Üniter devlet 'in', laiklik 'out'
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in "Adlî yılı açış konuşması"nı ölçü olarak alıyorum.
Her sene Yüksek Yargı temsilcileri kurumsal vesilelerle birer "yıllık" konuşma yaparlar ve bu konuşmaların merkezinde de laiklik prensibi olurdu. Yine genel olarak otoriter bir laiklik tanımı ve yorumu üzerine "laiklik düşmanları"na meydan okunur ve yargı adına laik cumhuriyete sahip çıkılırdı. Yargıtay Başkanı'nın konuşmasında, alıştığımız türden bir laiklik vurgusu yok. Muhtemelen diğerlerinde de olmayacak. Dikkat çekici bir durum: Yaklaşık bir yıldır, hemen hemen mahallî seçim kampanyası başladığı tarihten bu yana, Türk Silahlı Kuvvetleri bile dişe dokunur bir laiklik uyarısı yapmadı.
Peki rejim tartışmaları bitti mi? Hayır. Rejim tartışması olanca hızıyla bu sefer "üniter devlet" prensibi üzerinden yapılıyor. Kısaca laiklik "out", "üniter devlet" ise in.
Yargıtay Başkanı'nın konuşması, bu rejim modasındaki değişimin bariz göstergelerinden biri. Anlamlı ve temsil edici. Hasan Gerçeker'in cumhuriyet ile demokrasi arasında özdeşlik kurması bir ictihad veya yorum meselesi. Bireysel özgürlüğe dayanan demokrasiyi, bireyin çıkarına karşı toplumun çıkarını savunan genel iradeye taşımak faydalı bir çaba. Daha önemlisi her ikisinin, yani demokrasi ile cumhuriyetin "üniter devlet yapısının güvencesi" olarak yüceltilmesi. Üstüne üstlük Yüksek Yargı temsilcisinin "vatan millet sevgisi"ni özgürlükçü demokrasinin ve toplumların vazgeçilmez güvencesi olarak görmesi.
Yargıtay Başkanı'nın açış konuşmasında geçen cumhuriyet tanımı ve üniter devlet kavramlaştırmasını sorunlu bulanlar olabilir. Hiç önemli değil. Gerçeker bir akademik ders vermiyor, Yüksek Yargı'nın duruşunu gösteriyor. Cumhuriyet ve "üniter devlet" gibi değerleri özgürlükçü demokrasi ile telif etmeye çalışması umut verici.
İhtiyaç duyduğumuz şey bitmez tükenmez rejim tartışmalarına özgürlükçü boyutlar getirmek. Gerçeker'in konuşmasında bu boyut veya bu niyet açık biçimde var.
"Üniter devlet"in "in" olmasına gelince...
Rejim tartışmalarının bir modayı takip etmesi, tartıştığımız kavramların aslında derdimizi ifade etmediğini gösteriyor. Nasıl laikliği, modern hayat biçimi olarak savunanlar bu hukuk prensibine kendisinde olmayan toplumsal ve bireysel anlamlar yüklediler ve bunu bir ideolojiye dönüştürdüler ise, aynı sorun "üniter devlet"te de karşımıza çıkıyor. Kürt sorunu bir parti rekabetine konu oluyor. Ancak "üniter devlet" kavramı bu rekabeti kaldıracak güçte bir içeriğe sahip değil.
Yargıtay Başkanı'nın konuşmasında tercih edilen kavramlara takılmadan yaklaştığımız zaman savunduğu şeyin "üniter devlet" değil "ulus devlet" olduğu anlaşılıyor. "Üniter devlet"in yerine "ulus devlet"i koyduğunuz zaman ise tartışma bir rejim tartışması olmaktan çıkıyor. Bütünüyle toplumun karar vereceği bir soruna dönüşüyor.
Baskın Oran'ın Radikal'deki yazı dizisi, ikisi arasındaki farka tarihsel bir açıklama getiriyor. Baskın Hoca amansız bir "ulus devlet" düşmanı. "Ulus devlet" düşmanlarının tek açmazı, günümüz dünyasında bir alternatiflerinin bulunmaması. Türkiye bir "ulus devlet". İster özgürlükçü bir demokrasi ile, ister otokratik bir cumhuriyetçilikle; ister "üniter" ister "federal" devlet sistemleri ile yer alın, dünya sisteminin aktörleri ulus devletler. "Uluslararası" düzen adı üzerinde uluslarla işliyor.
"Ulus"u etnik bir varlık zannedenlerin "hukuk", "vatandaşlık" ve "ortaklık bilinç" temeli üzerinde inşa edilen ulusu anlamaları zor. Bu zorluğu aşmak için yeni moda rejim tartışması olarak önümüze gelen "üniter devlet" yerine özgürlükçü demokrasinin temel faili olan halkın sahipleneceği"ulus devlet"e eğilmemiz lâzım.
Daha da önemlisi, biz ulus-devleti değil, doğrudan ulusu tartışıyoruz.