Güçlü Türkiye!
“Adalet, barış, hürriyet”, devlet bunun için var. Devletin, Anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyet temeli budur. Bu temele yabancılaşan her yasa, her kurum, varlık ve meşruiyet temeline yabancılaşır.. Onun için “Adalet mülkün temelidir” denmiştir. Unutmamak gerekir ki; adalet yoksa, barış da yoktur. Adalet ve barış yoksa, özgürlükler güvende değil demektir..
Sağlıklı ve mutlu bir toplum, kaynaklarını doğru kullanan bir toplum olmakla mümkün.
Bunlar olursa, insanlar bu zenginliklerini korumak için güçlü ordu kurarlar.
Yoksa halkın inanç, tarih, kültür ve kimliğine karşı tehdit oluşturan darbeci orduların gücü devletin değil, zulmün gücünü gösterir..
Ertuğrul Günay haklı. Rus ordusu da, Saddam’ın ordusu da güçlüydü.
Güç eğer hakkın ve adaletin emrinde değilse, suç aletidir. Tehdittir. Geri kalmışlığın sebebi olur..
Başbuğ’un “güçlü ordu ve güçlü Türkiye” sloganı gerçekçi değil. Hani “güçlü devlet, güçlü ordu” deseler neyse. Yani güçlü ordunun şartı güçlü devlet. Yok, güçlü ordu, güçlü devletin şartı gibi gösteriliyor.
Hayır ordu bizde çok güçlü ve bu gücü hakka, adalete dayanmıyor. Adalet mülkün temelidir. Onun için de mesela iç hizmet yönetmeliği değiştirilmeli, EMASYA Genelgesi ortadan kaldırılmalı. GKB, MSB’na bağlanmalı ve askerlerin siyasete müdahelesinin önü alınmalı. Denetim sağlanmalı ve askerî yargı gibi bir garabet ortadan kaldırılmalı. Derin müdahalelere imkân sağlayan yapılanmalar tasfiye edilmelidir..
Kontrol edilemeyen güç, güç değildir..
Haddinden fazla yetki ve güç temerküzü, gayedeki hikmeti yok eder.
Ordu elzem şart değil, mütemmim şart.
Kanada güçlü bir devlet ama, güçlü ordusu değil, ordusu yok. İsviçre de öyle değil mi? Japonya ve Almanya’nın ordusu işte öyle bir ordu. Orduları ile övünecek halleri yok..
Mesela şu Anayasa tartışmasına baksanıza. Anayasa değişikliği tartışmaları, rejim sorunu haline getiriliyor. Anayasa Mahkemesi değil, Anayasa olmasa ne olur? İngiltere “güçsüz devlet” mi? Anayasası da yok..
Devlet kurumları “U Borusu” gibidir.. Biri diğerinden çok daha saygın olmaz genellikle..
Hangi ülkede olursa olsun, ‘Başbakan asan bir ordu’nun hukuk dışı gücü, hangi ülke ve toplum için olursa olsun, teminat değil, milli iradeye karşı tehdittir..
Ordu denizinde bir gemi mi Türkiye, yoksa türkiye denizinde yüzen bir muhafız gemisi mi?
Bazen kulağa hoş geldiği düşünülen ifade ve iddialar, sonra can sıkıcı talihsiz sloganlara dönüşebilir...
Çevik Bir zamanında orduya şükran onurumuzdur gibi kışla kapılarında dışa dönük tabelalar asılmıştı.. Şecaat arz ederken bazen böyle zor durumlarda kalınabilir..
Bu ifadeler gelecekte, geçmişe ait acı hatıraların, yanlış bir zihniyetin belgesi olarak anılacaktır.. Genelkurmay Başkanı bu tür tuzaklara nasıl düşüyor, bu yanlışlıklar meratibi silsileden nasıl geçip afişlere çıkıyor, anlamak zor aslında..
Sonunda korumaya çalıştığımız değere zarar veriyoruz. Şecaat arz ederken, başka durumlarla karşılaşıyoruz..
Güçlü bir Türkiye’den söz ediyorsak, önce darbeci paşaların unvanlarının geri alınması gerekir. Evren’in de, Gürsel’in de. Diğer darbeci paşaların da sanık sandalyesine oturtulması gerekir.. Güçlü ordu, zayıf Türkiye sonucunu doğurmamalı. Evet “Bütünün adı Türkiye'dir. Türkiye güçlü olursa ordu, millet, devlet, meclis, hükümet, her şey güçlü olur.” Güçlü ordular, güçlü olmayan halkını eziyor, yoksul bırakıyorsa, orada sorun var demektir. Diktatör ülkeler, faşist iktidarlar da güçlü orduyu severler, ama kendi iktidarlarını korumak ve düşmandan çok kendi halkını zabtu rabt altına almak için..
Bakan Günay, TSK’nın 30 Ağustos için hazırlattığı “Güçlü Ordu Güçlü Türkiye” afişi için öyle bir yorum yaptı ki; yeni bir tartışma başlattı: “Güçlü ordu, güçlü (Türkiye) devlet” sloganı gerçekçi değil.. Evren'in Cumhurbaşkanlığı unvanı ve lojmanının alınması talebi yükselmeye başladı tabandan..
Devleti korumak için asker gerekir, asker için Hazine gerekir, Hazine için halkın vergisi , halkın vergisi için halkın zengin olması gerekir. Halkın zengin olması için eğitim, çaba gerekir.. Güçlü devlet böyle olur. Güçlü ordu, bu gücü ve zenginliği korumak için vardır.. Yoksul çadırlarının kapısında bekçi değil, kapısı yoktur.. Ne kadar çok korumaya ihtiyaç duyduğunuz değer üretiyorsanız, koruma gücünüz de o kadar güçlü olur..
“Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye” sloganı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yürüttüğü kapsamlı bir halkla ilişkiler programı için kullanılıyor. Ama onu da yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar..
İyi, bu slogan doğru ise asker sayısını iki katına çıkartalım, bütçeden ayrılan payı da iki katına çıkartalım. Amerikan silah sanayini zengin edelim. Awacslar, Rapidler, Cruseler, uçak gemileri filan alalım.. Bunun sonucu ne olur hiç düşündünüz mü: Güçlü ordu, yoksul Türkiye.
O afişte kamu yararı ve hukuk gözeltilmiyor.. O afişi yaptırıp parasını bütçeden ödeyen, şimdi kendi cebinden ödesin o parayı..
Güçlü ordunun güçlü Türkiyesi olmaz. Güçlü Türkiye’nin güçlü ordusu olur. Bu güç de asker altına alınan insan sayısı ya da askerî bütçeden ibaret bir büyüklüğü ifade etmez.. Asker sayısı da azaltılmalı, bütçe de. Hatta yetki ve kapsama alanı daraltılmalı.. Obez bir ordu, savunma görevi yapamaz.. Disiplin yanında denetim de artırılmalı.. Bayan Başbuğ’un dediği gibi, her ne kadar daha sonra bu askerler şehid törenleri ile gömülse, siyasi ve askerî nutuklarla arkalarından övgü dolu cümleler kurulsa da “Pisi pisine ölmemeli...”
Güçlü ordu nasıl olunur, asker sayısı ile mi, sahip olduğu teknoloji ile mi, insan kaynakları ile mi, cesareti ile mi, kalite ve verimliliği ile mi, moral gücü ile mi, saygınlığı ile mi?
Bana söyler misiniz, nedir bir orduyu güçlü yapan şey?
Rus ordusu güçlüydü de ne oldu?.. Hitler’in orduları da çok güçlüydü..
Kurtuluş Savaşı veren halk çok güçsüzdü. Ordumuzun silahı, askerimizin eğitimi yoktu, ama bir başka inanç, azim ve cesaret vardı. “Silahımız olmasın” değil elbette. Ama daha öncesi olması gereken başka şeyler var..
Bir havacı subayın ses kaydı düşmüştü internete. O kadar tank mermisi ne içindi gerçekten.. Ya da bu başımızın belası, toprağı tuzağa dönüştüren mayınlar niçin döşendi Suriye sınırına..
Evet, Ordu mu, Türkiye mi; önce bunun özel bir önemi ve anlamı var. Biri diğerinin şartı.. Mesela Milli Savunma Bakanı mı önde duruyor, Genelkurmay Başkanı mı, bunun da özel bir anlamı ve önemi var.
Bu arada Başbuğ başörtülü şehid annelerine “iftar” vermiş. İftar, başörtüsü, askerî tören derken, Başbuğ, 30 Ağustos törenlerine Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı “eşsiz” çağırırken, bu inceliği niye göstermedi acaba!?. Bunlardan hangisine inanalım?.. Birkaç gün farkla da olsa bu “açılım”ı, doğru yönde ileri doğru atılmış minik bir adım olup olmadığını bundan sonraki eylem ve söylemlerinde göreceğiz..
“Yeniden büyük, güçlü Türkiye” için birileri gölge etmese, kimseden bir ihsan istediğimiz yok aslında!..
Neyse, bu günlük de bu kadar yeter. Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.