Elli bin çocuğu haramla hayata başlatmak
Önce haberi okuyalım.
“Sosyal Güvenlik Reformu’nun emeklilik yaşını 65’e çıkaran düzenlemesinden etkilenmemesi için çocuklarını sigortalı gösterenlere yönelik denetimler büyük ölçüde tamamlandı.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) müfettişleri, küçük yaşta sigortalı yaptırılan 115 bin 617 kişiden 49 bin 755’inin fiili olarak çalışmadığını tespit etti. Bunların sigortaları iptal edildi. En çok iptal 15 bin 429 ile İstanbul’da olurken, Ankara’da 7 bin 511 bebek ve çocuğun sigorta kaydı silindi.
İncelemelerde 9 aylık bebeklerin bile reklâm ajansında ya da matbaada çalışıyormuş gibi gösterildiği belirlendi. SGK’nın 30 Haziran 2009 verilerine göre incelemelerde 5 bin 232 çocuğun sigortalılığı ise fiili çalışmaya dayandığı belirtilerek iptal edilmedi. 2 bin 253 bebek ve çocuk sigortalının da yeniden denetime alınması kararlaştırıldı.
Hasan Bozkurt, Cihan Haber Ajansı/Ankara”
Haberi olduğu gibi aldım. Dinli dinsiz, inançlı inançsız, imanlı imansız, Müslüman, Hıristiyan, Musevi, kısacası insan fizyolojisine sahip herkese soruyorum. “Şimdi bu yapılan, yani şu ana kadar tespit edilen rakama göre 49 bin 755 çocuğu sigortalı yaptırmak, devletin ve milletin hakkını gasp mıdır değil midir?”
Böyle bir anlayış; beşikteki bebekleri, emekleyen masum yavruları veya çocukluğunun tadını çıkarıp, annesinin göğsüne başını yaslayan, babasının gözlerine bakarak elinden tutup kucağına oturan günahsız sabileri harama sevk etmek midir değil midir?
Bu aile bireyleri milletin huzuruna çıkıp; yaptıkları işin doğru olduğunu söyleyebilirler mi? Kazançlarının helal olduğunu iddia edebilirler mi? Hangi insani gerekçeyle kendilerini savunup, geleceğimizi emanet edeceğimiz 50 bin çocuğu harama sevk etmediklerini anlatabilirler?
İnsanoğlu nasıl kazanırsa öyle harcar. Bu değişmez kuraldır. Annelerine babalarına isyan eden çocuklar, gençler veya büyükler, boşuna isyan etmiyorlar. Eğer anne babaya, aile büyüklerine, devlete ve millete karşı isyan, dolandırıcılık ve hırsızlık varsa, bizzat bu fiili işleyenler suçlu değildir. Birinci derecede onları yetiştirenler sorumludur.
Kimseyi suçlamak ya da yargılamak gibi bir niyetim yok. Böyle bir hakkım da yok. Yalnız çok açık ve net görülen bir fotoğraf var ortada. İnsana yakışmayan, toplumu tedirgin eden, halkı korkuya ve endişeye sevk eden olaylara, fiili olarak işleyenlere ve işletenlere bakalım. Görülecektir ki, pek çoğunun yetişmesinde ebeveynlerin büyük ihmali vardır. Beslenmesinden okumasına, okumasından çalışmasına kadar hile hurda söz konusudur.
Aslına bakarsanız bu hadiseler böyle yumuşak dile getirilmez. Mümkün mertebe kıyısından köşesinden teğet geçmeye çalışıyorum. Daha ağır cümlelerle izah edilebilir amma, şer güçler öyle sınırsız ve sorumsuz hareket ediyor ve her yere salgın hastalık gibi öyle yayılıyorlar ki, haklıyken dahi haksız duruma düşebiliyorsunuz. Arsızlığın bir ölçüsü yoktur o çevrelerde. Her taraflarından bela ve musibet ırmaklar gibi akıyor çünkü.
Kirli suyla temizlik yapılmaz. Ruhu kirli kişilerden insani davranışlar zuhur etmez. Kirli elbisenin içinde temiz insan barınamaz. Kirli ellerden, kirli yüreklerden, kirli kalplerden; şefkat, merhamet ve vicdan beklenemez. Eğer bu durum, vicdanları kanatmıyorsa, öncelikle o toplumun temizleri kendilerine bir çeki düzen vermelidir.
“Ne alaka” diyenleriniz olacaktır. “Neden toplumun temizleri kendilerine çeki düzen vermelidir” denilecektir. Evet, demek ki temizler, sadece kendilerine karşı temiz olmayı sürdürüyorlar. Topluma karşı temiz olma ödevlerini ve görevlerini yerine getiremiyorlar. Kötülüğü men etme, iyiliği emretme görevlerini yapamıyorlar demektir.
Bu mesele çok su götürür. En iyisi basitçe bir daha sorayım; “50 bin çocuk yarın bu ülkenin genci ve yöneticisi olacak. Toplum bunlardan nasıl dürüstlük bekleyebilir? Hangi birisi ağzını açıp; “adaletten, hukuktan, insan hak ve hürriyetlerinden, devletin ve milletin malının kutsallığından söz edebilir ve bulunduğu alanı koruyabilir?”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.