Gerçekler 'yok' saymakla, yok olmaz ki!
Şimdi anlatacağım olay “hikâye” veya “fıkra” değil... Hani, “acı ama gerçek” deriz ya, o türden bir olay... Olayın meydana geldiği yer de Samsun Ondokuz Mayıs üniversitesi... Efendim, Samsun OMü’de bir dekan, bir “doçent”e kafayı takar... Ne yapacak, ne edecek, doçentin ayağını kaydıracaktır... Fırsat kollar... Sonunda da, aradığı fırsatı yakalar... Elimde “isim, yer ve belge” var... Ancak mevzumuz bu olmadığı için çok fazla ayrıntıya girmiyorum... Yalnız, olayın Samsun OMü Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi Merkezi’nde meydana geldiğini ve belgelerin “mahkeme ve YöK dosyaları”nda belirtmekle yetineyim...
Uzatmayalım; bir firma tarafından Fizik Tedavi Merkezi’ne bir “kanepe” hediye edilir... Hani, “çek-yat” dediğimiz kanepelerden... Doçentimiz de, bu kanepeyi alır odasına koyar... Hani, gelen misafirlerin oturması için...
Dekan, doçente kafayı takmıştır ya, onun başını yiyecektir ya, derhal “doçent hakkında soruşturma” açtırır!..
Soruşturmanın sebebi şudur:
“Doçent, okula hediye edilen kanepeyi kendi evine götürmüş, yani gaspetmiştir!”
Doçent “hayır” der;
“Kanepe işte burada!”
Ne var ki, “soruşturma heyeti” teşekkül ettirilmiş, “kanepe”nin peşine düşülmüştür!..
Soruşturmacılar, doçentin odasına gelirler.
Doçent, “İşte aradığınız kanepe” der!..
Komik ama gerçek!.. Soruşturma heyeti, “odadaki kanepeyi görmez” ve zabıt tutar:
“Kanepe yerinde bulunamamıştır!!!”
Bu zabıt önce fakülte yönetimine, sonra üniversite yönetimine, en sonunda da mahkemeye ve YöK’e gider!..
Doçent, resmen ve alenen; “bağışlanan kanepeye el koymaktan” yargılanır!..
Hem de;
“Kanepe odada olduğu halde!”
Bereket ki, doçent tedbirini önceden almıştır.
Fizik Tedavi Merkezi asistanlarından üçünü çağırır, “noter” huzurunda “kanepenin üzerinde otururken fotoğraf” çektirir!..
Bu belge fotoğrafı da; önce “mahkeme”ye, sonra “YöK’e” sunar!..
Ve, “olması gereken” olur, doçent “beraat” eder!..
Hakkındaki soruşturma da düşer!..
Burada, benim en çok dikkatimi çeken husus, “soruşturma heyeti”nin takındığı “ideolojik tavır”dır!..
Düşünebiliyor musunuz;
Heyet, “doçentin odası”na geliyor, odadaki “kanepe”yi görüyor ama “ideolojik bağnazlık ve körlük”le “kanepe yok” diye tutanak tutuyor!..
Doçent itiraz edince de;
“Hani nerede, biz kanepe göremiyoruz!” diyorlar!..
MEDİNE BİRCAN OLAYI YOK SAYILABİLİR Mİ?
Türkiye’de de işler, maalesef böyle yürüyor.. Bazı “olay”lar var ki, adamların adeta gözüne sokuyorsunuz ama, adamlar hâlâ “Ne, öyle bir olay mı var?” havasında “burunlarının dikine” yürümeye devam ediyor!..
Hani “mahalle baskısı”ndan dem vuruyorlar ya, üniversitelerde “başörtüsü” serbest bırakılırsa, tıp fakültelerinden mezun olacak öğrencilerin “erkek hasta”lara bakmayacağını iddia ediyorlar ya, “belgeli örnek” veriyor ve diyorsunuz ki; “Sen hangi mahalle baskısından söz ediyorsun arkadaş?.. Başörtülü doktorların erkek hastaya bakmayacağı tamamen palavra ve vehim... Sen onları bırak da, Medine Bircan adlı çanakkale Gazisi’nin kızı olan 71 yaşındaki hanımın maruz kaldığı laikçi baskının hesabını ver!.. Sen muhayyel bir olaydan söz ediyorsun, ama bu ülkede Medine Bircan vak’ası diye bir vak’a yaşandı!..
Medine Bircan ki;
Tedavi gördüğü çapa Tıp Fakültesi’nde; türbanlı da değil, sırf başörtülü olduğu için, yattığı odadan diğer odaya nakledilmedi!..
Değil insanlığa, hayvanlığa bile sığmayacak böyle bir muameleye maruz kalan Medine Bircan’ın oğlu, gitti, annesinin başörtülü fotoğrafının üzerine fotoşopla peruk taktırdı da, bir başka odaya naklini öyle yaptırabildi!..”
İşte bu “vahim olay”ı anlatıyor ve “bırak mahalle baskısını, sen şu laikçi terörü izah et bana!” diyorsun, adam da tık yok!..
Adam pişkin, adam kösele suratlı!.
“Medine Bircan da kim?!?”
Böyle bir geri zekalıya, böyle bir aptala, böyle bir dangalak ve dunkofa ne diyebilir, böyle bir zırcahil ile hangi ciddi bir meseleyi tartışabilirsin ki?..
APTALLIK PARAYLA DEĞİL YA!
Adam, “gerçek”lerin hepsine “beyninin kepenkleri”ni kapatmış!.. Tek bildiği, kendi doğruları!!!..
Senin yaşadıklarını bilmiyor ki, senin hissettiklerini hissetsin!.
Onunla aynı ülkede yaşıyorsun ama, o “ayrı dünyaların insanı!”
Alın işte... Mersin Tarsus’ta meydana gelen olayın, “kısa etek”le hiçbir ilgisinin olmadığı, yakalanan sanığın da “psikolojik problemleri olan biri” olduğu ortaya çıktı ama, adam, hâlâ “bıraktığımız yerde otlamaya” devam ediyor!..
Kafası “ilk gün”de donmuş, kalmış!..
Hâlâ aynı nakarat;
“İnanç gereği örtünmeyi anayasaya yerleştirirseniz, olacağı budur!.. Bugün mini eteklilere kezzap atan fanatikler, yarın daha başka işler yaparlar!”
Sen, istediğin kadar, bu olayın “türban”la veya “etek”le ilgisinin olmadığını söyle!..
O, hâlâ ilk noktada!..
Bu, neye benziyor biliyor musunuz?..
Bu, “hadımım” diyen bir adama, ısrarla “kaç çocuğun var?” diye sormaya benziyor!..
Eblehlik, aptallık parayla değil ya!.
KARTEL, HANGİ DEMOKRASİDEN YANA?
Meselâ, şu kartel gazeteleri!.. Başbakan Tayyip Erdoğan, geçenlerde medyayı eleştirip, “Ne yazarlarsa yazsınlar, ne resmederlerse etsinler, halkımız her şeyi gayet iyi biliyor. ‘Bizi çarşafa sokacaklar’ diyorlar. Ya insaf...
Affedersiniz, gazetelerinin baş köşelerinde bu toplumun ahlak değerleriyle tamamen ters düşen çırılçıplak kadın resimlerini siz basıyorsunuz. Basıyorlar mı? Basıyorlar. Affedersiniz, ilavelerinizde her şey tamamıyla ortada. Bugüne kadar ne yapıldı, hangi müdahale yapıldı, yasama ve yürütme olarak?”
Dedi ya; beyefendiler bundan rahatsız olmuşlar... Dünkü “savunma” yazılarında, “biz özgürlükçüyüz” diyorlardı.
“Biz, hep demokrasiyi, özgürlükleri ve insan haklarını savunduk!”
Okudum, okudum da; “hadi ordan” dedim kendi kendime...
“Hadi ordan lan... Demokasi kim, siz kimsiniz?.. özgürlük kim, siz kimsiniz?..”
28 Şubat sürecinde “askerden brifing” alan ve askeri ayakta alkışlayan siz değil miydiniz?.. O brifingin “tarihi derecede önemli” olduğunu, “ordunun, tehdit konseptini değiştirdiğini” yazan siz değil miydiniz?..
“özgürlükçü”ymüşler!..
“Demokrasiden yana”ymışlar!..
Hadi ordan!.
“Bir Tüccar General”in emir ve talimatıyla, “kendi yazarlarınızı bile andıçlayan” siz değil miydiniz?..
Söyleyin Allah aşkına;
M.Ali Birand’ın işine son veren kimdi?..
Cengiz çandar’ı kovan kimdi?..
Yine “Bir Tüccar General”in emriyle Akit ve Milli Gazete’yi “PKK ile işbirliği yapmak”la itham etme alçaklığı ve şerefsizliğine imza atan kimdi?..
Hadi, hepsi bir yana da;
Tamamen “milletin inanç ve değerlerini yok etmeye” yönelik 28 Şubat kararlarını “Topyekun Savaş” manşeti ile duyuran kimdi?..
Kime karşıydı o savaş?.. “İrtica” adı altında “İslâm”a açılan bir savaş değil miydi?..
Daha sayalım mı?..
“Tesettür faciası” başlığı niçin atıldı ve demokrasinin neresinde?.. “Mini etekli kızı diri diri yaktılar” palavrası, hangi özgürlüğe hizmet içindi?..
“411 el kaosa kalktı” sürmanşetleri!..
“çoğunluğun zorbalığı” zırvaları!..
“Kısa etekli kıza kezzap” uydurmaları hangi “demokrasi”ye, hangi “özgürlüğe” hizmet eder?..
öNCE KAOS YAZ, SONRA KAOS çIKAR!
Bunlar özgürlük, demokrasi ve insan haklarına değil, “kaos”a hizmet eder, “cuntacı”ların ekmeğine yağ sürer!..
Evet, “kaos”a hizmet eder!..
Bir adama kırk defa “deli” demek, sonunda adamı “dam”a çıkartmak, en sonunda da “damda deli var” deyip, aşağıdan “deli taşlamak” gibi bir şeydir bu!..
Sizin yaptığınız işte budur!..
“Kaos” diye diye “kaos” çıkartacaksınız, sonra da, “Yaa, biz demiştik” diyeceksiniz!..
Evet, evet;
Sırf “kaos çıksın” diye uğraşıyorsunuz!..
Kaos çıksın ki, siz haklı çıkasınız!..
Ama, hayır!..
“Bremen Mızıkacıları” gibi, hep bir ağızdan da höykürseniz, kaos-maos çıkmayacak!..
çünkü, maskeniz düştü, gerçek çehreniz göründü!..
Bakın, açık söyleyeyim size;
“Mahalle baskısı” başlıklarınız, sadece ve sadece bir “maske”dir!.. O maskenin altında “medya baskısı” vardır!.. Ve siz, “medya baskısı”nı gözlerden gizlemek için, “mahalle baskısı” diye höykürüyorsunuz!..
Ama, millet yemiyor!..
Millet, gördü artık; insanların “inanç ve değer”lerini “yok” saydığınızı!.. İnsanların gördükleri “zulüm”leri ve çektikleri “acı”ları “görmezden geldiğinizi” gördü...
Evet, sizler “millete dair” ne varsa “yok” sayıyor, görmezden geliyorsunuz!..
Tıpkı, “doçentin kellesini koparmaya” kararlı Samsun’daki “dekan” gibi!..
Ama, onlar başaramadı!..
Siz de başaramayacaksınız ey kartel!..
-----------
Aydın(!)ların hafıza problemi!
Türkiye'de; "toplum"un değil de, "aydın" geçinenlerin bir "hafıza" problemi olsa gerek...
Nice "genç" vardır ki, hafızaları "70 yaşında"dır!..
Nice yaşlılar da vardır ki, hafızaları 18 yaşındadır!..
Ama, "aydın" geçinenlerin hafızaları, sanki "bir haftalık"tır!
Hadi bilemedin, "bir aylık"tır... Türkiye'de çok az sayıda insan "6 aylık" veya "bir yıllık hafıza"ya sahiptir!..
Böyle olduğu içindir ki; söylenen nice "Baba Yalan"lar gerçek sanılır!.. Meselâ, "yaşlı bir fötr şapkalı"nın, "ben affettim" demesi, "Baba bir Yalan"dır ama herkes "doğru" zanneder!..
Tıpkı, kartel gazetelerinin de "özgürlükçü ve demokrat" olduklarını söylemeleri gibi!..
çoğu insanın hafızası "bir haftadan ötesi"ni hatırlayamadığı için; "brifing"leri, "andıç"ları ve "yargısız infaz"ları hatırlayan olmaz!..
Dilerim, yediği "darbe"ler yüzünden beyni sersemleyen milletin hafızası bir an önce yerine gelir de; "Baba" geçinenlerin "duba" olduğunu farkeder!..