Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Günay, Biret, Ortaylı CHP, savcılık vs...

Günay, Biret, Ortaylı CHP, savcılık vs...

Bana göre bundan sonra herkesin çok daha dikkatli olması gerek..
Özellikle de Dindarlar ve Milliyetçiler.
Esnaf hareket etmiyor. Ergenekoncu gençler üniversiteye hakim değiller.. ADD, ÇYDD’nin toplumsal desteği yok. O zaman bir yandan Alevi-Sünni meselesini kaşıyacaklar, öbür taraftan Türk-Kürt.. Bir de Dindarlar ve Milliyetçileri sokağa çekmeye çalışacaklar..
İdil Biret konseri buna örnek.. Saray avlusunda bir konser düzenler, orada da içki dağıtırsanız, Ergenekon’a davetiye çıkartırsınız.. Doğusunda Emaneti mukaddese, Batısında Aya İrini ve Ayasofya. İki cami arasında şaraplı batı müziği konseri. Güneyde askeri birlik var, Kuzeyde müze..
Hangi sanatçıya Topkapı Sarayı’nın bahçesinde konser teklif edersiniz de hayır der.. İdil Biret de evet diyecektir.. İyi bir organizatör bulduğunuzda, bu işe sponsor bulmak da hiç zor değil. Ama nedense Kayra Şarapları bu işe tayin edilir!.. Belki de Kayra’nın eski bir CHP’li olmasının bu işte rolü olabilir.. Böylece belki de Günay daha kolay bu işe ikna edilebilirdi. Öyle de oldu. Yani Kayra ve Günay bu işin kurbanı olarak seçilmiş olabilir..
Kayra yıllık 4.455.000 litre üretim kapasitesine sahip “Cumartesi, Tılsım, Nevzade, Balo, Buzbağ, Leona, Cameo d’oro, Terra” markaları ile içki üretimi yapan büyük bir tesis. “Şarabın kırallığı burası”. Kayra Şarap Akademisi diye de bir kuruluşları var.. Kayra’nın ne anlama geldiğine baktım; “Büyük bir kimseden gelen iyilik, ihsan, lütuf” anlamlarına geliyor.. Kayra adını biz politikadan tanıyoruz. Ziya ve Cahit Kayra tanıdık isimler aslında. Her iki isim de CHP’den Bakan olmuşlar. 9 Mart 1971 darbesi gerçek olsaydı, Ziya Bey o kabinede bakan olacaktı. O darbe olmadı ama, Kayra daha sonra CHP’den Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı oldu.. Bir de Cahit Kayra var. Yine o da Bakan..
Ben şaraptan hiç anlamam. Abdullatif Şener gibi, özel bir merakım yok.. Hürriyet’ten Vahab Munyar’ın şarap konusundaki yazılarından yararlandım bu konuda. O bir yazısında diyor ki;
“Tam bu noktada Galip Yorgancıoğlu, daha ilginç ‘aroma’lardan söz etti: ‘Örneğin, Sauvignon Blanc içince kedi çişi kokusu hissedersiniz...’ Yorgancıoğlu, iki kırmızı şaraptan daha söz etti. Biri için, ‘at eğeri kokar’, diğeri için de ‘ıslak köpek gibi kokar’ deyimini kullandı... Şarap üretiminde bandrol uygulamasını daha önce Dimes Meyve Suları-Diren Şarapları'nın patronu ve CHP Milletvekili Orhan Diren de gündeme getirmişti...” diye devam ediyor yazı..
CHP’lilerin şaraba ilgileri biliniyor.. Bu ilgi eski bir CHP’li olan Günay’ı, Emaneti Mukaddese’nin de içinde bulunduğu Saray avlusunda içkili konser için iknada rol oynamış olabilir.. İdil tanınmış bir sanatçı, Kayra eski bir dost..
Her ne kadar, Ayasofya bahçesinde, Sinan’ın önemli mimari eserlerinden bazılarının örnekleri olsa da, orada klasik Türk musıkîsi eşliğinde Sinan sergisi açıp, Sinan’ın hayatını konu alan bir filmin fragmanını göstermek sorun olsa da, “adamını bulunca”, “iyi saatte olsunlar” devreye girince, saray bahçesinde içkili konser sorun olmayabiliyor!..
Bana kalırsa, Ali İhsan Karahasanoğlu’nun sorularına bir cevap verilmesi gerek, bu konserle ilgili... Okul ve Mabed yakınında içki satışı ve sunumu yasak olmasına rağmen, böyle özel bir yerde bu iş nasıl olabiliyor? Şimdi komplo teorisi denilen teoriye devam edelim.. Bu işi tezgâhlayanlar, her şeyi not etmişler yani.. Böyle bir konser haberini Vakit’e sızdırır, birkaç kişiye de telefon ettirip, “susacak mısınız?” derseniz, Vakit de yazar! Zaten bizim doğrudan haberimiz olsa, Vakit bu konularda duyarlı bir gazete ve tepkisini açıkça ortaya koyar. Zaten birileri de bunu bildiği için, ona göre hareket edecektir.. Vakit yazarsa, bu konuya duyarlı birileri de çıkıp durumdan vazife çıkartabilir. Mesela birileri Alperenler, bazı cemaat mensuplarını arayıp “Vakit’teki haberi okudunuz mu” der mi, der!
Mesela neden tarikatçılar değil de, Alperenler! Muhsin Yazıcıoğlu’ndan sonra birileri bu gençleri test ediyor olabilir mi?
Hiç kimse müdahale etmeden de, kendi başına Vakit bu işi haber yapabilir, Alperenler de böyle bir densizliğe tepki verebilirdi.. Zaten birileri de bunu hesab edip siper alıp, bu işten nasıl bir irticai senaryo çıkartabiliriz diye bekleyebilirdi.. Hatta işi daha da ileri götürüp, protestocuların arasına katılıp, kendi provokasyonlarını gerçekleştirebilirlerdi..
Kimbilir belki de, eğer sanıldığı gibi bu işin içinde bir komplo varsa, İdil Hanım’ı konser öncesi birkaç kez arayıp, “Bakmayın siz Vakit’te çıkan yazılara, birkaç kişi gelip protesto da edebilir, biz tedbirimizi aldık” da demiş olabilir..
Vakit gazetesi ile Danıştay saldırısının nasıl ilişkilendirildiğini, o zamanki Danıştay Başkanı Tansel Çölaşan’ın anında nasıl tepki verdiğini ve Kartel mediasının bu işi nasıl başka yerlere çektiğini, yakalanan kişinin arabasında Vakit gazetesinin haberinin kesilip nasıl torpido gözünün üstüne yerleştirildiğini hatırlayın. Güvenlik kameralarının nasıl bloke edildiğini...
Hani konser biletleri kim tarafından, nereye, nasıl ve ne amaçla dağıtıldı, o gençler kimdi, onu da araştırmak gerek. Tamam, satılan bilet olmuş, ama bir kısmı konser dinlemekten çok, içip bahçeye sere serpe yatmayı tercih etmişti sanki.. Yani içki mizanseni özel olarak kullanılmış gibi bir durum söz konusu. Olay meydana gelince, Günay’ın tepkisi, biraz da bu işte kendinin kolaylaştırıcı rolü, geçmişi, Kayra ile arkadaşlık ilişkisi ve sorumluluğu ile ilgili ani bir çıkış gibi gözüküyor.. Bana kalırsa; Günay tepkisini kontrol edemiyor ve bu işin muhtemel sonuçlarından korktuğu için, başkalarını suçlama yoluna gidiyor.. Olaydan hemen sonra yapılan çelişkili açıklamalar, savcılığın soruşturmaya sadece protestocuları konu edinmesi, Kayra’nın, organizatör ve Biret’in suskunluğu düşündürücü..
Sanırım burada arada kalan, vaziyeti kurtarmaya çalışan ve bu işten kimsenin zarar görmeden sıyrılması için çaba gösteren sadece İlber Ortaylı var. Ama korkarım burada Günay’ı da, Biret’i de, Ortaylı’yı, hatta Kayra’yı da aşan bir durum var.
Bu işi eşeledikçe, savcılık soruşturması derinleştirilecek olursa, görelim bakalım daha neler çıkacak.. Bana kalırsa; bu bir başlangıçtı.. Tarikatlar, yani dindar topluluklar ve Milliyetçi grublar üzerinde birilerinin karanlık planlar içinde olduklarını düşünüyorum. Bizim bu tür olaylar karşısındaki duyarlılığımız devam edecek. Bu tür girişimler de tepki alacak, ama haklı tepkilerin, başka hesaplar için istismarı konusunda da dikkatli olmak gerek..
Küçük bir hatırlatma daha, “Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Alkol sözleşmesi” çerçevesinde AB uygulamaları açısından mesela alkol firmalarının bırakın sanat gibi “pozitif bir etkinlik”te sponsor olmasını, sportif faaliyetlere bile sponsor olması yasak.. “Alkol kültürel değerlerle ilişkilendirilemez / bağdaştırılamaz” diye açık bir kural var sözleşmede.. Alkol üreten firmalar, Radyo ve TV’lere de sponsor olamaz. İspanya’da sinema salonlarına bile içki reklamı konamıyor.. 2005 tarihli WHO sözleşmesinde “Gençlerin alkolden korunması” hedefleniyor. Aynı yükümlülük, yürürlükteki Anayasa’da da var.. Aslında Yeşilay’ın hem suç duyurusunda bulunması, hem de davaya müdahil olması gerek. Bu çerçevede açıkça suç işlendiği ortada.. Savcılığın konuyu bir de bu açıdan ele almasında fayda var.. Bana göre bu protestonun Yeşilay tarafından yapılması gerekirdi.
Say olmadı, Saylan. O da olmassa Biret! Hayır bu oyuna gelmemek gerek.. Günay ve Biret’in olayı bir de bu açıdan görmeleri gerek.. Birilerinin derdi üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Aman dikkat!
Selam ve dua ile...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi