“Danıştay” cinayeti mi, “Kanıştay” cinayeti mi?
17 Mayıs 2006 ve 3 Ağustos 2009... bu üç yıldan biraz fazla zaman dilimi Türkiye’deki dönüşümü doğru okumak için hafızalardan asla silinmemeli...
Yıl 2006, mayısın 17’si... Alparslan Aslan isimli “hukukçu”, Danıştay binasına giriyor ve bir cinayet işliyor... Milliyet gazetesi bu cinayeti ertesi gün bakın nasıl kutsuyor:
“Yüksek yargının en önemli kurumlarından biri olan Danıştay, dün alçakça bir terörist baskına sahne olmuştur. Saldırıyı nefretle kınıyoruz. Terörün bir yüksek yargı kurumunu vurması Türkiye’de üzücü bir ilktir. Hedef olarak yakın zamanda türbanla ilgili önemli bir içtihat geliştiren Danıştay’ın İkinci Dairesi’nin seçilmiş olması, kurşunların Cumhuriyet’in laiklik ilkesi ve ülkenin laiklik konusundaki duyarlı kesimlerine yöneldiğini gösteriyor.”
Bu beklenen değil fakat istenen bir cinayettir! Türkiye’nin çökmüş olan ideolojik merkezinin böyle bir cinayete şiddetle ihtiyacı vardır. Daha önce de benzer cinayetler işlenmiş, ortalık karıştırılmış, ideolojik merkez böylece bir süre daha kafayı dik tutmayı başarmıştır.
İrtica yargıya saldıracak. Laik cumhuriyet tehlikeye düşecek! Sistem devam edecek!
Milliyet veya başka gazeteler, benzer cümleler kurarak hükmü şipşak veriyorlar: Cinayeti, dindarlar işledi. Sebep başörtüsü kararı! Kaatilin cebinden Vakit gazetesi çıktı! Cenaze merasiminin yapılacağı ertesi gün, ideolojik gözlükler takılarak şipşak verilmiş hükme paralel olarak Ankara sokakları “Türkiye laiktir laik kalacak!” sloganları ile çınlıyor... Danıştay cinayeti “kanıştay” cinayetine dönüşüyor!
Halbuki cinayetten 3 saat sonra Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin Meclis kürsüsünden: “Bekleyin, çok kısa sürede bu olayın neden yapıldığı ve arkasında kimler olduğu ortaya çıkarılacaktır. Sürprizlere hazır olun. Gladyo tipi bir yapılanma var” demiş...
Bakan öyle demiş ama, bir başkası da şöyle demiş: “Cumhuriyet’in temel kurumlarından bağımsız yargının üyelerine karşı girişilen saldırı ulusumuzu derinden yaralamıştır. Yüce yargının kutsal görevini yaptığı bir anda girişilen bu saldırı, Cumhuriyet tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Türk yargısı anayasal görevlerini, laik ve demokratik Cumhuriyet’e bağlılıkla sürdürecektir.”
Kim bu? Eski bir yüksek mahkeme üyesi. O sıfatla Cumhurbaşkanı olmuş. Delilleri toplamaya, incelemeye ve böylece hüküm oluşturmaya hiç gerek görmüyor! Karar kesin!
İdeolojik merkezin değişmez partisinin genel başkanı da ani karar veren mahkeme üyelerinden: “Bireysel değil, siyasal amaçlı bir girişimdir. Hedef Danıştay’ın tümüdür. Anayasa’dır, hukukun üstünlüğüdür, Türkiye’nin laik, demokratik cumhuriyetidir. Hükümetin sorumluluğu olduğundan kuşku duymuyorum.”
Hüküm verildikten sonra, “muhakeme”yi kim yürütecek?
Akıl iptal edilmiş. İdrak tüketilmiş! Düşünce dumura uğratılmış!
Danıştay cinayetinden sonra yaralıları ziyaret edip “geçmiş olsun” demek için Hacettepe Hastanesi’ne giden bakanlar, bazı Danıştay üyelerinin tepkisiyle karşılaşıyor. Bakanlara “sizi burada istemiyoruz” diyorlar. Saldırıya uğrayan üyelerin yakınları da, “desteğe ihtiyacımız yok” sözleriyle tepki gösteriyorlar.
Danıştay’a yapılan ziyaretlerde, Başkan Sumru Çörtoğlu ve üyeler, Başbakan Erdoğan, TBMM Başkanı Arınç ve Dışişleri Bakanı Gül’ü karşılamak nezaketini bile göstermiyorlar. Danıştay’dan ayrılırken de uğurlamıyorlar...
Elbette konu mahkemeye intikal ediyor... Mahkeme suçun işlenişiyle ilgili yeni deliller ortaya konulduğunda görmezden gelmeyi tercih ediyor. Ve ilk gün verilen şipşak kararı kesinleştiriyor!
Fakat köprülerin altından nehirler akmaya devam ediyor... Hakikat gizlenemez oluyor ve Yargıtay mahkeme kararını bozuyor... Sonunda konu Ergenekon dâvasının görüldüğü mahkemeye geliyor.
3 Ağustos 2009. Deliller apaçık ortada. Buna rağmen, dün mahkemede direniş sürüyor. Bazı Ergenekon sanıkları Danıştay Cinayeti Dâvası Ergenekon Dâvası ile birleştirilince seslerini yükseltiyorlar ve mahkeme salonunu terk ediyorlar!
Oysa Mahkeme muhakememizi yerine getiriyor, aklı devreye sokuyor, idraki hayata geçiriyor. Kararın ideolojik kirlilik ihtiva ettiğini tescilliyor.
Ama birilerinin akla, muhakemeye, idrake ihtiyacı yok. Kim bunlar? Peşin hükümlüler. İdeolojik cumhuriyeti sürdürmekten medet umanlar. Bunlardan biri, eski rektör, türban darbederi, “o kaatillerle birlikte yargılanmam!” diyesiymiş.
“Kanıştay” dâvası bitti beyler, paşalar! Gerçek Danıştay dâvası başladı! Kendinize gelin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.