Apo’nun ‘parazit’ açılımı...
Hayrolsun inşallah. Hükümet bir açılım yaptı pir yaptı. Anında içeriden ve dışarıdan bütün eller imdada kalktı. Açıklık bir iken çiftleşti. Zaten açılım konusunda da her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Hükümete göre demokratik açılım. Başkalarına göre Kürt açılımı ve kimilerine göre ise PKK'ya silah bıraktırmak için düşünülmüş bir PKK açılımı. Abdullah Öcalan da bu açılıma katkı sunmak için 'hariçten' devreye girdi ve gazeller okumaya başladı. Kimileri ve birileri 'PKK veya yandaşları muhatap alınsın, muhatapsız süreç olmaz' derken sonunda Apo'nun 'megaloman' denilen tarzdaki katkılarıyla uyandılar! Sürecin hararetli savunucularından Cengiz Çandar'a bile 'bu kadar da olmaz ki' dedirtti. Adam hiçbir şey istemiyor ama esasında her şey istiyor. Taha Akyol gibi tarafsız yazarların da ifade ettiği gibi Bütün hesaplarını birleşim üzerine değil ayrışım üzerine kurmuş. Ağzından birlik sözleri dökülürken kalbi ayrılığı terennüm ediyor. Adamın kimyası bu. 'Ben Barzani gibi federasyon istemiyorum' diyor ama federasyon tarifini aşan isteklerde bulunuyor. Parlamento, yerinden yönetim, ayrı dil eğitimi, PKK'nin gayri nizami güç olmaktan çıkıp nizami bir güç haline getirecek formüller serdediyor. 'Devlet istemiyorum' derken 'yan cebime koyun' manasında şeyler söylüyor. Bayrağın renkleri de tamam olduğuna göre devlet olmak için geride sadece para (darb-ı sikke) basmak kalıyor. Onun dışında adamın söylemediği hiçbir şey yok. Yunan tanrıları ve veya Vezüv yanardağı gibi taleplerini yerine getirmeyenler için de felaketler öngörüyor. Adeta Vezüv gibi lavlar saçıyor. Sözgelimi, zımni olarak isteklerinin tutulmaması halinde AKP'nin biteceğini ve MHP ve CHP gibi partilerin tarihe karışacaklarını söylüyor. Tutarsızlıklar paçadan akıyor. Sözgelimi, daha önce akil adam ve referans isim olarak zikrettiği İlter Türkmen gibiler suret-i kat'iyede kendisine katılmıyorlar. Bir çözüm sürecinde Apo'nun bypass edilmesi gerektiğini savunuyorlar. Kimileri 'muhatapsız olamaz' diyerekten zımni olarak Apo'yu adres gösterirken İlter Türkmen ise farklı konuşuyor ve Türkiye'nin bu açılımı tek başına yürütmesi ve çözümü tek başına belirlemesi ve uygulaması gerektiğini söylüyor. Eh Apo ona akil adam dediyse sonucuna katlanmalı ve hakemliğine razı ise Kürtlerin hürmetine devreden çıkmalı, aradan çekilmeli. Yoksa o kendi derdinde mi?
Abdullah Gül ve Fethullah Gülen'e de göndermelerde bulundu lakin Gül de 'İmralı'daki adamı muhatap almıyoruz' dedi. Fethullah Gülen konusunda da Murat Karayılan farklı değerlendirmelerde bulunuyor, Zafer edasıyla şartları dikte ettiren sadece Apo değil onunla paralel bir takım siyasi teşekküller de aynısını yapıyor. Devlete karşı kalkışmanın başlangıç noktası olan Eruh'ta nihai jübileyi yapıyor ve zaferlerini kutluyor gibiler. Gibisi bile fazla. Abdullah Öcalan 'devlet çözüm değil, sorun' derken ve 'Barzani değilim' derken ondan daha büyüğünü istiyor. Onu Kürtler nezdinde kendisinin bir rakibi olarak görüyor olmalı. Belki de karizmatik görüntüsü sinirlerine dokunuyor olabilir. Abdullah Öcalan ve yandaşları sadece kişileri değil aynı zamanda kavramları da istismar ediyorlar. Onların demokratik vurgusu aslında demokrasinin ayrılıkçılık namına işletilmesi ve istismarından başka bir şey değil. Hazreti Ali'nin deyimiyle batıla alet edilen doğru bir söz. Milli kimlik demokrasisini savunuyorlar. Eşitliği fertler bazında değil millet bazında savunuyorlar. Milli kimlik üzerinden demokrasi uygulaması istiyorlar ve bunun açık anlamı herkesin de yazdığı gibi kendi kaderini tayin hakkıdır. Abdullah Öcalan'ın satır aralarında bunları okuduktan sonra satır başlarını da 'devlet dilerse bayrağını da kullanabilir ve Türkçe eğitim de verebilir ve okullar da açabilir' diyerekten lütuflarını sıralıyor. Bir dönemler Marksizmle iç içe geçmiş bir kafadan başkasını beklemek aldanmak olur.
Adam bütün denklemi yabancılaşma üzerine kurmuş. Dolayısıyla ona Türkiye'nin başlattığı demokratik açılım veya Kürt açılımı gibi açılımlar vız geliyor. Kulağının bir tarafından giriyor diğer tarafından çıkıyor. Panzehirinin İslam olduğunu biliyor. Abdullah Öcalan'ın kanlı kalkışması veya isyanı tarih içinde İslamı referans almayan ilk Kürt ayaklanmasıdır. Zira Marksizmi referans almakta idi. Şimdi ise ideolojik maskeleri kalmadığından dolayı diğer Marksistler gibi sekülerlikleriyle övünür oldular. Kürtlerin bölgede laik güç olduğunu söylüyorlar ve Türkiye'nin bu yumuşak karnına hitap ediyorlar. Marksistlikleri gitse de geride tortuları kalmıştır bu da şuubiyye/ırka dayalı ayrımcılık tortusudur. Türkiye feodalizmle mücadele diyerekten aslında Apo ve PKK'nın önünü açmıştır. Apo da devamını getirmiş Kürtleri hem tarihlerine ve tarihte oluşmuş İslami kimliklerine ve hem de bunun üzerinden Türklere yabancılaştırmıştır. Buna mukabil, Osmanlı'dan beri Türklerin Kürt meselesinde iki yanlışı olmuştur. Fransız Devrimlerinin getirdiği rüzgarla ve baskıyla kendisine has adem-i merkeziyetçi yapıdan daha merkezi bir yapıya geçmiştir. Yani devran değişmiş ve bu da ortak yaşamı belirleyen eski sistemi aşındırmıştır. Fransız Devrimi sadece modern merkeziyetçi anlayışı getirmemiş aynı zamanda imparatorlukların çözücüsü olan milliyetçilik ve milli devletler anlayışını da başımıza sarmıştır. İkinci yanlış ise yine aynı dalgaların etkileri sonucu Türklerin de İslam'a yabancılaşmalarıdır. Tarihi seyir içinde sorun bu iki noktada düğümlenmektedir. Lakin Bediüzzaman gibilerinin de dediği gibi, bu mesele yabancılaşmanın gölgesinde adem-i merkeziyetçi anlayışlarla çözülmez. Bediüzzaman bundan ve Batı kaynaklı olduğundan dolayı Prens Sabahattin'in adem-i merkeziyetçi formüllerine iltifat ve itibar etmemiştir. Adem-i merkeziyetçi yapı şayet olacaksa bir mutabakat içinde, kendi gök kubbemiz altında ve ortak bir kimyanın ürünü olmalıdır. Yani Batı kaynaklı olmamalı. Yabancılaşma üzerine kurulu bir ayrışma er geç kopmayı getirecektir. Kopmak ise bu coğrafyanın imkansızları arasındadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.