“Şöhret”lerin çoğu “kullanılmak” için imal edili
Hani, hep, “Şeyh uçmaz, mürit uçurur” deriz ya; müritler tarafından “uçurulan”lar, sadece “şeyh”ler değildir... “Uçuran”lar da sadece “mürit”lerden ibaret değildir... Sizin anlayacağınız; bu “uçurma” işi; sadece “tarikat” ve “tekke”lerde değil, “dünyanın her tarafı”nda ve “hayatın her alanı”nda yapılmaktadır...
Evet “sinema”da da, “müzik”te de, “siyaset”te de insanlar hep uçurulurlar!..
Bir kısım insan, “büyük bir propaganda taarruzu” ile “sembol” ilân edilip, şişirmelerle “şöhret”e kavuşturulmakta, sonra da onun sırtından “rant” elde edilmektedir, “para”lar istiflenmektedir!
Açık ve net söyleyeyim;
Zaman zaman bir “şarkıcı”nın medya tarafından “pompalandığını” ve seslendirdiği bir “şarkı”nın “1 Numara”ya yükseldiğini görünce, kendi kendimden şüphe etmiş ve hep sormuşumdur;
“Bu şarkı mı bir numara?..
Müziğin katledildiği bu şarkı mı bir numara?.. Bu şarkıcı mı çok kabiliyetli?!?.. Karga sesli birinin hamamda söylediği şarkı bile bundan daha güzeldir!”
Gelin, görün ki;
Öyle bir “pompalama”, öyle bir “pohpohlama” ve öyle bir “cilalama” kampanyası yürütülür ki; o şarkıcı artık “eleştirilemez bir şöhret”tir!..
Ve ben, bu propaganda taarruzunun altında “ezilir” ve derim ki; “Galiba, ben bu işten anlamıyorum!”
ÖNCE ŞÖHRET SONRA MARKA!
Öyle ya; anlasam ne olacak?.. Bir yanda “ben”, bir yanda medyanın “manipüle” ettiği milyonlar!..
Birçok insan, bu “nota celladı” ve “müzik katili”ni bir “deha” olarak görmeye, “kaset”lerini kapış kapış almaya başlamışsa, ben ne yapabilirim ki?..
Nasıl olsa, “atı alan Üsküdar’ı geçmiş” ve artık “şöhret” olmuş!..
Ondan sonra, gelsin “para”lar!..
Çünkü, artık o şarkıcının “yüzü”ne benzemek isteyen, “estetikçi”ye koşar!.. Onun “saç modeli”ni örnek alanlar, “kuaför”lere hücum eder!.. “Köfte gibi dudak” sahibi olmak isteyenler, “silikon” için sıraya girer!.. Giydiği “elbise”den veya “ayakkabı”dan giymek isteyenler, “mağaza”lara koşar!.. Taktığı “takı” ve “saat” herkes için “en güzel”dir ve mutlaka onlara sahip olmak gerekir!..
O, artık başlı başına bir “marka”dır!..
Hasılı kelâm;
“Şöhret” olan sadece “şarkıcı” değil, aynı zamanda onun “yediği ve giydiği her şey marka”dır!..
O şarkıcı veya oyuncu, artık bir “aktör” değil, “sırtından para kazanılan” devasa bir “sektör”dür!..
Ne giyse, “moda” ve “marka” olur!..
Ne yese “şifa” olur!..
Ne söylese “vecize” olur!..
Uzun lâfın kısası;
O artık bir “sembol”dür, “örnek bir şahsiyet”tir, “hem kıyafet, hem kanaat önderi”dir!..
Kısacası, “marka”dır!..
Onu “imal” eden sektör, uzun süre “kullanır” onu!..
“Eskiyince” de, “kâğıt mendil” gibi buruşturur atar çöpe!.. Onun içindir ki; “ünlüler mezarlığı”nda yatan “şöhret”lerin haddi-hesabı yoktur!..
Kimi “eroin koması”na girip “duvar dibi”nde ölmüştür, kimi de “meteliğe kurşun atacak” derecede “yoksul” olarak “bir izbe otel odası”nda vermiştir son nefesini!.. Beş parasız ve yapayalnız!..
Son örnek, Michael Jackson!..
CHP’NİN SON ŞÖHRETİ KILIÇDAROĞLU
İşte bunun için diyorum ya;
“Şeyh uçmaz, mürit uçurur” sözü, sadece “tarikat ve tekke”lerle sınırlı değildir... İnsanlara gaz verip “uçuran”lar ve onların sırtından “rant” elde edenler “medya”da da vardır, “siyaset”te de!..
Şöyle bir bakın etrafınıza;
Onların “kimler” olduğunu, “hiçbir kabiliyetleri olmamasına” rağmen nasıl “pompalandıklarını” ve onların sırtından nasıl “rant” elde edildiğini göreceksiniz!..
Meselâ, Kemal Kılıçdaroğlu!..
CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun “hangi kabiliyete sahip olduğunu” öteden beri merak etmişimdir!.. SSK Genel Müdürü olduğu dönemde “militanca işler” yapmasına rağmen, “silik biri”ydi!..
Aslına bakarsanız, “CHP İstanbul Milletvekili” olduktan sonra da, adı-sanı pek duyulmadı!..
Ne zaman ki “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday olması” düşünüldü, “mostra salonları” hemen harekete geçti... Kimi çamurları temizlemeye, kimi döküntüleri boyamaya, kimi de cila sürüp, parlatmaya başladı!..
Ortaya “yolsuzluk”larla savaşan, “maske”leri düşüren bir Kemal Kılıçdaroğlu çıkarıldı!..
Ama, yeni yeni anlıyoruz ki;
Bu dosyalar, Kılıçdaroğlu’nun araştırıp bulduğu, yani “ele geçirdiği” dosyalar değildir!.. Bu dosyalar “eline tutuşturulan” dosyalardır!..
Hem de “ETÖ sanığı” tarafından!...
Kendisi de, önceki gün bunu itiraf etti zaten!..
Ergenekon Terör Örgütü soruşturması kapsamında hazırlanan 3. iddianamede yer alan sanık Ünal İnanç ile Mustafa G.D. isimli şahıs arasındaki Melih Gökçek ile düello öncesi bazı belgelerin Kılıçdaroğlu’na ulaştırılması hakkındaki telefon görüşmelerinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, Ergenekon sanığı Ünal İnanç’ın dostu olduğunu açıklamış...
Kendilerine gelen bilgi ve belgeleri inceledikten sonra bütün dosyaları bizzat kendisinin hazırladığını iddia eden Kılıçdaroğlu demiş ki; “Ünal İnanç benim dostumdur. Bana da herhangi bir dosya vermiş değildir! Kendisinin olağanüstü güzel bir arşivi var. Arşivini gezme fırsatı buldum. Kendisinin çok önemli bilgileri de var. Ama bu bilgiler dosyalarla ilgili değil.”
Demek oluyor ki;
Bay Kılıçdaroğlu’na “bilgi ve belge” veren olmamış ama kendisine; “Arşiv orada!.. Seç, beğen, al!” demişler!..
O da almış “belge”leri, çıkmış Melih Gökçek’in karşısına!..
Şahsen o günlerde merak etmiştim;
“Elinde bilgi ve belge olduğunu iddia etmesine rağmen, Gökçek’in verdiği rakamlar karşısında niye yalpalıyor, niye açık veriyor, niye çuvallıyor bu adam?”
Eee, ne demiş eskiler;
“Elden gelen öğün olmaz,
O da her zaman bulunmaz!”
“Ergenekon sanığının arşivi” ile gerdeğe, pardon stüdyoya girersen, olacağı budur!..
İşte böyle çuvallarsın!..
60 BİN DEĞİL, 6 BİN!
İşin enteresan tarafı; “Kılıçdaroğlu’nun ilk çuvallaması” da değil bu!..
Malûm; hükümete “bel altı” vuruşlar yapmak için insanların “çiş”leriyle uğraşan CHP’lilere, Kılıçdaroğlu da “genelev vesikaları”yla müdahil oldu...
“CHP ve CHP medyası” tarafından pompalanıp “şöhret” yapılan ve söylediği her sözü “vecize” kabul edilip “manşet”lere çekilen Kılıçdaroğlu, yine “tarihi(!) bir tesbit”te bulunup, geçtiğimiz Salı günü dedi ki;
“60 bin kadın, hayat kadını olarak geçimini sağlamak için sıraya girmiş durumdadır!”
Kılıçdaroğlu gibi bir “şöhret”in, Kılıçdaroğlu gibi “ünlü bir kişi”nin ağzından böyle bir söz çıkar da, hiç görmezden gelinir mi?..
“CHP medyası” hemen “manşet”lere taşıdı bu sözü!.. Nasıl olsa “Hükümet’e vuruyor”du ya; aslını-esasını araştırmaya ne gerek vardı?!?..
Aaa, o da ne?..
Salı günü “60 bin kadın”dan söz eden Kılıçdaroğlu, Edirne’nin Havsa ilçesinde “60 bin” rakamından “tornistan” edip, dün dedi ki;
“60 bin rakamını, Şefkat-Der’in gazetelerde yer alan açıklamasından okudum...
Ama Şefkat-Der; bu sayının 60 bin değil, 6 bin olduğunu söylüyorsa ona da saygı duyarım!”
Hoppalaa... Buyur, burdan yak!..
“60 bin” nerde, “6 bin” nerde?..
Merak ettim, bu “yanlışlık” nereden kaynaklanıyor?.. Şefkat-Der mi “60 bin” dedi, yoksa “6 bin” rakamını Kılıçdaroğlu mu “60 bin” okudu?..
SEN GAZETEYE NERENLE BAKIYORSUN?
En iyisi, konuyu araştırmak!..
Araştırınca gördüm ki; Kılıçdaroğlu’nun “gazetelerde okudum” dediği haber, Milliyet’in 28 Haziran 2009 tarihli iç sayfasında yayınlanmış!..
Başlık, aynen şöyle:
“6 bin kadın genelev vesikası bekliyor!”
İyi de, Şefkat-Der Başkanı Hayrettin Bulan’ın açıklamalarına dayandırılan haberdeki “6 bin” rakamını, Bay Kılıçdaroğlu nasıl “60 bin” olarak okudu?..
Ya da, gazetede “birbuçuk ay önce” okuduğu bir rakamı, kamuoyuna niye “10 katıyla” aktardı?..
“Gözünde” mi bir problem var, “hafızasında” mı?.. Merak ediyorum; gözündeki “hipermetrop”un derecesi nedir?.. Ya da, “beyninde sulanma” mı başlamıştır?..
Yoksa, Milliyet’in o haberine “gözüyle” değil de, amuda kalkıp bir başka uzvuyla mı bakmıştır?..
Bir insan; “birbuçuk ay önce” okuduğu bir haberi “yanlış” hatırlıyorsa; ya “hafıza kaybı” başlamıştır, ya “göz”lerinde bir problem vardır, ya da; “Ben ünlü biriyim!.. Ne söylersem, millet yutar!” düşüncesine kapılmıştır!..
Problem “göz”den veya “hafıza yaşlılığı”ndan kaynaklanmış olabilir!..
Ama asıl problem nedir, bilir misiniz;
CHP, “önünü görmekten aciz” bu zata ümit bağlayıp “geleceğe” nasıl yürüyecek?..
Dahası; “Kılıçdaroğlu’nun telâffuz ettiği rakamlar”ın hepsi; “60 bin değil, 6 bin” örneğindeki gibiyse, bunun izahı nasıl yapılacak?.. Köylülerin “yalancı çoban”dan yüz çevirmesi gibi, millet de Kılıçdaroğlu yüzünden “CHP’den yüz çevirir” ise, ne olur Baykal’ın hâli?..
ETÖ SANIĞI İÇİN YARGIYA BASKI!
Derken, “dosya”lar arasından yukarılara fırlatılan Kemal Kılıçdaroğlu, öyle anlaşılıyor ki, şimdi de “Ergenekon cephesi”nde yükseltilmeye çalışılıyor!..
Öğrendim ki;
Önceki gün, yani Çarşamba günü Silivri Cezaevi’ne gidip; “Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi” iken, şu anda “Ergenekon Terör Örgütü sanığı” olarak Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Mustafa Balbay’ı ziyaret etmiş!..
Dün de, Edirne’de, gazetecilerin bu “ziyaret”le ilgili sorularına cevap verip, demiş ki;
“Gazetede sürekli neden yazmadığını sordum. O da ‘Haftada 2 gün ancak yazabiliyorum. Burada yeteri kadar haber toplamak mümkün değil’ dedi. Bu da doğal bir şey zaten. Balbay, bu arada eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün yaptığı açıklamaların çok önemli olduğunu ifade etti. Hilmi Özkök’ün ordunun içinde bazı hareketlerin olduğunu ifade etmesi, Balbay açısından çok önemli. Balbay da o dönemde bunları haber yapmıştı.
Balbay’ın haberleri dönemin Genelkurmay Başkanı tarafından doğrulandığına göre, o zaman da ortada tutukluluk hali kalmamıştır.”
Söyleyin Allah aşkına;
Bu “ziyaret” ve sonrasında sarfedilen bu “söz”ler “yargıya siyasi baskı” değilse, nedir?..
“Cür’et”i görüyor musunuz;
Resmen ve alenen “akıl” veriyor hakimlere!.. Ve hatta, “talimat” verip, “Balbay’ı serbest bırakın” diyor!..
Olacağı budur!..
“Şöhret”lerin çoğu böyledir işte!..
“Zirve”ye çıktıklarında, “herkese tepeden bakar”lar, ağızlarından çıkan hiçbir sözün önünü-arkasını düşünmezler, hemen herkesi “emirlerine amade bir köle” olarak görürler!..
İşin doğrusu, çoğu “şımarık”tır!..
Hatta “küstah”tırlar!..
Kemal Kılıçdaroğlu, henüz o aşamaya gelmemiş olsa da, son günlerdeki “eylem ve söylem”leri de onu gösteriyor ki, “şımarıklık” sınırını aşıp, yavaş yavaş “küstahlık” aşamasına doğru yol alıyor!..
Ama, şunu bilmiyor:
“Şöhretler mezarlığı” kendilerinin “vazgeçilmez” olduğunu sanan “ünlü”lerle doludur!..
Hepsi de, “son kullanma tarihleri” geldiğinde bir “kağıt peçete” gibi buruşturulup, çöpe atılmışlardır!..
Kılıçdaroğlu’nun gideceği yer de orasıdır!..
“Benim teröristim iyidir!”
CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Ergenekon Terör Örgütü sanığı Mustafa Balbay”ı cezaevinde ziyaret etmesini “gayet normal bir olay” gibi yansıtan kartel medyası, Sincan eski Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı cezaevinde ziyaret eden Adalet eski Bakanı Şevket Kazan için, zamanında “Bakan değil militan” ifadesini kullanmıştı!.. Ama, her ne hikmetse; Kılıçdaroğlu’nun Balbay’ı ziyaretini “militanca” değil, “insanca” gördüler!..
Çünkü o mantık, hep geçerli: “Benim teröristim iyidir!”
Olaylara, hep bu mantıkla yaklaşırlar... Bush oğlu Bush da aynı mantıktaydı ya; “Ya benim yanımdasın, ya da bana düşman!”
“Pisuvar olayı”na da aynı mantıkla yaklaştılar... Bir “çiş” işini öylesine büyüttüler ki; “İşin içinde bir iş” olduğunu düşündüm.. Sonra gördüm ki; Ordu Valisi Ali Kaban “Çok büyük iki cürüm” işlemiştir: Birincisi “Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ı karşılama töreni”ne katılmamıştır, ikincisi de, çünkü o esnada “Hac” görevini ifa etmek üzere Mekke’de bulunmaktadır!..
O halde, vur abalıya!.. Madem ki “Hacı”sın, o halde “bizden” değil, “bize düşman”sın!..
Şişirilen “Pisuvar” olayının özü ve özeti budur efendim!..