Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Hadislerin ışığında tarihin seyri

Hadislerin ışığında tarihin seyri

Avrupalıların sinesinden Türk korkusu ve heybeti kalkınca ve silinince, Osmanlı’nın geleceği ve izmihlali de belli oldu. Türkleri aslında kıtadan kıtaya taşıyan Türk korkusuydu.

Moğollar önünde Müslümanları da kum yığınları gibi oradan oraya sevk eden de yine Moğol korkusuydu. Allah muzaffer edeceği milletlere celalinin tecellesini mazhar kılar. Türkler de bu tecelliye oldukça fazla mazhar olan milletlerdendir. Ne vakit Türk korkusu silinmiş ise Türkler gerilemeye, Frenkler de aksine ilerlemeye başlamıştır. Türk Korkusu’nun yazarı Özlem Kumrular işte Avrupa’da Türklerin nasıl muzaffer olduklarını Türk korkusuyla izah ediyor. Türk gibi güçlü aslında gerçekten ziyade bir heybetin ifadesiydi. Nimetlerin bereketi gibi gücün de bereketi vardı ve buna heybet deniliyordu. Osmanlı’nın bu heybeti kaybetmesi gerilemesinin de başlangıcı oldu. Önce Osmanlı kendisine olan güvenini kaybetti. Zira güvenini ayakta tutan değerlere sırtını döndü. Bu sırt dönme sonucunda da gücü zafiyete uğradı. Gücüne kesat geldi. Bunun ilk yaşandığı zaman dilimi Viyana kuşatması ve ardından gelen bozgundu. Bunun üzerine Frenkler ve Batılılar hamle gücünü yeniden kazandılar. Yenilmez Türk imajı da yara aldı. Dolayısıyla Türkler önce zihinlerde ve kalplerde yenilmişlerdi. Nitekim Hazreti Ömer’e ‘Siz bu zaferleri nazıl kazanıyorsunuz?’ diye sorulunca o şöyle cevap vermiş: Biz düşmanla karşılaştığımızda harbe iki puan önde başlıyoruz. Önce zaferimizden emin bulunuyoruz. Karşı taraf da savaşa hezimet psikolojisiyle başlıyor ve bizim zaferimizden emin görünüyor. Dolayısıyla bu halet-i ruhiye içinde bizim savaşı kazanmamız onların da bozgunu zor olmuyor. Peygamberimiz bunu birçok hadislerinde dile getiriyor. ‘Nüsirtu bir’ rubi mesirete şehrin’ yani bir aylık yoldan korku ile muzaffer kılındın buyurmaktadır. Zaferin kimyası işte bu celalin heybetidir.
¥
Bir aylık mesafeden korku ile muzaffer kılınan sadece Hazreti Peygamber değildir. Ümmeti de bu vasfa ve haslete mazhardır. Bu hususta onun varisleridirler. Nitekim, Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde bunu şöyle anlatır: “Milletler her ufuktan sizin üzerinize üşüşecekler. Sofradakilerin (kurtlar sofrası) kabın etrafına çömelmeleri gibi.” Sahabiler soruyorlar: “Ey Allah’ın resulü o gün biz azınlık mı olacağız?” Peygamberimiz bu soruya şu karşılığı veriyor: “Hayır. Tam aksine, siz çoğunluk olacaksınız. Lakin selin önündeki çer çöp gibi kıymetsiz bulunacaksınız.(Keyfiyetiniz olmayacak). Düşmanlarınızın kalbinden ve gönlünden sizin heybetiniz silinecek. Ve sizin kalbinize de vehen yerleşecek.” Yine sahabiler soruyorlar: “Ey Allah’ın resulü, vehen ne demek?” Yine cevap veriyor: “Dünya sevgisi ve ölüm nefreti.” Hazreti Ebubekir’in Halit Bin Velid’e söylediği gibi: “Ölüme koş ve ölümü ara ki sana hayat verilsin ve bahşedilsin!” Evet, gerçekten de tarihin seyri aynen hadislerde belirtildiği gibi olmuştur. Viyana bozgunundan sonra Türklerin heybeti gitmiş ve Allah, düşmanlarının kalbinden bahse konu Türk korkusunu çekip almış ve bunun üzerine ricat devri baş göstermiştir. Zira, Türkler üzerlerindeki Allah’ın nimetini değiştirmişlerdir. O da nimetini çekip almıştır. Bunun için zafer, heybetin gölgesindedir. Cennet de kılıçların gölgesi altındadır.
¥
Cinler de vefat ettiğini anladıklarında Hazreti Süleyman (Aleyhisselam) korkusunu yenmişlerdi. Keza Mısır ordusu da 1973 Ramazan savaşında İsrail’in yenilmezlik efsanesine Barliv hattını ve tabyasını geçerek son vermişlerdi. Şayet Sedat daha ciddi olsaydı İsrail kesin bir biçimde saf dışı ediliyordu. Lakin yorumcular, onun barışa ve Camp David’e manevra alanı bırakmak için şike yaptığını ve beraberliğe oynadığını belirtiyorlar.
Türk gibi güçlü ifadesi aslında Türk gibi heybetli demektir. Bu heybet Allah tarafından muzaffer kullarına bahşedilmiş bir zafer ve celal halesi ve nişanesidir. ‘Biz zafer ve hezimet günlerini döndürüp dolaştırırız’ ayetinin sırrınca Allah işte bu zafer ve celal halesini de asırdan asra ve milletten millete dolaştırıyor ve değiştiriyor. Allah kendisine kul olana bütün kulları kul ediyor. Ya da Moğollar ve Sovyetler Birliği dönemlerinde olduğu gibi sevgili kulları yolunu unutursa onları en sevimsiz kullarıyla tedip ediyor ve cezalandırabiliyor. Bu nim medeni ve vahşi milletler de tabir caizse onun pençesi ve azap meleği oluveriyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi