Baro’nun Danıştay başvurusu tamamen ideolojiktir
İnanın hiç şaşırmadım, çünkü bekliyordum.
Beni şaşırtan sadece davayı bir Baro’nun açması oldu.
Hakkı, hukuku, adaleti, eşitliği savunması beklenen ve istenen bir baro; “İstanbul Barosu” açıyordu davayı.
***
Baro yöneticilerine sorarsanız hiç kuşkusuz onlar da, hakkı, adaleti savunmak adına bu davayı açtıklarını söyleyeceklerdir.
Bu yüzden dava gerekçelerini dikkatlice okudum.
Hakikaten öyle mi diye?
“İstanbul Barosu“ nun gerekçelerine birlikte bakalım:
1- Baro, katsayı uygulamasının doğurduğu iddia edilen eşitsizliği “bir satırlık değişiklikle kaldırma düşüncesinin gerçekçi olmadığını“ savunuyor.
Dikkat edin, gerçekçi olmayan neymiş: “bir satırlık değişiklik“.
Bir değişikliğin gerçekçi olması için acaba kaç satırlık olması gerekiyor?
Bu kriterin hukukla, hukuk usûlüyle, hukuk mantığıyla, hukuk anlayışıyla ne ilgisi olabilir?
Değişiklik, bir satırla da yapılabilir, on satırla da, bin satırla da!
Sen “satır“a değil, “sadır“a yani usûl ve içeriğe baksana?
2- Baro’ya göre bu yeni düzenleme, “mesleki ve teknik okulların veya meslek liselerinin önlerini açmak amacıyla yapılmamış” aksine “imam hatip lisesi mezunlarının katsayı puanı uygulanmaksızın genel (düz) lise mezunları gibi üniversitelere girmelerinin yolunu açmak” için yapılmış.
Şu önyargı ve niyet okumaya bakınız! Nasıl da kendilerini ele veriyorlar! 28 Şubat zulmü katsayı engelinin sırf imam hatiplileri engellemek için çıkarıldığını zımnen nasıl da itiraf ediyorlar! Oysa, yeni düzenlemede tek bir kelimeyle dahi imam hatip liselerinden söz edilmiyor. İfadeler tümüyle “mesleki ve teknik okullar veya meslek liseleri” şeklinde geçiyor.
Bu nasıl bir anlayıştır ki, Türkiye’deki meslek liselerine oranla sayıları yüzde 7 olan imam hatip liselerini öne çıkararak mercek altına alacaksınız, asıl ve büyük olan yüzde 93 lük kesimi, teknik ve meslek liselerini görmezden gelip yok sayacaksınız ve hatta uygulamanın bu okullarla sanki hiç ilgisi yokmuş gibi konuyu çarpıtacaksınız! Acaba bu tavır, Baro’nun hangi hukuk kriterlerine uygun düşüyor?
Onlar için bir değer ifade etmez belki ama insaflı olan meraklısına şu bilgileri verelim:
Meslek lisesi mezunlarının önüne konulan katsayı engeli nedeniyle 2000 yılında yüzde 38’e inen meslek lisesi mezunu sayısı, 2002’de yüzde 32’ye düştü. Katsayı farkını kaldıracağını söyleyen AK Parti ile umutlanan ailelerin meslek lisesine ilgisi bir miktar arttı ve öğrenci oranı 2004’te yüzde 35’e, 2005’te ise yüzde 36’ya çıktı. Ancak hükümetin girişimleri, o dönemdeki YÖK ve Cumhurbaşkanı Sezer tarafından engellenince, meslek liseli oranı 2006’da tekrar yüzde 32’ye düştü.
Bir umutla 2007’de tekrar yüzde 36’ya çıkan meslek liseli sayısı şu anda yüzde 37 civarında bulunuyor. Bu yeni kararla, bu rakamın yüzde 50’lelere ulaşması bekleniyor. Unutmayalım ki, Avrupa’da bu oran yüzde 70 seviyelerindedir ve Türkiye de bu hedefi yakalamak istiyor.
3- Baro, YÖK’ün bu uygulamasını “imam hatip lisesi mezunlarının istedikleri fakülteye girmesini sağlamaya yönelik” olarak görmektedir.
Böyle olduğunu düşündüğümüzde, imam hatiplilerin buna niçin hakları olmasın? Kaldı ki, imam hatip mezunları bu uygulamayla istedikleri fakültelere elini kolunu salllaya sallaya girecek de değiller! Tümüyle lise müfredatından hazırlanan OSS’de başarılı olupta sınavı kazanırlarsa ancak girebilecekler. Bunda ne mahzur olabilir? Yoksa bu öğrenciler, bu ülkenin öz çocukları ve TC kimlikli vatandaşların öz evlatları değil mi?
4- Baro’ya göre, “Türkiye’nin ihtiyacı, çağdaş ve modern bir meslek eğitiminden geçmiş gençlerimizdir.”
Baro, bu gençler arasında nedense imam hatiplileri saymıyor ve tam tersine onları çağın ve modern hayatın dışında eğitilmiş gençler olarak görüyor!
Baro yetkilileri bilmiyorlar mı ki, diğer liselerdeki tüm öğrenciler gibi, imam hatipli gençler de, TC Milli Eğitimin uyguladığı müfredata göre eğitim görüyorlar. Okudukları dersler de, o derslerin öğretmenleri de, okulların idarecileri de, denetim ve teftişleri de hep resmi ve devletin kontrolünde gerçekleşiyor!
Bu gençler de bu toplumda yaşıyor, modern hayatın içinde yer alıyor, teknolojiyi kullanıyor, okulda ve dışarıda çağın gerektirdiği eğitimi fazlasıyla alıyor. Onlar böyle olmasaydı 1998’de katsayı engeli konmadan once üniversitelerde başarılı olabilirler miydi? Başarıdan niye bu kadar korkuluyor?
Bu çağda ve modern hayatın içinde, iyi bir eğitimle başarılı olmuş bir imam hatipli sizleri neden rahatsız ediyor?
5- Baro, “Türkiye'nin gereksinimi olan din adamı sayısının ortalama 250 bin olduğunu, bunun kat be kat üstünde mezun yetiştirmenin ülke gerçekleriyle bağdaşmadığını” savunuyor. Acaba ülke gerçeği böyle mi, bir bakalım:
Diyanet İşleri Başkanlığı'na 1990 yılından itibaren doğru dürüst kadro tahsis edilmemiş. Yeni yapılan camiler, açılan kur’an kursları, vaaz ve irşad hizmetleri, eğitim merkezleri ve diyanetin merkez ve taşra teşkilatları yeni yeni elemanlara ihtiyaç gerektiriyor.
Özellikle kadrosuz camilerde zaman zaman liyakatsiz ve işin ehli olmayan kişilerin cami hizmetlerini yürütmesi ve bunların denetiminin de mümkün olmaması, ayrı bir problem! Başkanlığın imam-hatip, müezzin-kayyım, Kuran kursu öğreticisi, vaiz ve diğer bazı unvanlarda 20 bin kadroya acilen ihtiyacı bulunduğu resmi ağızlardan ifade ediliyor.
Bir de Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okulları düşünün. İlk ve ortaöğretimdeki bütün okullarda ve hatta askeri liselerde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerini verecek öğretmenlere ihtiyaç var. Buralarda hala öğretmen açıkları mevcut.
Hastanelere, cezaevlerine, huzurevlerine, yetiştirme yurtlarına ve benzeri sosyal ve kültürel kurumlara gelelim. Buralarda da, din görevlisine ve din eğitimcisine ihtiyaç var.
Demek ki, imam hatip liseleri sadece camilere imam yetiştiren okullar değil! Dolayısıyla camilere bakıp da, “şu kadar imama ihtiyaç varken bu okul mezunları çok” demenin tutar bir yanı yok!
Kaldı ki, bu okullara giden öğrenciler illede imam olmak için gitmiyorlar, olmak zorunda da değiller! Pekala imamlığı benimsemeyebilir, başka bir işe veya mesleğe yönelebilirler. Bir fakülteyi bitirdikten sonra işini beğenmeyip başka fakülteleri bitirerek işini değiştirenler yok mu? Yığınla. Bu, dünyanın her yerinde böyledir.
Netice-i kelam, “İstanbul Barosu”nun Danıştaya yaptığı katsayı kaldırılmasını iptal başvurusu, ne yazık ki, hukuki olmaktan yoksun, tutarsız ve tamamen ideolojik bir başvurudur.
Üstelik, bu başvurunun; hakkı, hukuku, adaleti, eşitliği savunması gereken bir “Baro” tarafından yapılması, ayrıca düşündürücüdür.
Danıştay bu davayı kabul edip kararı iptal eder mi diye sormayın.
Etmezse, işte o zaman şaşırırım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.