Yaz günlerinde ağır siyaset...
Temmuz sıcaklarında, eskiden siyasetin harareti düşer, gazeteler memleketlerine veya sayfiyeye gitmiş olan siyasilerle ilgili hafif haberler yaparlardı. İsmet İnönü İstanbul’da denize girer, zamanın bütün tek parti artığı gazetecileri orada cem olur ve Paşa’nın meşhur çivilemesi ertesi günkü gazeteleri süslerdi...
Şimdi “nerde o günler” diyesi geliyor insanın...
Yaz sıcağında başkent Ankara hararetini koruyor. Meclis tatil ama, hükümet mesaiyi hafifletmeden sürdürüyor.
Askerlere sivil yargı yolunu açan kanun Cumhurbaşkanı tarafından tasdik edildikten sonra, bir taraftan kanuna açıklık getirecek bir düzenleme için çalışılıyor; diğer taraftan müzmin ana muhalefet partisi sivilleşme ve demokratikleşme yönünde atılmış bu güçlü adımı engellemek üzere, Anayasa Mahkemesi’ne müracaat için harekete geçiyor. Eğer bu müracaat yapılırsa, Anayasa Mahkemesi’nin tatili de güme gidecek demektir. Çünkü müracaat büyük ihtimalle kanunun yürürlüğünün durdurulması talebini de ihtiva edecek.
Sivil bürokrasi kaçamak tatille idare ederken, askerî bürokrasi belki de gelmiş geçmiş en zorlu Şûra’yı bekliyor. Bu Şûra, Türkiye’deki değişimin gerçek anlamda hissedileceği bir “Şûra” olacak.
Malûm olduğu üzere, askerî bürokrasi kendi göbeğini kendi kesiyor. Terfileri, emeklileri (ve ihraçları) bir sistem içinde hallediyor. Hükümet erkânına tasdik etmek kalıyor. Bunun çok uzun olmayan bir süre daha böyle devam edeceği tahmin edilebilir.
Bugünkü Genelkurmay Başkanı, geçmiş mevkidaşlarıyla, selefleriyle kıyaslanamayacak ağırlıkta bir yükü omuzlamış durumda. Asker kendi göbeğini kendi kesiyor. Bu hem kolaylık sağlıyor, hem de büyük güçlükleri içinde barındırıyor. Dünyadaki değişimi, hadi onu bir tarafa bırakalım, Türkiye’deki farklılaşmayı, hele de son 3 yıl içinde yaşananları göz önünde bulundurmadan bir Şûra yapmak, tayin ve terfileri yoluna koymak mümkün mü?
Bir taraftan, ETÖ davasının muhatabı olmuş emekli generaller, subaylar. Diğer taraftan yavaş yavaş muvazzaflara doğru uzanan soruşturmalar. Tam da bu sırada askere sivil yargı yolu açan kanun...
Bu kanunla ilgili cihet-i askeriye yapabileceği her şeyi en yüksek seviyede yaptı. Şu sıralar, ikna metodundan başka bir yolu denemeleri mümkün değil. “İrtica ile mücadele eylem planı” öyle bir zamanda patladı ki, basın bir ayrışmaya uğramaya fırsat bulamadan tepki gösterdi. Gerçi, yavaş yavaş tepkiler farklılaştı ama basının güçlü desteğini asker kişilerin yeterince arkalarında hissetmediklerini söyleyebiliriz. Bu destek olmadan, kamuoyunu şekillendiren bir oluşum ortaya çıkmadan, askerlerin bugünkü konjonktürde yapacakları fazla bir şey yok. Ergenekon davası, bugüne kadar çok sayıda eski veya mevcut rütbeliyi sahası içine aldı. Tayin ve terfilerin (ve elbette ihraçların) konuyla paralellik taşımaması mümkün değil. Yargıdan önce idari temizlik; Başbuğ’un yapabileceği bu...
Ankara yazını ısıtan ve Meclis’in tatilini kesmesine yol açacak olan bir durum daha var: Meclis başkanı seçimi...
Anayasa gereği, Ağustos başında Meclis toplanacak ve Meclis Başkanı seçimi yapılacak.
Mevcut başkanın 28 Şubat’tan sonra güçlü halk desteği ile ortaya çıkan iktidarın kararlılık ölçüleriyle fazla imtizaç edemediği defalarca görüldü.
Bilhassa, Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsü ile ilgili Anayasa değişikliği üzerine verdiği dehşet uyandıran kararın, Meclis Başkanı’nın yerinde ve çok güçlü tepkisi ile karşılandığını söylemek mümkün değil. Başkan, hiç olmazsa, giymek zorunda olduğu smokinini çıkarıp, Anayasa Mahkemesi’ne, “Bundan sonra kanunları da siz yapın!” diyebilirdi.
Mevcut başkanın bugünkü hükümet için, seçilmesi zorunlu bir konumda olması da dikkate alınmalı. Eğer yenge hanımın başı örtülü olsa idi, durum başka olacaktı. Bir mizahçımız bu vaziyeti “eş durumundan başkan!” nüktesiyle izah etti. Yalnız Meclis Başkanı’nın değil, Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın da eşlerinin örtülü olmaması gerektiğini Türkiye’nin geleneksel etkili merkezleri çeşitli şekillerde beyan ettiler. Elbette onlara kalsa, eşi örtülü hiç kimsenin seçilmemesi, idarî bir görev almaması gerekir. Nitekim karar mevkiinde oldukları her yerde bunu sağlıyorlar. Bakalım ne zamana kadar?
Mevcut başkan 19 Mayıs’ın 90. Yılı dolayısıyla İstanbul’dan Samsun’a kaldırılan gemide, komutanların masasına oturmuş. Örtülü eşi olan milletvekilleri de bir kıyıcıkta kahvaltılarını yapmak zorunda kalmışlar. Meclis başkanı, TC protokolünde 2. sırada yer alıyor. Onun bulunduğu masada, herkes ona göre hiza tutmak zorunda. Masaya kimlerin oturacağı konusunda bir tek onun sözü geçerli olabilir. Vekiller kapı arkasına, komutanlar baş köşeye!
Boşuna demedik “yaz günlerinde ağır siyaset” diye!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.