Sonu 'Erke Dönergeç'e benzemesin de...
Benim güzel kardeşim Tuncay özkan yine yapmış yapacağını... ‘Abdullah öcalan Türkiye’deki barışı ve kardeşliği yüceltmek için kullanılamazsa, onun bugün Kürt açılımını ve yaklaşımını Türkiye değerlendiremezse çok yazık eder’ demiş.
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin çelik’e de ‘lan’lı ‘lun’lu laflarla giydirmiş.
Ben izlemedim.
İzlemiyorum da...
Hayır, sinirlerim bozulduğu için değil.
üzülüyorum.
Ara sıra televizyonu zaplarken tesadüf ediyorum... Bakıyorum, Tuncay özkan kardeşim, dünyanın ve tabii Türkiye’nin gerçeklerinden habersiz emekli memur takımını toplamış, ülkenin gidişatı hakkında ‘geyik’ çeviriyor.
Hemen değiştiriyorum kanalı...
Bir-iki kez Cumhuriyet mitinglerinde izlemiştim. Birinde konuşturmamış, hatta (yanlış hatırlamıyorsam) tartaklayarak kürsüden indirmişlerdi.
Bir de, yarı resmi siyasetçi havalarında çıktığı yurt gezisinde, halka nutuk atarken görmüştüm.
Ki, pek öfkeli ve sertti... Hükümete, muhalefete, Deniz Baykal’a (evet, Deniz Baykal’a), Amerika’ya, Avrupa’ya, güneye, kuzeye verip veriştiriyordu.
Deniz Baykal bu işi bilmiyormuş. Partiyi iyi yönetemiyormuş. İlk kurultayda gençlere yer açmazsa, kendisi CHP’ye alternatif sol bir parti kurmak zorunda kalacakmış...
Şunu demek istiyor Tuncay özkan:
Ey Deniz Baykal, ilk kurultayda beni gör. Parti Meclisi’nde görev alayım. Milletvekili olayım. Hatta genel başkan yardımcılığına getirileyim. Bu öfke ve ‘elini taşın altına koyma kararlılığı’ bende olduğu sürece, bakarsınız bir gün genel başkan seçilir, CHP’yi iktidara taşırım.
Elbette böyle düşündüğü için kınamıyorum onu.
Her siyasetçinin gönlünde yatan aslan budur.
Doğaldır.
Hele bu, Tuncay özkan gibi, henüz ‘aday adayı’ aşamasında, gereğinden fazla heveskar bir siyasetçiyse...
Bence de Deniz Baykal gençlere kontenjan ayırmalı, Tuncay özkan gibilere şansını deneme imkanı vermeli.
Fakat Türkiye, ‘Kanal Türk’ stüdyolarında görünen ve özellikle de emekli memur takımının bize ‘yedirmeye’ çalıştıkları türden bir ülke değil.
Farklı bir ülke...
Tuncay özkan’ın, ‘Abdullah öcalan Türkiye’deki barışı ve kardeşliği yüceltmek için kullanılabilir’ önerisini beğendim; ‘ezber bozan’ bir yaklaşımı mündemiç olduğu için de destekliyorum.
Fakat, diğer temel çatışma noktalarıyla ilgili olarak bize ne söylüyor Tuncay özkan?
Mesela, giderek sorunsallaşan ve kendini ‘dinselleştiren’, dinselleştirdikçe de ‘kutsal alanlar’ oluşturan, ‘öteki’nin yokluğu üzerinde bir iktidar arayışına yönelen ‘laiklik’ konusunda ne düşünüyor?
Bu sorunu ‘Allahsızlar, kitapsızlar, ayıptır ulan ayıp...’ sözleriyle mi aşacak?
Bu kadar iç ve dış borç yükünün, bunca işsizliğin üstesinden ‘vatan millet sakarya edebiyatı’yla mı gelecek?
İnsanları hangi gelecek telakkisiyle motive edecek?
Elinde ‘çiğ Kemalizm’den başka sunacağı ne var?
İstiyorum da bir taraftan... Bu ‘öfkeli’ kardeşimin sandıkla sınanmasını ve kendini gerçekleştirmesini çok istiyorum.
Bir taraftan da korkuyorum.
İnşaallah CHP’de kendine bir yer bulur. Olmadı, partisini kurar, Mine Kırıkkanat hemşiremizle birlikte Türkiye’yi geleceğin aydınlık günlerine taşır.
Fakat, sonunun ‘Erke Dönergeç’e benzemesinden korkuyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.