Aile içi özgürlük
Bazılarına tespitim sert gelebilir; ancak kanaatim şu ki, aile hayatımız saldırı altında…
Başta televizyon olmak üzere, her gün aile hayatımızın üzerine Nemrut ateşleri yağıyor!
Biliyor musunuz; Amerika bu tehlikeyi neden sonra sezmiş ve aile yapısını kuvvetlendirici tedbirlere yönelmiş…
Devlet, gerçek Amerikan ailesini Amerikan vatandaşlarına anlatan ve onları örnek olmaya özendiren özel televizyon dizileri yaptırıyor. Filmler finanse ediyor. Kitaplar yazdırıyor…
Maksat Amerikan ailesinin geleneksel hususiyetlerini korumak ve aileyi modernitenin saldırılarından kurtarmak…
Zaten insanoğlunun başka çaresi de yok: Aile yapısını diri tutamayan toplumların akîbet çözülüp çökeceğini ve devleti de çökerteceğini artık herkes biliyor…
Biz çok şeyimizi kaybettik; ancak çok şükür henüz aileyi kaybetmedik…
Ama böyle bir yola girdik…
Kendimizi derleyip toparlamamız lâzım…
çünkü aileyi kaybedersek, bizi biz yapan değerlerin özünü ve özetini de kaybetmiş oluruz… O zaman geriye hiçbir şey kalmaz.
¥
Aileyi dinamik ve sağlam tutmanın en emin yollarından biri, aile bireyleri arasındaki iletişimi diri tutmaktır…
Bunun en kestirme ve kalıcı yolu ise, “muhabbet”tir…
Muhabbet; yani sevgi ve bilgi katkılı sohbet…
Muhabbet sadece karşılıklı konuşma değil, aynı zamanda bir büyük paylaşmadır. Yürekten yüreğe köprü kurmadır…
Bu bakımdan aileye muhabbet havası hakim olmalıdır.
Ama bu, “Gelin bu akşam biraz muhabbet edelim” şeklinde, tahsisli zamanlarla sınırlandırılmamalı, hayatın her alanına yayılmalıdır…
Alışverişte muhabbet, piknikte muhabbet, yürüyüşte muhabbet, okul ve dersler konusunda muhabbet, okunan kitaplar hakkında muhabbet, hatıralar konusunda muhabbet…
Kısacası, hayatın her alanında muhabbet…
Bir anlamda muhabbeti aile hayatının temel direği olarak düşünmek gerekiyor. Bu sadece aile içinde sıcak bir hava oluşmasını sağlamayacak, aynı zamanda aile bireylerinin birbirlerini tanımalarını da sağlayacaktır.
Birbirlerine çok yakın gibi duran aile bireyleri maalesef birbirlerini tanımıyorlar. Tanımadıkları için de kolayca birbirlerinin damarına basabiliyorlar…
Mesela genç bir kız, aile büyüklerinin kendisini ismiyle çağırmamasına, isminin yerine “hişt…, ufaklık…, kız..., hey...” gibi, soyut kelimeler kullanılmasına çok içerlediğini söylemişti…
Bana gelen bazı mailler; kara düşünce, bazı mektuplar hicrandır…
“Kimlik” ve “kişilik” konusunda genç kızlar daha hassas oldukları için, en çok onlar yazıyor.
Gencecik yürekleri tökezleten problemlerin bazıları yerel geleneklerden kaynaklanıyor. Bazıları dinin yanlış yorumlanmasından…
Bazıları da ideolojik tercihlerde farklılaşmaktan…
Aileler çocuklarının kendileri gibi olmalarını istiyorlar. Onlar gibi inansın, onlar gibi düşünsün, onlar gibi giyinsin, onlar gibi yaşasın istiyorlar…
çocuğun “farklı” bir birey olduğunu anlamak istemiyorlar. Ve bu noktada çatışma başlıyor.
“Laikçi” (kendi ifadesidir) bir ailenin kızı, yine kendi ifadesiyle, “İslâmî hayat”ı seçtiği için ailesinden dışlandığını yazıyor. Eve kapatmışlar. Başına da iki akrabasını dikmişler. İstediği kitabı okumasını, istediği radyoyu dinlemesini bile yasaklamışlar...
Ancak “gardiyanları dışarı çıkınca” kaçamak yapabiliyormuş.
“Nazım Hikmet'in şiirlerini okumam serbest, ama Mehmed âkif’i, ya da Necip Fazıl’ı okumam yasak… Moral FM’den sizi dinlemem de...” diyor...
Bu baskı niye? Kendi dünyasını içinden geldiği gibi kurmak isteyen bir genç kızı engellemenin mantığı var mı?
Eminim ki ailesi, kendilerine, “çağdaş” diyen ailelerden. Bu nasıl çağdaşlık ki; Ortaçağ engizisyoncularına taş çıkartıyor?
Bazı kafalar çağı kaçırdı. İkna gücü kalmayanlar, zorbalığa başvuruyor. Ama bir gün zorbalığın da sonu gelecek. çünkü medeni insanı zorbalıkla ikna etmek mümkün değil. Cebir çözüm olmaz.
Muhabbet en iyi yöntem…
Bir de tabii, evlatlarımız dahil, tüm insanların “özgür” olduklarını ve bizimle aynı haklara sahip bulunduklarını kabul etmek gerek…
Dualaşalım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.