Derin Mafya!..
Bazıları istemeseler de Türkiye değişiyor. Millet değişiyor. Bu süreç içinde toplumsal talepler de tabiatıyla değişecektir. “Kürt açılımı” bunun sonucudur.
Yine de bazı çevreler değişimi görmezden gelmekte direniyor, inat ediyor. “Değişim süreci”nin dayattığı “açılım”ları “bölücülük”, hatta “ihanet” olarak tanımlıyorlar. Sebebi var: Bazıları ideolojik saplantıların ve “Vatan-Millet” nutukları çerçevesinde yürütülen menfaat avcılığının, bu “değişim süreci”nde taraftar yitirmesinden, daha da beteri, sorgulanmasından korkuyorlar.
“Halka rağmen” öne çıkmanın, ya da her devrin önder isimleri arasına bir şekilde girmenin ve malı götürmenin hileli yönleri varsa, tabii ki hesabı sorulacaktır!..
Resmi söylemin siperine sığınıp keseyi dolduran olmuşsa, elbette ortaya çıkacaktır!..
Galiba asıl korktukları budur: Üzerlerindeki “sır perdesi” kalkarsa maskeleri düşecek, “Vatan-Millet” diye diye yaptıkları menfaat avcılığı ortaya çıkacak diye korkuyorlar!
İşte tam da bu yüzden “Kutsal siper”lerin dağılması, yüz yıllık maskelerin düşmesi gerekiyor! Milletin böyle bir talebi var: Millet “değişim” istiyor ve onu vaat eden siyasi oluşumlara oy veriyor. Yıllardır bu böyle.
Ancak hiçbir siyasi iktidar şimdiye kadar “Vatan-Millet-Sakarya” nutku çeken menfaat şebekelerine, daha doğrusu “Derin Mafya”ya el atmayı göze alamadı.
Hiçbir siyasi iktidar meşru hükümet aleyhine girişilen yasadışı “darbe”lerle mücadele etme cesaretini şimdiye kadar gösteremedi.
“Ne zaman milletin talepleri doğrultusunda milletin hayrına bir şeyler yapmaya kalksam gizli bir el onu engelliyor” diye yakınan Sayın Demirel’in engelleyenleri neden tespit etmediğini, ya da ettiyse niçin üzerlerine gitmediğini şimdi daha iyi anlayabiliyorum.
Çünkü böyle bir teşebbüs siyaset sahnesinden silinme, hatta ve hatta bir suikasta kurban gitme ihtimalini göze almayı gerektiriyor!
Şimdiye kadar bunu sadece rahmetli Başbakan Adnan Menderes göze almıştı.
Tek parti döneminin oluşturduğu alaca karanlık kuşağından yararlanarak kumpaslarını kuran menfaat şebekelerini kısa süre içinde keşfetmiş, ikinci defa Başbakan olduğunda bu şebekelerle mücadeleye girişmişti.
Önce bir uçak kazası tertiplendi... Mucize eseri kurtulduktan sonra, bir isyan (emir-komuta içinde gerçekleşmeyen darbenin özü “isyan”dır) hareketi organize edildi...
“Albaylar cuntasının 27 Mayıs darbesi” olarak bilinen bu isyan sonrasında, onu İmralı’da astılar!
Rahmetli Özal, Adnan Menderes’in başına gelenlerin gerçek sebebini tahmin etmişti sanırım. Bu yüzden İmralı’daki meçhul mezarından aldı ve devlet töreni eşliğinde Topkapı’ya defnetti.
Bu sadece bir hatanın düzeltilmesi değil, aynı zamanda minnet duygusunun ifadesiydi. Çünkü Menderes, arı kovanına çomak sokan ilk Başbakan’dı.
Niyeti rahmetli Menderes’in bıraktığı yerden devam etmekti. Ülkeyi frenleyen “Derin Mafya” ile ona bağlı olarak çalışan “cunta”ları ortaya çıkaracaktı...
Bir yere kadar gittiği tahmin edilebilir. İşte o yerde suikastla karşılaştı.
Kartal Demirağ isimli biri Kongre konuşması sırasında Turgut Özal’a kurşun sıkmış, Özal parmağından yaralanmıştı.
Özal’ın derinliğini tahmin ettiğine inandığım bu suikastı, sıcağı sıcağına, “Allah’ın verdiği canı ancak Allah alır” şeklinde yorumlayarak bir yerlere sinyal vermekle yetinmesi manidardır.
Bundan ötesini kurcalamadı. Kurcalanmasına da izin vermedi. Gözdağını almıştı!
Özal büyük değişikliklere imza atan bir Başbakan olmasına rağmen, kendisine düzenlenen suikastın temelini acaba neden kurcalamadı? Devlet elindeydi. İstihbarat birimleri emrindeydi. Buna rağmen konuyu kurcalamaması manidar değil mi?
Olayı çözmeye değil, tam tersine üstünü örtmeye çalıştı. Özal gibi cesur birinin canına kastedenlerle hesaplaşmaması olayın boyutları hakkında sanırım bir fikir verir.
Bu oluşum tam bir “ahtapot!..”
Öyle ya: Bir eli askeriyede, bir eli siyasette, bir eli üniversitede, bir eli medyada, bir eli hukuk sisteminde, bir eli iş dünyasında, bir eli derneklerde, hatta meslek odalarında...
Böylesine geniş ve derin bir organizasyonu amatör ruhla gerçekleştirmenin ve dahi yönetmenin mümkün olmadığını çocuklar bile kestirebilirler...
Bu “Derin Mafya” hiç kuşkusuz profesyoneller tarafından kuruldu ve yönetiliyor.
Kökü de yıllara dayanıyor. Ülkenin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş. Pervasızca cinayet işliyor. Silahlanıyor. İkinci bir devlet gibi çalışıyor.
Ama çete, galiba bu kez sert kayaya tosladı!
İlk defa “şer ittifak”ın inine giriliyor. Varlıkları sarsılıyor. İlk defa korkuyorlar. Korktukları, her köşebaşına sinmiş, her alana üslenmiş yandaşlarının zaman zaman gözükara şekilde saldırmalarından belli... Yandaşlar, yerleşik usullerle teamüllere, hatta yasalara aykırı davranarak tutunmaya çalışıyorlar, ancak etkili olamıyorlar. Cin şişeden çıktı! Çözülüyorlar.
Tayyip Bey, “Derin Mafya”nın defterini dürüyor!
Hadi kolay gelsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.