İhanet, ama hangisi... Daha fazla ölüm mü, çözüm mü?
Malûm, gündemde “iki konu” var... Birisi “Kürt açılımı” ile ilgili “girişim”ler ve bu açılıma yönelik “tepki”ler, diğeri de “Ergenekon Terör Örgütü” hakkında hazırlanan “Üçüncü İddianame”de yer alan dudak uçuklatan ifadeler... Kamuoyu, kâh “Ergenekon iddianamesi” ile ortaya çıkan “kirli ilişki”leri tartışıyor, kâh “Kürt açılımı” ile ne yapılmak, nereye varılmak istendiğini... İşin bir ilginç tarafı daha var ki; o da şu: Zaman zaman da olsa; “Kürt açılımına karşı çıkanlar” ile “Ergenekon avukatlığı”na soyunanlar, aynı noktada birleşiyor... Yani, “Ergenekon’a destek” verenler, aynı zamanda “Kürt açılımı”na şiddetle karşı çıkıyorlar... Bu birlikteliği kanıtlayan bir gelişme de şu: Bugün “Ergenekon Terör Örgütü sanığı” olarak tutuklu bulunan kişiler de, “Kürt açılımı”na şiddetle karşı!.. Hem de, “Kürtler lehinde” söz sarfeden insanlara “vatan haini” diyecek ve onları “Yüce Divan’da yargılama”yı düşünecek kadar!..
BU İHANETİ; KİM, NE ZAMAN YAPTI?
Bu “tesbit”leri yaptıktan sonra, gelelim dünkü gelişmelere ve onların yankılarına...
Dün, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, hem Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız’ı Meclis’te kabulü esnasında, hem de daha sonra çıktığı CNN Türk ekranlarında Hükümet’i ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü hedef alıp, “Kürt açılımı”nı bir “safsata” olarak niteledi... Hızını alamayıp, bu girişimlerin “siyasal kürtçülük” olduğunu iddia etti.
Oktay Vural’a göre; bu girişimler “bölücülük” ve “ayrımcılık”tı!.. “Bu tip safsatalarla MHP’nin kapısını çalmaya kimse cür’et edemez” diyen Oktay Vural, böylece “açılıma kapalı” olduklarını da net bir şekilde ortaya koymuş oldu!..
Abdullah Gül’e yönelik olarak;
“Sayın Cumhurbaşkanı, sen Bizans tekfuru musun?” şeklinde ağır suçlamalar yönelten Oktay Vural’ın; ortada henüz “detay”ları bile belli olmayan bir girişim için “ihanet projesi” ifadesini kullanması da son derece dikkat çekiciydi!..
Özetle, “Mehmetçikler ölmesin, analar ağlamasın” denilerek yola çıkılan bir proje için “vatana ihanet” demek, elbette önümüzdeki günlerde çok tartışılacak ve bu ithama gerekli cevaplar verilecektir!..
Bu proje, Oktay Vural’ın iddia ettiği gibi, gerçekten “vatana ihanet” midir?..
Yine Oktay Vural’ın iddia ettiği gibi; bu projenin arkasında “ABD ve AB” mi vardır?.. ABD ve AB, kendi coğrafyalarında “bütünleşirler” iken, “Türkiye’yi parçalamak” mı istemektedirler?..
Açık ve net söyleyeyim;
ABD, gerçekten de “birleşik etnisite”den oluşmaktadır... Avrupa da öyle... Düne kadar “kanlı bıçaklı” olan ülkeler, bugün “birlik” oluşturmuşlardır!..
Gerek ABD’nin, gerek AB’nin, özellikle “İslâm coğrafyası”ndaki ülkeleri ve tabii Türkiye’yi “bölme-parçalama” stratejilerinin olduğunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok... Böyle bir “plân” ve “proje”nin varlığı, hiç kimsenin meçhulü değil!..
Bütün bunlar tamam da;
Kafalardaki “paranoya”lara son vermek için asıl sorulması gereken soru şu:
Adına “Kürt açılımı” veya “demokratik açılım” denilen girişimler “birleşme”yi mi sağlayacak, “bölünme”ye mi yol açacak?..
MHP’li Oktay Vural diyor ki;
“Kafanızdaki kategorik yaklaşımı, ırkçı yaklaşımı millete izafe edemezsiniz. Bu millet, bu coğrafyayı vatan yaparken kardeşlikle yaptı. Bugün milletimizin hiçbir ferdinde düşmanlık yok, kardeşlik vardır. Şimdi bu kardeşliği bozma projesi ile karşı karşıyayız.”
İfadenin birinci kısmı doğru...
Evet, bu millet, bu coğrafyayı “vatan” yaparken “kardeşlik”le yaptı... Bunun en büyük kanıtı, “Çanakkale Şehitliği”dir!.. Çanakkale’yi “geçilmez” kılan “Türk ve Kürt şehitler”imiz, bugün o şehitlikte koyun koyuna yatmaktadır!..
Sormak lâzım Oktay Vural’a;
Günümüz Türkiye’sinde o “kardeşlik ruhu” var mı?.. Ya da, şöyle soralım: Türk ve Kürt’ü birbirine “düşman” etme “proje”si ne zaman ve kimler eliyle başlatılmıştır?..
Bu projenin sahipleri sadece Kürtler ile Türkleri değil; sinsi şekilde uyguladıkları “İslâm düşmanlığı” ile yeryüzündeki “Müslüman”ları da birbirine “düşman” etmiş değiller midir?..
Bu projenin mimarı, elbette İngiltere idi... Uygulayan da CHP’den başkası değil!..
D.Mehmet Doğan’ın dünkü yazısını okumuş olmalısınız... Yazısının bir yerinde diyordu ki;
“İsmet Paşa Lozan’dan döndükten sonra, ‘biz Hıristiyan olmadığımız için istiklâlimizi vermek istemiyorlar’ demiş, bunun üzerine Ankara istasyonunda ‘ne yapalım?’ mevzulu toplantılar yapılmıştır!
Bu üst düzey toplantılarda bazı çok meşhur ‘milliyetçi’ zerzevat, ‘İslâm terakkiye mânidir, icabederse Hıristiyan bile oluruz’ demeye gelen lâflar etmiştir. Elbette sonunda Hıristiyan olunmamıştır, çünkü bu gayri mümkündür. Fakat, laik olunmuştur!”
ÖCALAN KİM, PKK’YI KİM KURDURDU?
Bu topaklarda yaşayan insanları “Hıristiyan” yapmaya çalışan, bunun gerçekleşmesi için “Meclis’e teklif” bile verip “tartışma”lar yapılmasına yol açanların amacı neydi acaba?..
Bu, bir “ihanet” değil miydi?..
Hadi bunları bir tarafa koyalım ve soralım Oktay Vural efendiye;
PKK ne zaman kurulmuştur?..
Kim kurdurmuştur?..
Nerede kurulmuştur?..
Abdullah Öcalan, kimin mahsulüdür?..
12 Eylül 1980 İhtilâli’nden sonra Diyarbakır Cezaevi’nde Kürtlere yönelik sistemli “baskı”lar ve “işkence”ler olmasaydı, bugün PKK olur muydu?..
“Devlet tarafından kurdurulduğu” iddia edilen PKK ile yine devletin verdiği mücadele ile “Türk-Kürt ayrışması”na yol açılmış değil midir?..
“PKK ile mücadele” adı altında bu ülke “40 bin şehit” vermedi mi?..
Ve yine, “PKK terörü” ile mücadele adına, bu ülkenin, bir hesaba göre “120 Milyar Dolar”ı, bir hesaba göre “300 Milyar Dolar”ı; gerek “kurşun” olarak, gerek “bomba” olarak Güneydoğu’nun dağlarına gömülmedi mi?..
O kadar para “PKK ile mücadele”ye değil de, “yoksullukla mücadele”ye harcanmış olsaydı, Türkiye bugün nerelerde olurdu acaba?..
26 YILDA NEYİ ÇÖZDÜK?
Söyleyecek lâf çok.
Ama şu kadarını söylemek istiyorum:
Son “26 yıl” boyunca; milyarlarca doları dağlara gömdük, 40 bin şehit verdik, “köy”leri ve “mezra”ları boşaltıp burada oturan insanları “zorunlu göç”e tabi tuttuk, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” nutukları attık da ne oldu?..
Evet, ne oldu?..
Kürtlere sövdük, askerimizi övdük, dağları bombalarla dövdük de, ne geçti elimize?.. “Terör” mü sona erdi, yoksa “gittikçe derinleşen ayrışma” mı?..
Söyleyin Allah aşkına;
Bu ülkenin kaynaklarını dağlara, askerini toprağa gömmek ve bunun “aynen devam” etmesini istemek bir “vatanseverlik” midir?..
Buna karşılık;
“Kınalı kuzuların kanı akmasın!.. Anaların gözyaşı dinsin!” şeklinde özetlenebilecek bir “girişim” başlatmak, bu girişimde “birlik, bütünlük ve kardeşlik” duygularını yeniden tesis etmeye çalışmak “ihanet” midir?..
Sahi, nedir “ihanet” olan?..
“Ölüm”ler devam etsin demek mi,
“Çözüm” bulunsun demek mi?..
26 yıldır “terörle mücadele” ediyoruz, 26 yıldır “köyleri boşaltıyor”, arkasında “terörist gizlenebilir” diyerek “ağaçları kesiyor” ve “otlakları yakıyoruz” da ne oluyor?..
“Askerî çözüm” metodlarıyla nereye vardık?.. Öldüre öldüre bitirebildik mi “terörist”leri?.. Yoksa, bir “terör sektörü” doğmasına zemin hazırlayıp, bazılarının bu sektörden “rant” elde etmesine yol mu açtık?..
Artık sormak gerekmez mi;
“PKK terörünü sona erdirmek” için daha kaç “vatan evlâdı” ölecek, daha kaç ana karalar bağlayacak ve daha kaç ocak sönecek?..
Bu mu vatanseverlik?..
Yoksa “çözüm” bulmaya çalışmak mı?..
Evet, ortada bir “ihanet” var!..
Ama, hangisi?!?..
ÇÖZÜME ERGENEKONCULAR DA KARŞI!
MHP’li Oktay Vural, dünkü “söylem”lerinde hiç kusura bakmasın ama “Ergenekon ağzı” kullanmış ve onlarla aynı paralelde olduğunu göstermiştir.
Bugünkü haberlerimizde de göreceğiniz gibi;
“3. Ergenekon İddianamesi”nde yer alan bilgilere göre; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Kürt açılımı kapsamında TRT Şeş’e yaptığı Kürtçe konuşmaya sert tepki gösteren Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal diyor ki; “Başbakan Kürtçe mi konuşmuş? Bunlar tam bir vatan haini Allah belasını versin. Allah belasını versin tamam mı?
Ergenekon sanığı eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz ile Osman Ç. arasında geçen konuşmada ise; “Üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü açılması”ndan sorumlu tuttukları YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın Yüce Divan’da yargılanması isteniyor.”
Ergenekon sanığı Fatma Cengiz ise bir telefon konuşmasında Kürtleri “köpekler” olarak nitelendiriyor. Orhan isimli bir kişi ile görüşen Fatma Cengiz, Orhan adlı kişiye diyor ki;
“Hata ettin Orhan!.. O itleri orda bırakmakla hatta ettin!.. O köpekleri geri gönderdin ya, biliyordun ya; Kürtleri sevmediğimizi bile bile gönderdin!..”
Yazık!.. Oktay Vural gibi bir MHP kurmayının “Ergenekon Terör Örgütü sanıkları ile aynı safta buluşması” gerçekten de acı olmuştur!..
Oktay Vural, “Ergenekon’la aynı paralele düşmek” yerine, “açılım” yolunda atılan adımda “eksik ve yanlış” bulduğu hususları dile getirseydi, bana göre çok daha isabet kaydederdi!..
Ama o; “Bu tip safsatalarla MHP’nin kapısını çalmaya kimse cüret edemez” diyerek, “açılıma kapalı” olduklarını açık ve net biçimde ifade etmiştir ki; tarih, bunu değerlendirecektir!..
Tarih; kimin “ihanet” içinde olduğunu, kimin de “çözüm” peşinde koştuğunu elbette gösterecektir!..
Tabiî, “Siyasal Türkçülük” yapıp, bundan “rant” elde edenleri de gösterecektir!..
Her şey sanat için!
Malûm, “lise”lerde hemen hepimiz okuduk... Sanatçıların “sanat” anlayışları ikiye ayrılırdı: Kimi “sanat için sanat” ekolündendi, kimi de “halk için sanat” ekolünden!...
Aradan yıllar geçti...
Bugün öğreniyoruz ki; “sanatın bir kolu” daha varmış!...
O günkü hocalarımız belki “Ergenekoncu” olmadıkları için bilmiyorlardı ama biz biliyoruz ki; “kaos” amaçlı “suikast plânları” yapmak, binalara yönelik “sabotaj”lar düzenlemek, “cinayet”ler işlemek birer “sanat etkinliği”dir!..
Evet, evet sanat etkinliği... Bir “tiyatro” çalışması!..
“TSK’da sivil memur” olarak çalışan Ergenekon sanığı Fatma Cengiz, savcılık ifadelerinde demiş ki; “Bizim; Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin’in organize ettiği saldırı ve suikast planlarını hayata geçirmek gibi bir niyetimiz yoktu... Biz, hayâl gücümüz çok iyi olduğu için bir tiyatro senaryosu yazıp, onu sahnelemek istiyorduk!..”
Yaa, işte böyle... Meğer “bombalama”lar, “suikast”ler “gerçek” değil, birer “senaryo” imiş!.. Tiyatroda sahnelenecek bir senaryo!..
Bu “sanat kolu”nun adını ne koymak lâzım acaba?..
“Güldürü tiyatrosu” mu desek, “öldürü tiyatrosu” mu?..