Alevi çalıştayı ve mum ışığında namaz!
Peşin peşin yazayım da, hiç kimse “buluttan nem kapmaya” ya da “öküz altında buzağı aramaya” kalkmasın... Hemen herkesin bildiği gibi; “Öcalan ve PKK’nın, açılım sürecinin dışında tutulması” şartıyla; adına “Kürt açılımı” ya da “demokratik açılım” denilen süreci destekliyorum... Aynı şekilde; “Kürt açılımı”ndan önce başlatılan “Alevi açılımı”nı da destekliyorum... İstiyorum ki; bu ülkede artık “kırgınlık”lar, “küskünlük”ler ve “gerilim”e yol açan “kavga”lar son bulsun... Bunların yerine “huzur ve barış” hakim olsun... Ama, şuna da inanıyorum; bir tarafı yaparken, diğer tarafı yıkmayalım... Bir tarafa “barış” eli uzatırken, öteki tarafa “sıkılı yumruk” atmayalım... Eğer bir “çözüm” arıyorsak, “her iki taraf” için de “adil” olalım... “Kürtler ve Türkler” için de, “Sünniler ve Aleviler” için de!..
Bunu böylece belirttikten sonra, üçüncü oturumu, geçtiğimiz Çarşamba günü Ankara Rixos Otel’de yapılan “Alevi Çalıştayı”na gelmek istiyorum...
ALEVİ ÇALIŞTAYI VE CEMEVLERİ
Biliyorsunuz; Ankara Rixos Otel’deki “3. Alevi Çalıştayı”na, Alevilikle ilgili çalışma yapan, konuyu araştırıp sorun düzeyinde tartışan ilahiyatçılar ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nda çalışan ilahiyat kökenli bilim adamlarından oluşan 37 kişi katıldı ve görüşlerini açıkladı...
Herkes farklı görüşü dillendirmiş olsa da; “Alevilerin Diyanet’te temsili” konusunda “belirgin bir ayrışma” yaşandı...
Bu konuda; ilahiyatçılar üçe bölündü. Bir kısmı ilahiyatçı Alevilerin Diyanet’te temsil edilmesi gerektiğini savunurken, bir kısmı bunun için yasal düzenleme yapılması gerektiğini söyledi. Başını Diyanet’in çektiği bazı ilahiyatçılar ise Alevilerin Diyanet’te temsil edilmesinin mümkün olmadığını belirterek, “Diyanet İşleri Başkanlığı, tüm Türkiye’nin din ihtiyacını giderecek şekilde yapılanmıştır” dedi.
Tabiî, “cemevlerinin statüsü” konusunda da tartışmalar yaşandı... Bazı ilahiyatçılar; “Aleviler ne istiyorlarsa devletin onları karşılaması gerekir. Din derslerinde Aleviliğin okutulması, cemevlerinin tanınması gibi... Aleviler cemevlerini mabet olarak görüyorlarsa kabul edilmesi, cami gibi eşit davranılması gerekir” derlerken, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hamza Aktan gibi kimi ilahiyatçılar da; “Alevi vatandaşların özgürlükleri, alabilecekleri haklar, maddi ve kimlikleriyle alakalı hem ahlak hem itikat hem de ritüeller hakkında talep ettikleri konusunda Diyanet’in engel oluşturacak bir görüşü yoktur. Ancak cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi konusunda tereddütlerimiz var. ‘Müslümanım’ diyen bir kişinin ibadet yeri camidir. Eğer biz cemevlerini caminin alternatifi gibi görürsek, o zaman İslam dışında başka bir şeyin mi tartışması gündeme getiriliyor gibi endişe taşıyoruz” görüşünü dile getirdiler...
Uzun lâfın kısası;
Şimdilik bir sonuç alınamamış olsa da; 3. Alevi Çalıştayı’na başkanlık eden Devlet Bakanı Faruk Çelik’in de ifade ettiği gibi; Hükümet her türlü riski alarak, “sorunlara çözüm” arıyor!..
Malûm; “bir işe başlamak, bitirmenin yarısıdır” derler!..
CAMİLERİN ELEKTRİĞİ KESİLİNCE!
İşte, tam bu “çözüm arayışları” sırasında; “ajanslardan haber, okurlarımdan telefon yağmaya” başladı!..
Gerek “imam”larımız, gerek “cami derneği başkanı” olan okurlarım son derece dertliydiler.
Meselâ, Karabük’ten bir haber:
Karabük’te Adatepe Vatan Camii’nin, birikmiş 560 TL borcundan dolayı elektrikleri kesilince cemaat mum ışığında namaz kılmaya başlamış...
Cami Dernek Başkanı Ramazan Geçer, bugüne kadar hiç böyle bir olayla karşılaşmadıklarını söyleyerek, “Ben 60 yaşındayım ve şu ana kadar hiçbir caminin borcundan dolayı elektriklerinin kesildiğini görmedim. Maalesef 560 TL borç çıkararak camimizin elektriğini kestiler. Konuyla ilgili olarak müftülüğe gittim, ‘çaresi yok, mecbur ödeyeceksiniz’ dediler. Mum ışığında namaz kılıyoruz.
Bizimle birlikte 2 caminin daha borcundan dolayı elektriği kesilmiş... Ramazan boyunca ne yapacağız, bilmiyoruz. Muhtemelen mum ışığında namaz kılmaya devam edeceğiz. Kimse derdimize çare olmuyor” diyor...
YA ÖDEYİN, YA KESERİZ!
Ve Ankara/Keçiören’den bir telefon.
“Camimizin elektrikleri kesildi... Her ay gelen elektrik faturasına eski borçlar da eklenince altından kalkamaz olduk!..
Şu anda, 6,5 milyar borcumuz var!..
Ben, bir imam olarak kendi maaşımdan 650 milyon ödeyip, elektriği geçici olarak açtırdım... O da, Ramazan sonuna kadar!..
Ramazan sonunda, borcun tek kalemde ödenmesini istiyorlar... Yani takside bağlamıyorlar... Camimizin bir geliri yok... Dolayısıyla, 6,5 milyarlık borcu tek kalemde ödeme imkânımız yok... Büyük sıkıntı içindeyiz!..
Müftülük, ödeneklerinin olmadığını söylüyor, Diyanet ise sessiz!..
Şimdilik ezanımızı okuyor, namazımızı kılıyoruz ama, ya Ramazan’dan sonra?.. Galiba, ezanlar susacak ve bizler de, mum ışığında namaz kılmaya başlayacağız!..”
Bu “yakınma”ları dinlerken, Merhum Mehmed Akif’in İstiklâl Marşı’ndaki o beyti geldi aklıma;
“Bu ezanlar ki; şehadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli”
Şu hâle bakın;
“Ezan susmasın, bayrak inmesin” diye verilen bir İstiklal Savaşı’nın sonunda, “ezanların sustuğuna” tanık oluyoruz!..
Niçin?..
“Elektrik borcu” yüzünden!..
İşte bu “ruhsuzluk”larından dolayıdır ki, “özelleştirme”lerden hep gıcık kapmışımdır!..
Çünkü, “özelleştirme ihaleleri”ni alan “holding patronları”nda ne “ruh” vardır, ne “vicdan” ve ne de “manevi duyarlılık!”
Onlar, sadece “kazanacakları para”ya bakarlar!.. “Ezanlar susmuş, cemaat mum ışığında namaz kılmış” kimin umurunda?..
Oysa, biliyorum ki;
Camilerde alınan “abdest”in suyu da paralıdır... Ama, “belediyeler” ne yapar?.. Kullanılan suya “sembolik bir fiyat” koyarlar ve bu da hiç sıkıntı vermez!..
Ama, “elektrik şirketleri”nde böyle bir anlayış yok... Diyorlar ki; “Ya borcunu öde, ya da keserim elektriğini!”
Halbuki, onlar da “sembolik bir ücret” alabilir!.. Hatta; “malı-mülkü, kiralık dükkânı olmayan” camilerden, hiç para almazlar ve halkla bütünleşirler!..
Peki, onlar ne yapıyor?..
“Ev”lerde yanan elektriğe hangi tarifeyi uyguluyorlarsa, “cami”lerden de aynı parayı alıyorlar!..
Uzun lâfı kısası;
“Alevi çalıştayları” yapıp, “Alevilerin ve cemevlerinin sorunları”na çözüm arayan Hükümet ve Diyanet, “camilerin sorunları”na da el atmalı ve “camileri ışıksız, minareleri ezansız” bırakmayacak bir çözüm bulmalıdır!..
Hiç olmazsa, “hiçbir geliri olmayan camiler” konusunda bir an önce çözüm bulmalı ki, mabedlerimiz “elektriksiz” kalmasın!..
ŞİMDİ DE OKULLARIN ELEKTRİĞİ!
Sadece “camiler” değil, “okullar” da elektriksiz kalmasın... Çünkü, daha yeni öğrendim ki, İstanbul’da da “bazı okullar”ın elektriği kesilmiş, bazılarına da “uyarı” yapılmış!..
Evet, “borçlarından” dolayı!..
Meselâ; 17 bin TL borcu bulunan Celal Yardımcı İlköğretim Okulu’nun elektriği kesilmiş!..
Ata İlköğretim Okulu’nun 3 bin 200 TL, Fahriye Vandemir İlköğretim Okulu’nun bin 400 TL, Leman Ana İlköğretim Okulu’nun 8 bin TL, Yahya Kemal İlköğretim Okulu’nun 4 bin 500 TL, Nuriye Ak Anaokulu’nun 15 bin TL, Hasan Leyli İlköğretim Okulu’nun da 15 bin TL fatura borcu varmış ve kendilerine “Borcunuzu ödemezseniz, elektriğiniz kesilecek” uyarısı yapılmış!..
Biraz önce söyledim;
Özellikle de “gelirleri olmayan cami ve okullar”a biraz daha tolerans gösterilmeli, onlar için ya “sembolik bir ücret” tahakkuk ettirilmeli, ya da hiç ücret alınmamalıdır!..
Çünkü, her şey “para” demek değildir!..
Bu insanlar; öyle veya böyle “vergi” veriyorlar, üretime “katkı” sağlıyorlar... Ne olacak yani; “cami”lerden ve “okul”lardan da “elektrik, su, doğalgaz” parası alınmayıversin!..
Tabiî, “özel okullar” hariç!..
Öyle inanıyorum ki;
Hükümet, Diyanet ve MEB, bu seslere kulak verecek ve gereğini yapacaktır!..
Güzel haberlerini en kısa zamanda bekliyorum.
==================
Tükürdüğünüzü yalayın!
Ergenekon Silahlı Terör Örgütü ile ilgili 3. İddianame’nin ek klasörleri arasında “ilginç bir konuşma”ya yer veriliyor... “Danıştay cinayetinin sanıkları” iken, dâvâ birleştirilince “Ergenekon Terör Örgütü sanığı” olan Mehmet Demirtaş ve Oktay Yıldırım, kendi aralarında konuşurlarken birbirlerine demişler ki; “Bu bombaların bizim olduğu anlaşılırsa naneyi yeriz!”
Hangi “bomba”lar onlar?.. “Ümraniye’deki gecekondu”da elegeçirilen bombalar... Yani, 3 tanesi Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar!.. Kim onlar?.. Alparslan Arslan ve eylem arkadaşları!..
Bunlarla en ufak bir bağımız ve ilgimiz olmadığı halde; “Danıştay Cinayeti”ni işlediklerinde, bizim hedef gösterdiğimizi iddia etmişlerdi... Biz de, bu “alçakça ve şerefsizce ithamlar” üzerine demiştik ki; “Bu tükürüklerinizi bir gün yalayacaksınız!”
İşte o “yalama” zamanı geldi... “Danıştay cinayeti”nin Vakit’le hiçbir ilgisi olmadığı gibi, sözkonusu ekibin “Ergenekon tetikçileri” olduğu çıktı ortaya!..
Heyy “karteloz”lar, ne yapacaksınız şimdi?.. Yalayacak mısınız tükürüğünüzü?... Yalasanız bile; “iftardan sonra” yalayın!.. Öyle ya; “oruç tutmadığınız” belli olmasın!..