanın dayattığı yakınlığa da karşı duramıyor ve Erbil ve Süleymaniye ile ilişkileri pekiştiriyor ve geliştiriyor. Uluslararası Kriz Grubu ABD sonrasında Irak'ın Yugoslavya gibi çözülmesi ve dağılması halinde Kürtlerin bir biçimde Türkiye'ye katılabileceklerini ve katılmayı arzu ettiklerini öngörüyor. Bu öngörü doğru olmakla birlikte henüz bu yönde sağlıklı bir formül geliştirilebilmiş değil. Teklif edilen formül sağlıklı değil. Kürtlerin, Araplara yabancılaşması Türkiye açısından arzu edilebilir bir durum değil. Zira, şuubi (ırkçılığa dayalı) çözülmeler ve çözümler çözüm değil. Kürtler bir nevi pretoktara tabir edilen himayeye mazhar bir rejim teklif ediyorlar. Bu noktada Osmanlı sonrasındaki Misak-ı Milliye dayalı Musul vilayetinin bir şekilde Türkiye'ye katılmasını ve bağlanmasını çözüm olarak teklif ediyorlar ya da basına öyle aksediyor.
Türkiye'de Kürt meselesinin çözümünü de Türkiye'nin AB'ye girmesinde ve AB üzerinden çözümlenmesinde görüyorlar. Dolayısıyla Kürtler hâlâ çözümü şuubi veya en azından yabancı model ve formüllerde arıyorlar. Bu kapı ise kapalı. Birincisi, Irak'ın dağılması ve parçalanması öncelikli olarak Arap dünyası açısından büyük bir travma olacaktır. Arapları çok zayıflatacaktır.
İkinci olarak, Türkiye ve İran gibi bölgesel ülkeleri güçlendireceği gibi İsrail'e de ilaç gibi gelecektir. Lakin İsrail açısından belki de zayıf bir Irak, parçalanmış ve parçaları öteki yapılara ve vücutlara kuvvet vermiş bir modelden veya seçenekten daha yeğdir. Tabii Irak'ın dağılması bölgesel kargaşayı daha da artırmazsa. Kimileri Irak'taki çözülmede Türkiye'ye en yakın unsurun Kürtler olacağını söylemektedirler. Halbuki, bu çok da doğru değil. Bizim Kürtlerle beraberliğimiz Yavuz'la birlikte başlamıştır ve kesintiye uğramamıştır. Halbuki Araplarla beraberliğimiz Abbasiler döneminden ve tahditle El Mu'tasim Billah'dan beri devam etmektedir. 1917'den beri ise ilişkiler kesintiye uğramıştır. Sıkıntı buradadır. Çözüm Kürtlerin de Irak sonrasında bu kesintiye ve bu vesile ile Türkiye'ye katılmaları değil aksine çözüm bu tarihi kesintinin tamirinde ve Arap ve Türk buluşmasında ve kaynaşmasındadır. Bu itibarla, Türkiye üç vilayet ve üç halka siyaseti gütmelidir.
Yavuz, Şah İsmail'den dolayı Irak'ta zayıf Şii bağına mukabil Kürtleri denge unsuru olarak görmüş ve onları istimale ve yanında tutma siyaseti izlemiştir. Lakin günümüzde sadece ve 'kerhen' bizimle olmak isteyen Kürtler değildir. Onun dışında belki de gönüllü olarak Iraklı Sünniler Türkiye ile birlikte olmaya can atıyorlar. Tarık Haşimi, Musul'dan Türkiye bir askeri üs verilmesini teklif etmiştir. Dolayısıyla, Iraklı Sünniler Suudi Arabistan'dan ziyade gönülleri bizimledir ve tarihen bize yakın ve tabidirler. Rebii Hafız gibi birçok Iraklı Sünni yazarın görüşü ve beklentisi de bu yöndedir.
Türkiye onlarla ilgilense onlar Türkiye ile daha fazla ilgileneceklerdir. Gelelim Şiilere. Türkiye, Musul, Bağdat ve Basra ile köprü kurduğu gibi Irak'ın üç önemli topluluğuyla da aynı şekilde bağ kurmalıdır. Bunların başında coğrafi olarak Kürtler ve sırasıyla Sünniler ve Şiiler gelmektedir. Osmanlı döneminde bizim Şiilerle herhangi bir sıkıntımız olmamıştır. İran denklem dışı kaldığı müddetçe Iraklı Şiilerin kaderi Osmanlı ile birlikte olmuş ve bundan da şikayet de etmemişlerdir. Bu anlamda, Anadolu'da yaşanan Süni-Alevi gerilimi o bölgelerde yaşanmamıştır. Kürtlerin AB üzerinden teklif ettikleri çözüm bir şuubi çözümdür ve ne onlara ne de bize yarar getirir. Kürtler bu bağlamda Buteflika'nın teklifinin de gerisinde kalmışlardır. Çözüm Misak-ı Milli midir yoksa Misak-ı Osmani midir? Buteflika daha büyük modeli; Misakı Osmani'yi çözüm olarak teklif ve takdim ediyor. Bu halka halka gelişebilir. Bunu Irak'ta üç vilayet ve halka şeklinde olgunlaştırabiliriz. Bu halkalar üzerinden de Körfez'e açılabilir ve ulaşabiliriz. Ve Kürtlerin öngördüğü çözüm aynı zamanda 1991 yılında Holbrooke'un ortaya attığı ve Joe Biden'ın destek verdiği çözüm modeline uygundur. Bu çözüm değil, çözüm suretinde çözümsüzlüktür. Kanaatime göre, çözüm yolda ama çözümün tamamı AKP sonrasında...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.