Yaşlı taşralı kadınlar başlarını örtsün, tazeler açık gezsin
Gelsin Gelmesin
Gelmesin... Gelecekse bizim istediğimiz sulandırılmış bir İslâm gelsin.
Cihad mihad istemezler.
Şeriat ve fıkıh istemezler.
Tesettür istemezler.
Ehl-i Sünnet ve Cemaat istemezler.
İstedikleri Fazlurrahman Müslümanlığıdır.
Bu devirde hükmü kalkmış (!) ayetler...
Hadîslerin ayıklanması...
Fazlurrahman ilmihali.
Fazlurrahman tefsiri.
Fazlurrahman hadîs külliyatı.
Aman İslâm Haçlılara, Siyonistlere, Evangelistlere zarar vermesin.
Türkiye Müslümanları sekülerleştirilsin.
Aman Osmanlı İslâmlığına dönülmesin.
SOS SOS SOS... BOP BOP BOP...
Asıl İslâm gelmesin, Diyalog ve Hoşgörü İslâm'ı gelsin...
Gelmesin gelmesin gelmesin...
Gelsin gelsin gelsin...
İslâmî bir ideolojiye, İslâmî bir hümanizmaya evet.
Şeriat düzenine hayır.
Yaşlı taşralı kadınlar başlarını örtsün, tazeler açık gezsin.
Okullarda aldatmaca din derslerine evet, okullarda namaz kılınmasına hayır.
İmdat İslâm geliyor!..Öyle gelmesin, böyle gelsin...
BİZ EHL-İ SÜNNET
1. Yüce dinimizin hüküm ve bilgi kaynakları olarak Edille-i Erbaa'yı (Dört delili), yani Kur'ân'ı, Sünnet'i, icmâ-i ümmeti ve kıyas-ı fukahayı kabul ederiz.
2. Dini öğrenmekte, anlamakta ve uygulamakta Selef-i Sâlihîn hazeratına bağlıyız. (Selefîlere değil!)
3. Din eğitiminde, dinin doğru şekilde anlaşılmasında ve anlatılmasında Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolunda olan icazetli ulemâya ve fukahaya tabiyiz. Onları Resûl-i Kibriya (Salat ve selâm olsun O'na) efendimizin vekilleri, varisleri, halifeleri olarak görürüz ve kendilerine itaat ederiz.
4. Dini anlamak, bilmek, öğrenmek, uygulamak konusunda iyi bilenleri taklid ederiz; cahil veya yetersiz olanların kendi kafalarına göre hareket etmelerini doğru bulmayız.
5. Dinimizin hayata uygulanmasında fıkha ve dört doğru fıkıh mezhebine bağlıyız.
6. Bu dört hak mezhepten hangisine bağlı isek onu bütünüyle uygularız. (Bazı istisnaî zaruret halleri dışında...) Telfik-i mezahibi, yani mezheplerin hükümlerinin karışık şekilde uygulanmasını kabul etmeyiz.
7.Kur'ân-ı Azimüşşanı dinin ana kaynağı olarak kabul ederiz ama yeterli ilmi olmayanların onu kendi re'ylerine, hevalarına ve heveslerine göre yorumlamalarını ve ondan hüküm çıkartmalarını kabul etmeyiz. Böyle bir şeyi Kitabullaha yapılmış en büyük saygısızlık ve laubalilik olarak kabul ederiz.
8.Kur'ân'ın Sünnet ve sahih hadîsler olmadan doğru yorumlanacağını kabul etmeyiz.
9.Buharî'nin Sahih'ini, Allah'ın kitabından sonra kitapların en doğrusu olarak kabul ederiz.
10. Kütüb-i Sitte'nin geri kalan beş kitabını da din, fıkıh, hikmet kaynağı olarak kabul ederiz.
11. Kütüb-i Sitte dışındaki muteber hadîs kitaplarını da din kaynağı olarak kabul ederiz.
12. Dini anlamak, öğrenmek, uygulamak konusunda İslâm'ın Cadde-i Kübrasında yürürüz. Dar sokaklara, çıkmazlara, patikalara sapmayız.
13. Ümmet arasında ihtilâf ve tefrika çıktığında Sevad-ı Azam dairesi içinde oluruz. (Büyük karaltı, büyük topluluk)
14. İtikad konusunda temel prensibimiz "Allah'ın kemal sıfatlarla sıfatlı olduğu ve noksan sıfatlardan, insanlara benzer uzuvlara sahip olmaktan münezzeh olduğu"dur.
15. Allah'ın zaman, mekan, cihet, inmek, yükselmek gibi şeylerden münezzeh olduğuna, inanırız.
16. Dini; zamana, insanlara, toplumlara, medeniyetlere, kültürlere uydurmak ve ayarlamak için reform, değişiklik, yenilik yapılmasını asla kabul etmeyiz.
17. Gerçek din âlimlerinin, gerçek fukahanın, gerçek müfessirlerin, gerçek muhaddislerin İslâm medreselerinde yetişeceğini biliriz.
18. Gerçek ulemâ ve fukahanın mutlaka icazetli olması gerektiğini biliriz.
19.İslâm'ın ahlâk boyutu olduğunu iyi biliriz.
20. Çağların (karnların) en hayırlısının Asr-ı Saadet, ikinci olarak Tâbiîn, ondan sonra Tebe-i Tâbiîn olduğuna inanır ve kabul ederiz.
21. Peygamberimizin BÜTÜN Ashabının din konusunda, Kur'ân'ı ve Sünneti bildirmek, nakl etmek ve öğretmek konusunda âdil olduklarını, İslâm'a ve Ümmet'e hıyanet etmediklerine inanırız.
22. Hulefa-i Râşidîn'in insanların en hayırlıları olduğunu kabul ederiz ve onlardan hiçbirini kötülemeyiz.
23. Ashab arasındaki ihtilâfları ve savaşları ictihad meselesi olarak kabul eder ve ictihadında yanılmış olabilen Ashabı dışlamayız ve kötülemeyiz. Bu işin içyüzünü ve hallini Yüce Rabbimize havale ederiz.
24. Ehl-i Beyt efendilerimizi tutarız, severiz, onlara saygısızlık etmeyiz.
25. Allah'ın her asırda bu dini güçlendirmek ve tecdid etmek için mübarek bir müceddid yaratacağını, Peygamberimizin meşhur hadîsine dayanarak biliriz.
26. Ahir zamanda Ehl-i Beyt'ten Mehdi'nin çıkacağına, İsa aleyhisselâmın nüzul edeceğine inanırız.
27. Kıyamet'e kadar otuz küsur Deccal ve Kezzab çıkacağını biliriz.
28. Zamanındaki İmam'a (Din önderine) biat etmeden ölen kimsenin sanki cahiliyet ölümü ile öleceğini biliriz.
29. Salih veya fasık (fıskı ve bid'ati kendisini küfre götürmemek şartıyla) her imamın ardında namaz kılarız.
30. Ehl-i Tevhidi ve Ehl-i Kıbleyi tekfir etmeyiz.
31. Peygamberimizi en büyük ve en güzel örnek ve model olarak kabul ederiz.
32. Allah ile işlerimizde ihlâsı, yaratıkları ile olan muamelelerimizde adaleti esas kabul ederiz.
33. Bid'at fırkalarının, Ehl-i Sünnete ters düşen, aykırı olan, onunla uyuşmayan BÜTÜN inanç, görüş ve hükümlerinin yanlış olduğuna, bu konularda Ehl-i Sünnet'in doğru olduğuna inanırız.
DİLİMİZİ TUTALIM
SEVGİLİ kardeşim... Saldırganlığı bırak... Öfkeyle kalkan zararla oturur sözünü duymadın mı?.. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) "Öfkelenme!.. Gazaplanma!.." buyuruyor, duymadın mı?
Yüz milyonlarca Müslümanın baş tacı ettiği, yolundan gittiği İmam-ı Rabbanî hazretlerini İslâm dışı ve klinik vak'a olarak görüyorsun. Bir Müslüman nasıl böyle konuşabilir?
Bir kimse bir velinin veliliğini kabul etmezse ona nasipsiz denir. Bu nasipsizlik onu dinden çıkartmaz. Lâkin o veliye kafir derse dinden çıkar kendisi kâfir olur. O zatın veliliğini inkâr ettiği için değil, onun mü'min olduğunu inkâr ettiği için.
Hâtemü'l-evliya Muhyiddin Arabî hazretlerine de kâfir diyorsun. Bu söz de seni İslâm'dan çıkartır. Onun Şeyh-i Ekber olduğunu, veli olduğunu kabul etmemek seni kâfir yapmaz ama mü'min olmadığını iddia etmen, ona kâfir demen seni kâfir yapabilir. Niçin mutedil olamıyorsun, niçin adalete ve insafa riayet etmiyorsun?
Ben Vehhabîlerin yolundan gidiyorum, böyle düşünüyorum demek seni kurtarmaz. Vehhabîlik pek dar bir yoldur. Ehl-i Sünnet cadde-i kübrasının yanında patika gibi kalır.
Muhyiddin Arabî'yi tenkit edenler olmuştur ama ulemâ, fukaha, müfessirîn, muhaddisîn, eimme içinde onu övenler aklayanlar kat kat fazladır.
Şahıs ismi vermeden "Kur'ân-ı Kerîm'in bir ayetini inkâr eden kâfir olur" diyebiliriz. Çok doğru söylemiş oluruz. Lakin isim vererek kimseyi kuru kuruya suçlayamayız.
Elimizde hüccet, delil, şahit olsa bile belli bir kimsenin küfre saptığı, İslâm'dan çıktığı, mürted olduğu ancak ve ancak yetkili müftünün fetvası ve bu fetvayı tasdik eden yetkili kadının şerî hükmü ve i'lamı ile sabit olur.
Birtakım adamlar sellemehüsselâm ortaya çıkmışlar, "O müşrik, bu kâfirdir..." diyorlar, geçmiş asırlardaki İslâm büyüklerine en ağır hakaretleri yapıyorlar. Bu ne büyük bir rezalettir.
Muhyiddin Arabî, Mevlânâ Celalüddin Rumî, İbnArabî, Abdülkadir Geylanî, Ahmed Yesevî, Ahmed er-Rufaî, Hasan eş-Şâzelî, Şah Muhammed Bahaüddin Nakşbend, İmamı Rabbanî ve benzeri zatlar İslâm ulularıdır. Rableştirmemek ve putlaştırmamak şartıyla (ki hiçbir aklı başındaki Müslüman zaten böyle bir şey yapmaz) onları ne kadar sevsek, onlara ne kadar hürmet etsek azdır. Onlar Kur'ân'ın, Sünnetin,Şeriatın, Ümmetin en büyük hizmetkârlarıdır.
Onların velâyetini, hizmetini, büyüklüğünü idrak hususunda nasipsiz olanlar dillerini tutsunlar.
Şu iki dinî kuralı unutmasınlar:
1. Mü'mini tekfir edenin kendisi kâfir olur.
2. Bir insanın Müslüman olmadığına dair 99 emare olsa, mü'min ve müslim olduğuna dair bir emare olsa o bire bakılır.