Şevket Kazan’dan, Norşin’e... İlkesizlik dizboyu!
“Tevafuk” dediğin, ancak bu kadar olur... Düşünebiliyor musunuz; “bir gün önce” sohbet konusu yaptığımız bir olay, “ertesi gün” gelen haberlerle doğrulanıyor ve bize düşen de, bu konuyu “yazmak” oluyor...
Efendim, olay şu:
Önceki gün, Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Erol Erdoğan başkanlığındaki bir heyet ziyaretimize geldi...
Amaçları; hem önümüzdeki Pazar günü Beşiktaş Akatlar’da yapılacak “İstanbul İl Kongresi”ne davet etmek, hem de “genel gidişat” hakkında görüş alışverişinde bulunmaktı...
Konudan konuya atlayıp, karşılıklı görüşlerimizi açıklarken, bir ara dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın; o günlerde “tutuklu” bulunan Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı cezaevinde ziyaret etmesi gündeme geldi...
Şevket Kazan’ın bu ziyareti; aslında “insanî” bir görev ve bir “gönül alma ziyareti”ydi...
Ama, o günlerde, kartel gazeteleri tarafından “hedef tahtası”na oturtulmuş, hakkında “linç kampanyası” başlatılmış ve tam bir “yargısız infaz” uygulanmıştı!..
O günlerde Şevket Kazan’ı linç etmek isteyenler, ne ilginçtir ki; 12 yıl sonra bugün benzeri ziyaretlere gıkını çıkarmıyordu!..
Meselâ, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un talimatı üzerine; 3 Eylül 2008’de Kocaeli Garnizon Komutanı Korg. Galip Mendi’nin “Kandıra Cezaevi’nde tutuklu” bulunan Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’u, hem de “TSK adına” ziyaret etmesi!..
Malûm, bu ziyaret üzerine TSK’dan yapılan açıklamada; “yargıya saygı ve güven”den söz edilmişti...
Hem “yargıya saygı ve güven”den söz ediliyor, hem de yargının tutukladığı insanlar ziyaret ediliyor!..
Bu, ne yaman çelişkidir!..
Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Erol Erdoğan ve kurmaylarıyla işte bu “çifte standart”ları konuşuyorduk ki, dün gelen haberler, “benzeri ziyaretler”in de yapıldığını gösterdi...
İşte o zaman da, sormak gerekiyor:
“Şevket Kazan’ın suçu neydi?”
ŞEVKET KAZAN’A LİNÇ KAMPANYASI
Olayı hatırlıyor olmalısınız...
Refahyol Hükümeti’nin Adalet Bakanı Şevket Kazan, 15 Şubat 1997’de, o günlerde Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı ziyaret etmiş ve bu ziyaretin, “tamamen şahsî ve insani bir görev”le yapıldığını söylemişti...
Gelin, görün ki;
Ertesi günkü kartel gazeteleri, Şevket Kazan’ı “yaylım ateşi”ne tutmuşlar ve “linç kampanyası” başlatmışlardı...
At nalı büyüklüğündeki harflerle, “manşet”lerden ve “sürmanşet”lerden verdikleri haberlerde şu başlığı kullanıyorlardı:
“Bakan değil militan!”
“Kazan’a istifa baskısı”
“İn, yoksa gensoruyla indiririz!”
“Kazan bardağı taşırdı!”
“Kazan tartışması büyüyor!”
“Kazan haddini aştı!”
Sonunda amaçlarına ulaştılar... Bu tür “manipülasyon”larla Refah Partisi kapatıldı, Şevket Kazan’a da “Anayasa Mahkemesi” tarafından Türkiye’de bir başka örneği görülmeyen ceza verildi ve “5 yıl süreyle siyaset yasağı” konuldu.
Evet, bir “tutuklu ziyareti”nin bedeli, “5 yıl siyaset yasağı” oldu!..
Üstelik, Şevket Kazan, o ziyaretten dolayı TBMM tarafından açılan “soruşturma”da aklanmıştı!..
Aradan 12 yıl geçtikten sonra, “bugünün Türkiye’si”nde olan-bitene bakıp, sormak istiyor insan;
“Tutuklu ziyaret etmek bir suç ise ve bu suç 5 yıl süreyle siyaset yasağını gerektiriyorsa; Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un, hem de TSK adına ziyaret edilmesi suç değil midir?..
Şevket Kazan’a siyaset yasağı getiren Anayasa Mahkemesi, mesela Korgeneral Galip Mendi’ye niçin 5 yıl süreyle askerlik yasağı getirmiyor?!?”
Ne yani;
Türkiye’de “gücü, gücü yetene” kuralı mı işlemektedir?.. Ya da; bir “vazo”yu “evin hanımı” kırarsa “kaza”dır da, “hizmetçi” kırarsa “ceza” mıdır?..
Bu mudur hukuk?..
Bu mudur kanun?..
Kanunlar “esen rüzgara” ve “konsepte” göre değişen “Borsa” veya “döviz kuru” mudur ki, dün “suç” olan bir ziyarete, bugün kimsenin gıkı çıkmıyor?..
YARBAY DA ZİYARET ETMİŞ!
Yazının başında dedim ya; Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Erol Erdoğan ve kurmaylarıyla işte bu “çifte standart”ları konuşuyorduk ki; dün gelen haberler, “ne kadar haklı olduğumuzu” bir kere daha gösterdi.
Meğer, “tutuklu ziyareti” sadece Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’la sınırlı değilmiş!..
“Ergenekon Silahlı Terör Örgütü” soruşturması kapsamında, mahkeme kararıyla dinlenen telefon görüşmelerinden öğreniyoruz ki;
Yarbay Mustafa Dönmez de; 20 Mart 2008 tarihinde Hasan isimli bir askere, “Şimdi arkadaşlarla Emin hocayı ziyarete gidiyoruz, Kandıra’ya... Biraz riskli ama, savcının müsadesiyle gidecez” demiş.
Ardından da;
TSK’da görevli bir subay olmasına rağmen Ergenekon soruşturması kapsamında 21 Şubat 2008’de tutuklanan ve Kandıra F Tipi Cezaevi’ne konulan Doç. Dr. Emin Gürses’i 20 Mart 2008’de cezaevinde ziyaret etmiş!.. Yarbay Mustafa Dönmez, bu ziyarete asker arkadaşlarını da götürmüş!..
Merak ediyorum;
Şevket Kazan’ın Bekir Yıldız’ı ziyaret ettiği günlerde; Şevket Kazan’a seslenip, “Bu makamı terket” çağrısı yapan Mesut Yılmaz, Meclis’e bir “soru önergesi” verip bu ziyaretin “yargıya siyasi baskı” olduğunu iddia edip, Kazan’ı “taraf” olmakla suçlayan CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve Kazan’ın “bardağı taşırdığını” söyleyen Tansu Çiller, acep şimdi nerelerdedirler ve niye “dut yemiş bülbül”e dönmüşlerdir!..
Öyle ya;
Kazan’ın ziyareti “yargıya siyasi baskı” idiyse, Korg. Galip Mendi ve Yarbay Mustafa Dönmez’in ziyaretleri “yargıya askeri baskı” değil midir?..
Ya da, Bekir Yıldız’a atfedilen “Silahlı çeteye yardım!.. Halkı düşmanlığa tahrik” ithamları bir “suç”tur da, “Hükümeti devirmek için kurulan silahlı örgütün yöneticisi” olmak suç değil midir?..
Bu ne biçim hukuk anlayışıdır?..
Ve bu, ne yaman çelişkidir?..
Şevket Kazan ve Bekir Yıldız’a o günlerde “büyük haksızlık” yapanlar, bugün onlardan, en azından bir “özür” dilemeli ya da “çifte standarda isyan” etmeli değil midir?..
NORŞİN DEMEK SUÇ DA, DERSİM DEĞİL Mİ?
Ama ben, kime lâf anlatıyorum ki?..
“Çelişki”ler, “çifte standart”lar ve “evin hanımı kırarsa kaza, hizmetçi kırarsa ceza” anlayışları sadece “hukukçu”larla sınırlı değil ki!..
Aynı “abuk” anlayış, “siyasetçi”leri de kuşatmış ki, hangi birine lâf yetiştireceksin?..
Alın işte...
Bitlis’in Güroymak AK Parti İlçe Başkanı Hayrettin Mutlu, dün “çifte standarta isyan” edip, demiş ki;
“Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün, ilçemizi ziyareti sırasında kullanmış olduğu ifadeleri çarpıtan, vatanseverlik mevzu bahis olduğunda mangalda kül bırakmayan ve vatan sevgisini kendi tekelinde zanneden Devlet Bahçeli’nin, Anadolu tarihinden haberdar olmadığını hayretle görmekteyiz.
Evliyalar diyarı olarak bilinen Güroymak ilçemizin, Norşin olarak bilinmesi, bir yanılmanın veya yönlendirmenin değil, ancak bir duyarlılığın göstergesi olabilir.
Devlet Bahçeli’den şunu istiyoruz. Tarih kitaplarında, Anadolu evliyalarıyla ilgili kitaplarda, Norşin isminin ne anlam ifade ettiğini ve bu ismi kullananların kimler olduğunu öğrensin.
Ona yardımcı olmak adına, Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk kitabının vesikalar bölümünde yer alan 52. mektuba bakmasını istiyoruz. Orada Norşin isminin Atatürk tarafından da kullanıldığını görecektir. Biraz daha eskilere gitmek istiyorsa Sultan Reşad’ın, Sultan Vahdettin’in, Sultan Abdulhamid’in, Norşin ifadesini kullanıp kullanmadıklarına bakmasını istiyoruz.”
Devlet Bahçeli’nin “Anadolu tarihinden haberdar olmayışı”nı gözler önüne sermek, elbette “önemli bir tesbit”tir ama, olayın bir başka boyutunu da gözden ırak tutmamak gerekir.
Olayın o boyutunu da, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç gündeme getirmiş...
Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Bitlis’in Güroymak ilçesi için eski ismi “Norşin”i kullanmasını eleştirenlere dün sert cevap vermiş...
Arınç, Tunceli milletvekili Kamer Genç’in de Meclis çatısı altında yaptığı konuşmalarda defalarca Tunceli için, ilin Cumhuriyet öncesi ismi olan “Dersim”i kullandığını hatırlatarak, demiş ki;
“Bu Meclis çatısı altında Kamer Genç, Tunceli için ‘Dersim’ derken kılı bile kıpırdamayanlar, Cumhurbaşkanı, Güroymak için ‘Norşin’ deyince kıyameti kopardılar.”
İLKELİ BİR ADAM KIVIRTMAZ!
Bütün bunlardan sonra, şunu demeye çalışıyorum: “Hukukçu” da olsa, “siyasetçi” de olsa, bir insan ilk önce “tutarlı” ve “dürüst” olmalıdır!.. Tutarlı, dürüst ve “ilkeli” insanlar, “esen rüzgâr”a göre yön değiştirmezler... Tutarlı ve dürüst insanlar, “zamana, zemine ve kişiye” göre konuşup, karar vermezler!..
Ortada bir “suç” varsa, o suçu işleyen herkes “ceza” almalıdır!.. “Benim teröristim iyidir” mantığı sadece ve sadece “ideolojik körlük” içinde bulunanlar için geçerlidir!..
İlkeli bir adam, “dik” durur!.. “Rakkase”ler gibi, bir o yana, bir bu yana kıvırtmaz!..
Tutarlı, dürüst ve ilkeli bir adam Abdullah Gül sözkonusu olduğunda “öfke orgazmı”na kapılıp, Kamer Genç sözkonusu olduğunda “havası inmiş balon” gibi bumburuşuk olmaz!..
Bilmem, anlatabildim mi?..
¥ Bu vesileyle; SP İstanbul İl Başkanı Erol Erdoğan ve ekibine; gerek Pazar günkü “kongre”lerinde, gerek bundan sonraki “siyasî hayat”larında “başarılar” diliyorum.
Adaşım Hasan’a...
Milliyet’teki dünkü yazını okudum... Benim; bir “proje” olup olmadığını merak ettiğim “Topkapı Sarayı’nda ikinci konser”le ilgili yazıma cevap verip, beni “şiddeti kışkırtmak”la itham etmişsin!.. Yazının sonunda da demişsin ki; “Herkes birbirinin duygu ve düşüncelerine tahammül edecek, tolerans gösterecek... Hep birlikte huzur içinde yaşanacaksa, bunun başka yolu yok, Hasan Bey...”
Aynen katılıyorum adaşım Hasan Bey...
Benim de istediğim o zaten...
Özetle diyorum ki; başkalarının “görüş, düşünce, inanç ve kutsal”larına “saygı” göstermeyenler, kimseden “saygı” beklemesin!..
Malûm; “Topkapı Sarayı’nda konser” verilmesini onaylayıp icazet veren zihniyet “Şanlıurfa’da ilâhi okuyan kız çocukları” için geceyarısı “e-muhtıra” yayınlamıştı!..
Bugünlerde ise... “Cami avlusundaki pisuvar”larla ilgili görüş açıkladı diye Ordu Valisi Ali Kaban hakkında “linç kampanyası” başlatanlar, Uşak Sivaslı’da düzenlenen veda gecesinde “dansöz”le göbek atan, içkiden “zom” olan Kaymakam Sedat Yıldırım’ı baştacı ediyorlar.
Söyle be, “Cemal”ini sevdiğimin Hasan Bey’i; bu mu tahammül, bu mu tolerans?.. Böyle mi sağlanacak huzur?.. Görüyorsun işte; hemen herkes “beynindeki önyargı”yı kusuyor!..
İşin doğrusu; Topkapı Sarayı’ndaki “konser” pek de umurumda değil... Beni, bu çifte standartlı anlayış “kanser” ediyor!..
Söyle Allah aşkına; insanların “inanç”larına ne zaman “tolerans” gösterilecek?.. Daha ne diyeyim; bu ülkede “başörtülü” okumak, 12 yıldır yasak!!!