Kur’ân ve Sünnet Ahlâkı
Kur'ân baştan başa edebtir... Kur'ân âdab-ı muaşerettir (görgüdür)... Kur'ân hikmettir... Kur'ân ahlâk ve fazilet kaynağıdır. Hazreti Âişe radıyallahu anha annemize sormuşlar: "Bize Peygamber Efendimizi (Salat ve selâm olsun O'na) anlat." Şu cevabı vermiş: "Onun ahlâkı bütünüyle Kur'ân'dı..."
Peygamberimizin Sünneti baştan başa ahlâk, fazilet, hikmet, edeb, nezaket, hilmdir.
İslâm en yüksek ahlâk ve karakteri bildirir, öğretir.
İslâm ahlâkının temel prensiplerinden birkaçını saymama müsaade buyurunuz:
1. Elinle ve dilinle kimseye kötülük etmeyeceksin, kimseyi üzmeyeceksin.
2. Hasseten, gıybet etmeyeceksin. Gıybet, din kardeşinde gerçekten olan bir kusuru söylemek ve yazmaktır. O, bunu duyarsa üzülür... Bir kardeşimizin gıyabında (o yok iken) onu sıska, şişko, dazlak, dişlek gibi sıfatlarla tavsif etmek gibi. Terâtibü'l-İdariyye kitabında okuduğum bir paragrafı zikr edeyim: Efendimiz zamanında Medine'ye iki Bizanslı doktor gelmiş. Bir müddet kalıp mesleklerini icra ettikten sonra gitmişler. Onlar gittikten sonra Resululluh efendimiz:Gıybet olmayacağını bilseydim, hangisinin doktorluk bakımından üstün olduğunu söylerdim buyurmuşlar.
3. Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapmayacaksın.
4. Büyüklere hürmet edeceksin, küçüklere merhamet ve şefkat ile davranacaksın.
5. Komşularınla, sanki onlar yakın akraban imiş gibi ilgileneceksin, onlara iyilik yapacaksın, onları üzmeyeceksin, onlara eza vermeyeceksin, onları koruyup gözeteceksin. Peygamberimiz "Kardeşim Cebrail aleyhisselam bana komşular konusunda o kadar nasihat etti ki, neredeyse onların birbirine varis olacaklarını sandım..." buyurmuşlardır. Komşusunu üzenin, komşusuna eziyet edenin vay haline!
6. Akrabalarını gözeteceksin, onlara (imkanların nispetinde) iyilik yapacaksın.
7. Ehlî (evcil) ve vahşî hayvanlara, bitkilere, ağaçlara, çevreye zulm etmeyeceksin, onları koruyacaksın.
8. Kötülüğü iyilikle savacak, uzaklaştıracaksın.
9.Kimsenin canına, malına, ırz ve namusuna, haysiyet ve şerefine el ve dil uzatmayacaksın.
10. Tecessüs etmeyeceksin, yani insanların gizli hallerini araştırıp onları rezil etmeye çalışmayacaksın. Resulullah efendimiz, "Allahü Teâlâ, bir din kardeşini onda olan bir kusur ve ayıp ile ayıplayan kimsenin canını, o ayıbı ona vermeden almaz" buyurmuştur.
11. Cimri olmayacaksın, cömert olacaksın. Sende paylaşma ahlâkı olacak.Allah'ın sana verdiği nimetlerin ve gelirin bir kısmını başkalarına vereceksin.
12. Komşun aç gecelerken, sen tok sabahlamayacaksın.
13. Dertlilerin dertlerini gidermeye, paylaşmaya yatkın olacaksın.
14. Başkalarının eşlerine, kızlarına, analarına kötü gözle bakmayacaksın.
15. Güler yüzlü olacaksın.Resûl-i Kibriya efendimiz "Kardeşine tebessüm etmen de bir sadakadır" buyurmuşlardır.
16. Peygamberimiz "iki günü birbirine eşit olarak geçen kişi zarardadır" buyurmuşlardır. Her yeni gününün bir öncekinden ilim, irfan, ibadet, ahlâk, cömertlik, hikmet, hayır, hasenat, her türlü iyilik bakımından, bir önceki günden ileride olması için çalışacaksın.
17. Yeryüzünde, toplum içinde emr-i mâruf ve nehy-i münker yapacaksın. (Derecen ve rütben müsait ise doğrudan doğruya, değilse yapanları destekleyerek.)
18. İnsanlara yalan söylemeyeceksin, (Savaş hilesi dışında) insanları aldatmayacaksın.
19. Savaş hukukunu ve etiğini çiğnemeyeceksin.
20. Düşmanların bile senin güvenli (emîn) bir kimse olduğunu kabul edecek, sendeki yüksek ahlâkı ve faziletleri teslim edecek.
21. Haram yemeyeceksin.
22. Rüşvet alıp vermeyeceksin.
23. Meşru olmayan (Şeriata uygun olmayan) yollar ve vasıtalarla ticaret yapmayacak, para kazanmayacaksın.
24. Lükse, sefahate, aşırı tüketime, saçıp savurmaya (israfa), gurura, kibre kapılmayacaksın. Kanaatli bir hayat süreceksin.
25. Emanete hıyanet etmeyeceksin...Ehil olmadığın emanet sana teklif edilirse kabul etmeyeceksin.
26. Hubb-i riyâset (başkanlık hırsı) sahibi olmayacaksın. Riyasete tâlip olmayacaksın. Matlu (istenen)olursan, ehil değilsen kabul etmeyeceksin.
27. Şöhretin âfet olduğunu bileceksin, ün kazanmak için her haltı yemeyeceksin.
28. Din kardeşlerinin ve insanların meleği olacaksın, kurdu olmayacaksın.
29-. Parayı, malı, zenginliği put haline getirmeyeceksin. Parayı amaç değil, araç olarak göreceksin.
30. Çocuklarını başı boş bırakmayacaksın, onların iyi insan, iyi Müslüman, iyi vatandaş olmaları için çalışacaksın.
31. Başta insanlar olmak üzere bütün yaratıklara ve çevrene adaletle, insafla, hikmetle muamele edeceksin. Her hâl ü kârda zulm etmeyeceksin.
Otuz bir madde ile yetiniyorum. Bu saydıklarımın dinî delilleri vardır.Biz Müslümanlar bunları hayatımıza ve hayata uygulasak yurdumuz başka bir yurt, dünya başka bir dünya olur.
Hidayete eren, Müslüman olan yabancıların kıssalarını okuyorum ve onların en çok Müslümanlardaki güzel ahlâktan, misafirperverlikten, ikram etmeyi sevmelerinden etkilendiğini görüyorum.
Müslüman iyi insan demektir. İnanç bakımından iyi, aksiyon (amel) bakımından iyi, ahlâk bakımından iyi...Her şeyiyle iyi.
Abusü'l-vech (asık suratlı), kaba, kırıcı, ağzı bozuk, zalim, insafsız, terbiyesiz, görgüsüz, merhametsiz, şefkatsiz, rikkatsiz kimseler Müslüman olabilir ama asla iyi Müslüman olamaz.
Neşrî Tarihinde okumuştum: Sultan Murad Hüdâvendigâr'ın ordusu Edirne'yi feth etmiş. Civardaki köylüler korkuyla ormanlara, yüksek yerlere kaçmışlar. Birkaç gün sonra korka korka, sine sine köylerine, bağlarına bakmaya gelenler bir de ne görsünler: Müslüman mücahidler bağlardan üzüm salkımları koparmışlar, ücretini çaputlara sarıp bağlamışlar.
Bir de bugünkü halimize bakalım.
Gözleri para hırsıyla dönmüş, para için kuduran, para için her namussuzluğu yapmaya hazır olan vicdansız ve rezil insanlar ormanları, çalılıkları yakıyor. Niçin? Yanan yerleri ileride yapılaşmaya, bina yapmaya açacaklar ve büyük paralar, voliler vuracaklar. Bu yangınlarda vahşî hayvanlar feci şekilde telef oluyor. Kuşlar, yuvalarındaki yavruları, kaplumbağalar, sincaplar, tilkiler, ayılar, yılanlar...Milyarca böcek, karıncalar... Kertenkeleler. O canım ağaçlar, çalılar, binlerce çeşit ot ve çiçek, yaban arıları... Korkunç bir kıyım, korkunç bir cinayet...
Ormanları yakanlar memleketi de yakar, halkı da...
Bu halka, bu ülkeye İslâm ahlâkı ve hikmeti hakim olmadıkça ne kurtuluş olur, ne yücelme, ne de selâmet.
(Resimlerini gördüm: Ege bölgesinde bir yerde zavallı kaplumbağaların üzerine benzin döküp hayvancağızları canlı canlı yakmışlar. Bazıları vahşet, kan dökücülük, acı çektirmekten zevk alıyor...Bazı belediyeler sokak kedi ve köpeklerini feci şekilde öldürüyor...Sahillerimizde birkaç Akdeniz foku kaldı, onları da kurşunlayan canavarlar varmış... İslâm merhamet demektir. Nerede o merhamet?.. Ne buyrulmuş: Merhamet etmeyene merhamet edilmez...)
Dr. Ali Çetin beyin iftarı
Bu Ramazan iftar ziyafetlerine katılamıyorum.Yaşlandım, sağlığım elvermiyor.Doktor Ali Çetin beyin davetine de gidemeyecektim ama Emin hocaefendi mutlaka gelsin demiş. Emir, sıhhatin üzerindedir... Fatih'e nasıl gideceğim? Doğrudan doğruya vasıta da yok. Vezneciler'den otobüse binerim dedim yola çıktım. Sultanahmed bermutad kalabalık mı kalabalık, adeta panayır gibi Çemberlitaş'tan geçerken iftar çadırının önündeki kuyruğu gördüm, içim sızladı. Bu ülkenin nimetleri adaletli ve ahlâklı şekilde paylaşılsa, İslâm'ın kanaat prensibine göre yaşansa, paylaşma ahlâkı olsa kimse aç kalmaz, sefil olmaz ama bizde o ahlâk nerede? İftar çadırının kapısına "Bakalım bu akşam kim yemek veriyormuş" diye baktım, şu yazıyı gördüm:"İftarı veren: Hayırsever birisi..." Bilseniz ne kadar memnun oldum. Allah biliyor, kullara söylemek gerekmez. Hayırsever birisi lafzını iftar veren zatın yazdırması da doğru olmaz. İlgililer yazmıştır. Bir Müslüman, ne kadar hayır yaparsa yapsın, kendisine hayırsever demez. Bu hayırsever zengini tebrik ediyor, Cenâb-ı Hak'tan kendisine hayırlar, sıhhat, selâmet diliyorum.Allah kabul etsin...
Bir baharatçıya girdim, 100 gram biberiyeyi (biberle karıştırmayınız) değirmende çektirdim. Bizim halkımız bu şifalı baharatı pek bilmez. Kütüphanemde, Mısır'da Bulak matbaasında basılmış Osmanlıca bir Biberiye Risalesi vardı, yıllarca önce Dr.Cüneyd sadeleştirerek Latin (Türk değil) yazısına çevirmişti. Dosyayı nereye koydumsa bulayım da inşaallah bastırayım.
Tavsiye ediyorum: Evinizde mutlaka biberiye tozu bulundurunuz. Bunu cacığa, salatalara, çorbaların üzerine; et, balık, tavuk etinin üzerine bir miktar (karabiber, kekik gibi) ekersiniz. Bu ot başlıbaşına bir hastahane ve eczahanedir. "Ben bunun tadını beğenmedim, tüketmeyeceğim" mi diyorsunuz? O halde doktor doktor, hastahane hastahane sürünmeye hazır olunuz Seçim size ait.
(Frenkçesi romarin'dir.)
Belediye Sultanahmet parkının Firuzağa Camii tramvay durağı civarına biberiye ektirmiş. (Sakın onlardan minicik bir yaprak bile koparmayınız.)
Biberiye kurutulmuş olarak da yenir, çiğ olarak da? Çayı da yapılır. Halis yağını bulursanız o da devadır, şifadır. Yağını sadece koklamak bile faydalıdır.
Doktor beyin evi camiye yakın. Davetliler içinde muhterem hocaefendiler vardı. Ev sahibi güzel ikramlarda bulundu, mahdumlarıyla birlikte bizzat hizmet etti. Çaylar içildi, sohbet edildi. Emin hocaefendi Şeyhülislâm Mustafa Sabri'yi, Zahid Kevserî'yiMısır'daki talebeliği esnasında tanımış, hatıralarını anlattı. Keşke o gece orada konuşulanlar yazıya geçirilip bir risale halinde basılmış olsaydı. Çok istifade edilirdi.
Teravih namazını orada kıldık, biraz daha sohbet ettik ve evlerimizin yolunu tuttuk.