‘Komplonun aktörleri’
İran'da reformcuların yargılanmasıyla alakalı ortada bir komplo iddiası var. Bununla ilgili yorumlardan birisi Muhammed Sadık el Hüseyni adlı bir gazeteciye ait. El Ceridetü'l Kuveytiyye adlı gazetede 'İran'da Soros komplosu çökertildi' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Bazıları da bu sürece 'İran'da Karl Popper yargılanıyor' ifadesiyle işaret ediyor. İddialar doğruysa şayet, bu komplonun merkezinde felsefe ve Batı felsefecileri var. Tamamlanmayan bu komplo süreciyle alakalı olarak Reformcuları yargılayan İran Savcısı son seçimlerden sonra bir kadife devrim komplosu yaşandığını savunuyor. Bu komplonun merkezinde de Abdulkerim Suruş, Said Haccaryan ve Muhammed Hatemi var. Nejad bu komplonun dahili mimarlarının yargılanmasını istiyor. İşte bu Hamaney'in aslında frene bastığı nokta. Lehte ve aleyhte bir biçimde bu 'komplo' ile alakalı olarak yazanlara göre komplonun mahiyeti şu: İran devrimini sert darbelerle ve tedbirlerle çökertemeyen Batılılar, yumuşak değişim üzerinden ülkeyi çözmek istediler. İşte komplonun mahiyeti bu. Komployu seslendirenlere göre, bu komplonun merkezinde Abdulkerim Suruş var. Tam da Ali Şeriati'nin öldüğü veya öldürüldüğü ülkede yani İngiltere'de kimya eğitimi görmüş. Amerikalılarla anlaşan İngilizler yumuşak değişim üzerinden İran'ı çözmeyi uhdelerine ve üzerlerine almışlar. Bunun için Truva atları gerekmiş. Bu mutabakatın ardından Suruş'a ulaşmışlar. Suruş da yumuşak değişim için İran'da adam devşirmeye başlamış. Bu devşirme ameliyesinde ağa düşenlerden birisi Said Haccaryan'dır ve yenilikçilerin siyasi teorisyenidir. Suruş ise fikri teorisyendir. Ve Haccaryan siyasi vitrin olarak da Muhammed Hatemi'yi keşfetmiş ve 1997 seçimlerinde onu sahneye sürmüştür.
Komploya inananlara göre komplonun dahili çekirdeğinde bu isimler bulunuyor. Harici çekirdeğinde ise siyasi olarak kadife devrimlerin babası olan Yahudi asıllı işadamı George Soros var. George Soros'un fikri ve felsefi yönünü de Açık Toplum projesinin mimarı olan Karl Popper temsil ediyor. Bilindiği gibi, Abdulkerim Suruş da, Karl Popper'in Açık Toplum ve Düşmanları adını taşıyan kitabını Farsça'ya çevirmiş olan isim. Komplo iddialarına göre, Batı'daki felsefi ve fikri çevreler sürekli olarak Abdulkerim Suruş ismini öne çıkarmakta ve onu Müslüman Luther olarak takdim etmektedirler. Batılıların böyle bir akıma öncülük etmek istedikleri söylenebilir. Aynı yıllarda Türkiye'de de Şahin Alpay, Suruş'la ilgili yazılarında aynı temayı işler. Yani onun bir Müslüman Luther olabileceğini öngörür. Suruş'un felsefi olarak vardığı nokta, Ebubekir Razi, Cemaleddin Afgani hatta onlardan önce Farabi gibi peygamberliği felsefenin bir şubesi veya paraleli olarak gören anlayıştır. Veya vahyi bir nevi beşeri tecrübeye dayandırmaktır. Günümüzde Nasr Hamid Ebu Zeyd gibiler de vahyi, benzeri bir perspektiften okuyorlar. Hegel de Batı'da dinin yerini felsefenin aldığını savunmuştur. İran'a Karl Popper'i taşıyan Suruş olmuştur. Siyasi olarak vardığı sonuç ise İslam devleti yerine İslam demokrasisi veya demokratik toplum inşasıdır.
Yine aynı çevrelere göre, Hatemi döneminde felsefi açılım devam etmiş ve Batı felsefesi İran dini düşüncesine aşılanmak istenmiştir. Bu bağlamda, Hatemi'nin iktidarı gölgesinde Jürgen Habermass 2002 yılında Kum kentine davet edilmiştir. Karşı cenah bütün bunları komplonun parçaları olarak değerlendirmektedir. 2004 yılında ise pragmatizmin teorisyenlerinden olan bir başka Amerikalı filozof yine İran'a davet edilmiştir. Bu filozof Richard Rorty'den başkası değildir. Yine aynı seriden olmak üzere Harvardlı filozoflardan Jane Sharp da İran'a geliyor. Bunlar vasıtasıyla İran'ın yumuşak bir değişime hazırlandığı ve ilmi havzaların Batı felsefeninin tesirine sokulmak istendiği ileri sürülüyor. Lakin komplo iddiasını reddedenlere göre, bu filozofların ortak bir paydası yok. Hepsi ayrı ekollerin temsilcileri. Lakin karşı görüşe göre, pekala ortak paydası olmayan bu isimler ortak bir değişim çığırı veya projesi için istihdam edilmiş olabilirler..
Komployu seslendirenlere göre, bu kampanyanın arkasında bazı eserleri Türkçe'ye de çevrilmiş olan Daryus Şayegan ve onun Kanada'da mukim İran asıllı dostu Ramin Cahanbağoğlu da var. Onlara ilaveten Soros Vakfında çalışan İran asıllı Yahya Kegan Taçbahş da bu planın parçalarından birisi. İranlı kimi muhafazakarlara göre, Soros'un İran'ı içten fethetme planı reformcuları yargılayan mahkeme ile birlikte suya düşmüş bulunuyor.
Ortada bir komplo olduğunu varsaysak bile İran'da yenilikçiliğin arkasında sadece bir komplo mu var? Başka kırılma nedenleri yok mu? Bunun için yenilikçiliğin kırılma noktasını keşfetmek lazım. Bunun için de tarihi bir seyrü sefere çıkmak gerekiyor.
İran'da kırılma noktası, 1988 yılıdır. Yenilikçilik de bu kırılmanın bir uzantısı ve tezahürüdür. İşte bu noktadan itibaren Yenilikçiler devrim çizgisinden saparak seküler arayışlar içine girmişlerdir. Naini'nin savunduğu gibi çok açıktan dile getirmeseler bile velayet-i fakih yerine velayet-i cumhuru seslendirmeye başlamışlardır. Dolayısıyla Raşid Gannuşi'nin dediği gibi İran'da gelenekçi veya reformcu ayrışması aslında 1997 yılında zuhur etti gibi görünse de temelleri İran-Irak savaşının na galip ve na mağlup bir şekilde ya da vaat edilmemiş bir biçimde sona ermesinin dolaylı bir sonucudur. Devrimcilerin bir kısmı bu sonuçla yüzleşmiş ve buradan Yenilikçilik akımı zuhur etmiştir. Yüzleşmeyenler ise eski tarzlarını sürdürmekte ve Nejad ile birlikte de yeni bir kan transfer etmiş görünmektedirler. Lakin bu süreçte, hakiki kırılma ve ayrışma noktası, 12 Haziran seçimleridir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.