Yorgunu, yokuşa sürmeyelim...
Açılım mevsiminde gibiyiz. Şimdi de Ermeni açılımı gündemde. Dış konjonktürün hissedilir bir ağırlığı var. Bu konuda da iki ayrı bakış açısı kamuoyunu etkiliyor.
Başını CHP ve MHP'nin çektiği çevre, bu durumu "dışarının dayatması" olarak yorumluyor. Yetmiyor, hükümeti "başkaları"nın taşeronu olmakla, hatta ihanetle suçluyor. Türkiye'de Tanzimat'tan beri dışarının tesiri var. Sanki Türkiye çok partili hayata güle oynaya, kendi iradesiyle geçti. NATO'ya üye olmak istedik, resmen dayattılar. "O zaman siz de demokratikleşmeye başlayın, çok partili hayata geçin." dediler. Uzağa gitmeye gerek yok. Amerika, PKK lideri Öcalan'ı yakalayıp bize teslim etti. "Ediyoruz ama asmayacaksınız." dediler. MHP, meydanlarda ip salladı, "asacağız" dedi. Sayın Bahçeli, başbakan yardımcısı oldu. Öcalan'ın idam kararı, hükümet tarafından bir türlü Meclis'e getirilmedi. Başbakanlıkta tutuldu. Sonra da idam cezası kalktı. Sayın Bahçeli de hükümetten ayrılmadı. Güç dengesinin olmadığı yerde, kabadayılık yaparsanız, netice alamayacağınız gibi onurunuzu da zedelersiniz.
Kürt açılımında da, Ermeni açılımında da elbette dış tesirler var. Bu iki mesele, öncelikle bizim meselemizdir. Amerika Irak'a saplandı ise, Avrupa Birliği, üyelik için bu meselelerin çözümünden yana ise, ben problemimi çözmeyecek miyim? Tarihte örnekleri yok mu? Bugün bizim için de böyle bir durum var. Bölgesinde güçlenen, içeride ciddi bir demokratikleşme hamlesi yapan, bunun için devlet bünyesindeki kirli yapıların üzerine üzerine giden bir Türkiye var.
Kızan kızsın, AK Parti de, bugün temel problemleri çözebilecek tek parti. AK Parti dışında, bütün Türkiye'nin partisi bir parti yok. CHP ve MHP, Doğu'da ve Güneydoğu'da yüzde 5'leri geçemiyor. DTP sadece Doğu ve Güneydoğu'da var. Üstelik ilk defa Çankaya'da iktidar ile kavga etmeyen bir Cumhurbaşkanı bulunuyor. Öyle olduğu için de devlet artık ortak aklı devreye sokabiliyor. Silahlı Kuvvetler adına eski alışkanlıklar devam ettirilerek demeçler verilse de, Milli Güvenlik Kurulu, süreci destekliyor. Yani dış konjonktür gibi iç konjonktür de müsait. Bölge halkı umudunu koruyor. Daha önce AK Parti'ye tavır koyan sivil toplum kuruluşları bile sürece destek veriyor.
Açık söyleyeyim. Yeni bir durum var. Buradan geriye dönüş olamaz. AK Parti başarısız olursa, ufuktaki iktidar, CHP-MHP koalisyonudur. Ama başarılı olursa, Türkiye bu sorunu çözer ve demokratikleşme yolunda yepyeni ufuklara açılırsa CHP'nin de, MHP'nin de, DTP'nin de işi çok zor. Türkiye yeni zeminde, yeni siyaset anlayışlarına, yeni siyasî oluşumlara sahne olacaktır. Türkiye'de zihniyetler değişecektir, ezberler bozulacaktır. Yargı, bürokrasi, üniversiteler, medya, iş dünyası her yerde demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, insan hakları ve özgürlüklerin damgası görülecektir.
Bu açılım işi büyük iş. Yeter ki samimi insanlar dikkatli olsunlar. Bu sürecin tılsımlı kelimeleri var: Sabır, teenni, ikna, usul ve üslup... Eğer süreç, kamuoyunun büyük çoğunluğu dikkate alınarak, psikolojik harp vasıtalarını susturmaya yönelik tedbirlerle, kademe kademe, sindire sindire götürülemezse, hiç beklenmedik yerde ip kopuverir. Bildik Ergenekon numaraları, şehit cenazelerinde yeniden sahnelenmeye başlandığına göre "aman dikkat" demeyelim de ne diyelim? Heyecanlanıp acele edenler var. Acele eden trafiği karıştırır. Meseleyi; pazarlığa, hava atmaya dönüştürmeye, olmayacak önerilerle bulandırmaya çalışanlar var. Dilini tutamayanlar var.
Hükümet de dikkatli olmalı. Sayın Başbakan, "İçişleri bakanımız pazartesi açıklama yapacak" deyince ne anlıyorsunuz? Ayrıntılara girilecek... Ama Sayın Atalay'ın konuşmalarında hiç ayrıntı yok. Kamuoyu niye beklentiye sokulup, "dağ fare doğurdu" dedirtiliyor? Ne güzel, konu, Meclis açılınca o çatının altında detaylandırılacak. Doğrusu da bu.
Türkiye bu Kürt sorunundan yorgun düşmüştür. Yorgunu, yokuşa sürmeyelim...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.