Öfkeli Vehhabiler ve pissuvar kavgası
Öfkeli Vehhabîler
Gavstan, kutublardan, büdelâ ve nücebadan bahs ettiğim satırlar bazı kimselerin hoşuna gitmedi. Terbiyeli ve seviyeli tenkit eden kardeşlerime teşekkür ediyorum. Söven, sayan, hakaret eden, taşkınlık yapan, kendini kaybeden, agresif ve düşmanca bir üslup kullananlara da teessüf ederim.
İslâm ansiklopedilerine, zülcenaheyn (Hem Şeriat, hem Tasavvuf tarafı olan) büyük ulemânın kitaplarına müracaat edilirse evliyaullahtan bazılarına bu isimlerin verildiği görülür ve anlaşılır.
Ehl-i Sünnet Müslümanlarının bu konularda Vehhabîlerle anlaşması mümkün değildir. Ehl-i Sünnet bir vâdide, Vehhabîler bambaşka bir vâdide...
Vehhabîler tasavvufu, tarikatı, topluca zikr etmeyi, seyr-i sülûku inkâr ederler.Tarikat velilerine evliyauşşeytan derler.
Ben bir Sünnî olarak bu konuda Vehhabîlerden teberri ederim. Benim üstadlarımdan biri Hüccetülislâm ve Zeynüddin İmamı Gazalî hazretleridir. Bu büyük zat, El-Munkizu mine'd-Dalal adlı kitabında islâmî taifeler içinde dini anlamak ve uygulamak konusunda önde giden taifenin sûfîler olduğunu söylüyor. Bu söz benim için senettir.
Muhammed ibn Abdilvehhab bunun tersini söylüyormuş. Ben, onu din imamı (önderi) ve rehber olarak kabul etmem. Onun kardeşi Süleyman ibn Abdilvahhab'ı, sözü dinlenecek alim, fazıl, doğru bir zat olarak tanırım.
Osmanlıca'da Arapça'dan gelen bir kelime vardır, gılzet... Sertlik, kabalık, huşunet demektir. Galiz de aynı köktendir. Sert, kaba, kırıcı mânâsına gelir. Vehhabîlerde İslâmî incelik, zarafet, mürüvvet, merhamet, edeb, nezaket, şefkat, adalet, insaf yoktur. Saldırgan ve kırıcıdırlar.Sâkin ve soğukkanlı değildirler, tehevvüre kapılırlar.
O müşrik, bu kâfir... Onlara kalırsa bu dünyada Müslüman kalmaz.
Petro-dolarlar olmasaydı, Vehhabîlik bu kadar yayılmazdı. Haricîlerin petro-dolarları yok, kendi hallerinde oturuyorlar.
Tasavvuf, tarikat, toplu zikir konusunda Vehhabîlerin dediği değil, Ehl-i Sünnet'in dediği hak ve doğrudur.
Vehhabîliğe gönül vermiş kardeşlerimiz, benim yazılarımı okumasınlar, boş yere sinirlenip gazaplanmasınlar.
Bendeniz gün görmüş, tecrübeli bir Müslümanım. Sünnîliği bırakıp da Vehhabî olmayı aklımın köşesinden geçirmem.
Osmanlılara gelince. Onlar benim mü'min atalarımdır. Onları kesinlikle dışlamam, inkâr etmem, onlara saygısızlık etmem. Mü'min ve Müslüman atalarını inkâr eden soysuzdur.
Vehhabîler, müşrik ve kâfir atalarını körü körüne taklid eden kefere hakkındaki Kur'ân ayetlerini, kendileri gibi düşünüp inanmayan Müslümanlar aleyhinde kullanıyorlar. Cehâlet veya kötü niyet...
Siyerde geçer: Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) Taif halkını imana çağırmak için oraya gitti. Çok kötü muamele gördü. Serseriler tarafından taşlandı, ayakkabıları kan ile doldu. Şehrin dışında bir yerde durdu. Cebrail aleyhisselâm geldi. Efendimize: "Allahü Teâlâ dağlara müvekkel (vazifeli) meleği gönderdi, istersen dağları onların başına geçirecek..." dedi. Efendimiz böyle bir talepte bulunmadı.
Allahü Teâlâ hazretlerinin meleğe mi ihtiyacı var? Hâşâ yok. Lakin Rabbanî hikmetiyle birtakım meleklere vazifeler vermiştir.
Evliyaullah içinde kadri ve derecesi çok yüksek kimseler vardır. Onlara da birtakım vazifeler verilmiş olabilir, bu niçin şirk olsun, küfür olsun?
Yakın zamanın ulemâsından merhum Celalüddin Ökten hazretleri "Vehhabîler, İbn Teymiyye'nin vur dediğini öldürdüler..." derdi.
Terazinin bir kefesinde İbnTeymiyye, onun birkaç şakirdi, Muhammed ibn Abdilvehhab var. Öbür kefesinde Selef-i Sâlihîn, eimme-i müctehidîn, binlerce büyük müfessir, büyük muhaddis, büyük fakih var. Teymiyyeciler ve Vehhabîler doğrusu çok hafif kalırlar. Bunca eimme, bunca müfessir ve muhaddis, bunca Rabbanî âlim yanılmış, sapıtmış, doğruyu onlar bulmuş. Benim böyle açıklamalara karnım toktur.
Biri yazmış, "Elime imkân ve fırsat geçerse Konya'da Mevlânâ türbesini buldozerle yıkarım..." demiş. Allah fırsat vermesin.
Peygamberimiz râşid hilâfetin otuz küsur yıl süreceğini ondan sonra müluk geleceğini bildiriyor. Bu bir mucizedir.
Müluk ve sultanlar diye, emîrülmü'minîn olan başkanlara isyan mı edilsin?
Asr-ı Saadet'i geri getireceklermiş... Ellerine fırsat, imkân, para geçti. Şu anda bir Arap ülkesini onlar idare ediyorlar. Bir milyar dolardan fazla para birikimleri var. Niçin o ülkede Asr-ı Saadet'e benzer bir düzen kuramadılar?
1306'da (hicrî) vefat eden Mekke Şafiî reisülulemâsı Ahmed Zeyni Dahlan Fütuhat-ı İslâmiyye adlı kitabının Osmanlılar bölümünde yazıyor: "Hulefa-i Râşidîn devrinden sonra Kur'ân ve Sünnet'e en uygun İslâm devleti Osmanlı devletidir."
Defalarca yazdım ama tekrarda fayda var. Yakın tarihin en büyük tarihçisi ve tarih felsefecisi Arnold J.Toynbee Osmanlı devleti için şöyle diyor:
"Eflatun'un ideal Cumhuriyetine, realitede (uygulamada) en fazla yaklaşabilmiş sistem Osmanlı devletidir." (Tarih üzerine bir etüd.Ispartalılar bahsinde.)
Vehhabî kardeşlerimizden rica ediyorum: Saldırganlığı, tehevvürü, gılzeti bıraksınlar. Vehhabîliği Müslümanlığın tamamı ve bütünü gibi görmek mantıksızlığını terk etsinler. Gerçek tasavvuf ve tarikatı şirk ve küfür olarak görmesinler ve göstermesinler. Ve özel rica: Benim yazılarımı okumasınlar...
Vesâyetten Millî İradeye
Türkiye vesayet demokrasisinden halk iradesi demokrasisine geçme savaşı veriyor. İnşallah savaş kazanılır ve derin devletsiz, vesayetsiz, sadece 100 nüsha basılmış olan ve çok gizli tutulan Kırmızı Kitapsız (Gizli ve Derin Anayasa), tabusuz gerçek bir demokrasiye ve Cumhuriyete kavuşuruz.
Lakin gerçek demokrasi ve cumhuriyet şu sayacağım değerler olmadan yaşamaz:
1. Çok güçlü, çok vasıflı, millî kimlik üzerine kurulu bir eğitim sistemi. (Bugünkü vasıfsız ideolojik eğitimin alternatifi.)
2. Millî güçlü medya,
3. Sabataycı hegemonyanın ve hakimiyetin kırılması.
4. Ülkede temizlik ve saydamlık olması. (Bu konuda uluslararası anket listesinde notumuzun 10 üzerinden en az 7 olması gerekir.Bugünkü korkunç kokuşma, rüşvet, haram yeme, soygun, talan, ihalelere fesat karıştırma, rantçılık ile ne doğru dürüst demokrasi, ne de gerçek cumhuriyet olur.)
5. Ülkeye, devlete, idareye, yargıya, üniversitelere, bütün temel kurumlara bilgeliğin (hikmet) yön vermesi, Türkiye'nin bir bilgelik ve bilgeler ülkesi olması.
6. Din konusunda bedeviyetin, cahilliğin, mukaddesat sömürüsünün bertaraf edilmesi.
7. Resmî ideolojinin özelleştirilmesi.
8. Her türlü putçuluğun bertaraf edilmesi.
9. Türkiye'nin tarihiyle, geçmişiyle, millî kültürü ile kimliği ile barışması.
10. Tarihî kopukluğun izale edilip tarihî devamlılık çizgisine geçilmesi.
Bu saydıklarım olmazsa, dünyanın en iyi anayasası hazırlanıp kabul edilse bile işler düzelmez.
Pisuvar kavgası
Dönme medya, Doğu Karadeniz vilayetlerimizden birinin valisi aleyhinde yayın yapıyor. Neymiş vali cami helâlarındaki pisuvarları (ayakta işeme yerlerini) kaldırtmış...
İslâm'ın vücut ve elbise temizliği hakkında hükümleri vardır. Ayakta küçük su dökenlerin pantolonlarına sidik sıçrar. Dikkat edilmezse iç çamaşırına da bulaşır.
Ayrıca dinimizde istibra denilen bir temizlik vardır. Küçük su döktükten sonra, istibraya dikkat etmeyen bir kimse hemen abdest alırsa abdesti bozulur, çünkü idrar yollarında kalmış olan az miktarda idrar dışarı çıkar ve böylece abdest fesada uğrar. Biraz beklemek ve usûlüne göre istibra temizliğini yapmak lazımdır. Maalesef bu istibra işini namaz kılanların bir kısmı da bilmiyor.
Militan ve agresif dinsizler işi o kadar azıttılar ki, Müslümanların taharetlerine bile karışıyorlar.