O zaman MHP’ye sorarlar
Kürt açılımına ilişkin sert tutumu, Devlet Bahçeli’yi yeniden tartışma gündemine taşıdı. Özellikle gazetecilere yönelik kullandığı “12 kötü adam” tabiri ve “50 yıl dağa çıkarız” mesajı, tartışmaları körükleyen cümlelerdi.
Devlet Bey’in henüz somut öneriler bile ortaya çıkmadan, çözüm arayışı evresinde bu kadar katılaşması, agresifleşmesi, çözüme karşı tavır alması ve eşkıya literatüründeki “dağ” tehdidini tercih etmesi, yadırgatıcı olsa da eminim sürpriz değildir.
Evet...
Karma ekonomi modelinden piyasa ekonomisine yöneldiler. Lider iradesine seçici kurulları eklediler. Derin organizasyonlardan arınmaya çalıştılar. Gençleri sokaktan kurtarmaya özen gösterdiler. Milliyetçilik kavramını kültürel ve sosyolojik yorumlarla zenginleştirme gayretine girdiler. Politikaları oluştururken bilimsel metotlara ağırlık vermeye başladılar. Geçmişe göre siyasal uyumu daha fazla önemsediler.
Ama son 10 yıldaki tüm bu değişim hamlelerine rağmen, MHP’nin karakteristik davranış özelliklerini kodlayan genetik yapısı varlığını sürdürüyor. Vücuttaki kirli kanı kalbe taşıyan toplardamar ile temizleyip kanı kalpten vücuda yayan atar damar arasındaki bağlantı noktaları, yani kapakçıklar hala arızalı.
Başka bir ifadeyle, “milliyetçilik” kavramına yüklenen anlamın, evrensel değerlere göre yeniden biçimlendirilmesi, arzu edilen seyirde devam etmiyor, haliyle tekliyor.
MHP’nin acilen ideolojik by-pass’a ihtiyacı vardır.
Eğer Kürt açılımı çerçevesinde başlatılan yeni dönem, fırsat olarak görülürse, MHP de dönüşecek, daha sağlıklı kalp ritmine kavuşacaktır. Aksi halde değişime direnç, felaketin başlangıcı olur.
İradi veya gayri iradi, terörden nemalanan ve terörü siyasi varlığının kaynağı haline getiren hiçbir siyasal anlayış, gelişen demokrasilerde hüküm süremez. Açık toplumdan, şeffaf yönetimden ve güçlü demokrasiden yana yol alan geleceğin Türkiye’sinde bu tür partilere asla yer yoktur.
Çözümsüzlüğü çözüm olarak görme dönemi, artık kapanmalıdır. Kürt meselesi, Türkiye’nin kanayan yarasıdır ve çözümü Türkiye’nin yararınadır. Elbette, siyasi partiler, görüşlerini söyleyecek, tavrını ortaya koyacaktır. En çok da MHP...
Ama her sözcük, her adım çözüme katkı sağlamalıdır. Hiç kimse, kendini “en vatansever” görmesin, başkasına “hain” yaftasını asmasın. Geçmişe takılıp kalırsak geleceği kuramayız.
İlla geçmişe takılırsak, Abdullah Öcalan İmrali sakiniyken idam cezasının kaldırılması karşısında kayıtsız kalıp koalisyonu bozma gerekçesi saymayan, sessiz kalan, bugün “dağa çıkarız” diyen MHP’ye “O gün neden mecliste oturdunuz, dağa çıkmadınız? Tatlı gelen koltuk döşemesindeki ceylan derisi miydi” diye sorarlar.
O gün doğrusunu yaptı, bugün de doğrusunu yapmalıdır. Dağ fantezisinden güzel eşkıya türküleri doğar, siyaset üretilmez.
YAŞ tahtaya bastılar
Yüksek Askeri Şura, terfi ve atamalarla ilgili çalışmalarını tamamladı. En çok merak edilenlerin başında, Ergenekon soruşturması kapsamında ifadesi alınan subayların durumu geliyordu.
O isimlerden biri olan Albay Levent Görgeç, tuğamiral rütbesine terfi ettirildi. Diğer isimler, mesela, Demokrasiye Müdahale Planı’nı hazırladığı iddia edilen ve farklı imzalarla kamuoyunda şüphe uyandıran Albay Dursun Çiçek, yerinde kaldı. Gelecek yıl ya terfi edecek ya emekli olacak.
Terfi listesinde ilginç başka isimler de var. Orgeneralliğe terfi eden Korgeneral Bekir Kalyoncu, Ergenekon sanığı İbrahim Şahin’in ifadelerinde, “terörle mücadelede kurulacak 300 kişilik yeni timin başına getirileceği müjdesini veren isim” olarak geçiyordu.
Tümgeneral olan Ahmet Bertan Nogaylaroğlu, 2007 baharında darbe senaryolarının masaya yatırıldığı Hudson Enstitüsü’ndeki iki komutandan biriydi. Biliyorsunuz, havacı general Nogaylaroğlu ’nun “dislipidemi hipertansiyon” hastası olduğu, bu hastalığın kalp krizi, ani şuur kaybı ve beyin damar tıkanıklığı riskini arttırdığı, uçmasının riskli olduğuna dair sağlık raporları, daha önce medyada yer almıştı. Aydın Doğan’a Bedrettin Dalan’ın Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınacağı bilgisini veren komutanın Tuğgeneral Nurettin Işık olduğu öne sürülmüştü. Şimdi o Tümgeneral...
Şüphesiz, kesinleşmiş yargı kararı olmadan TSK’nın bu değerli komutanlarını suçlamamız haksızlık olur. Dolayısıyla, kimi tekzip edilmiş kimi tam olarak doğrulanmamış iddialar üzerinden terfilerin engellenmesi beklenemez.
Ama TSK, çok hassas bir kurumdur. Sözgelimi, geleceğin Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak görülen Tümgeneral Baha Eren’le ilgili yargı kararına dayanmayan iddialar üzerine istifası istenebildi.
Eren Paşa’nın neydi suçu? Vakit Gazetesi’nde yayınlanan, eşi ve kızıyla ilgili seks iddiaları mı? Yoksa Akşam Gazetesi’ndeki haberde olduğu gibi kızının aşırı sol gruplarla ilişkisi mi? O veya diğeri, ama iddialar komutanın geleceğini karartmaya yetti.
Ergenekon’da ifade vermek veya okyanus ötesi ülkede dehşet senaryoları pişirmek, seks ya da aşırı sol örgütle ilişkili olma iddiası kadar, TSK için “saygınlığı zedeleyici” bir hal değil mi?
Denebilir ki, ilkinde daha güçlü karineler var.
Amenna...
Bu durumda, ordudan atılan 3 subay için “tutum ve davranışları ile irticai görüşleri benimsediği anlaşılan” ifadesini, nasıl bir akıl örgüsüyle izah edeceğiz? Mürteci sonucunu doğuran tutum ve davranış testini kim, nasıl icat etti?
Böylesine yüksek teknolojiye sahipsek eğer; leb demeden mürteciyi tutum ve davranışından yakalayan TSK, Ergenekoncuları nasıl fark edemiyor, biri anlatmalı. Üstelik onların farklı imzaları yok, savcı karşısına çıkmış değil. Yani, işleri daha kolaydır.
Onlar, YAŞ tahtaya basıp zoru tercih ettiler.