Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Gelin tanış olalım...

Gelin tanış olalım...

1991 yılından itibaren Kazakistan’ı izleyenler dini gelişmeyi ve bu yöndeki müspet seyri net bir surette görüyorlar. Kimilerine göre artık Kazakistan keçesini sudan çıkarmış durumda. Ya da başka bir ifadeyle kefeni yırtmış bir halde. Komünizm sonrası nekahet ve iyileşme dönemini yaşıyor. Bu durum bize Peygamberimiz’in Ceziretü’l Arap’la alakalı olarak bir sözünü hatırlatıyor: Şeytan Arap Yarımadasından ebediyen umudunu kesmiştir. İnşallah Türk yurdundan da öyledir. Bununla birlikte, gelişmeleri gölgeleyen bazı gussa ve kederler de yok değil. Biz meselenin olumlu kısmından başlayalım. İkinci gün iftarımızda kulağımıza eski iftarlarla ilgili bazı anekdotlar çalındı. Kazaklar ve bütün Türk boyları komünizm döneminde bazı hasletlerini kaybetmeseler de unutmuşlar. Bunların başında da ibadetler geliyor. Kazakların komünizm döneminde tek unutmadığı haslet pratik olmasından dolayı olsa gerek dua olmuştur. Allah ile irtibatlarını dua ile sağlamışlar ve yürütmüşler. Komünizm sonrasında ise unuttuklarını yeniden geri kazanmaya çalışıyorlar. Bu meyanda namaz ve oruç tutanların sayısında günden güne artış var. Artık oruç uruç ediyor ve göğe yükseliyor. Türk dünyasını üstün körü bir kolaçan ettiğinizde ramazan sanki yokmuş gibi geliyor. Lakin derinden derine ve inceden inceye bakıldığında somut gelişmeler de yok değil. Anekdotlar da bu müspet seyri ortaya koyuyor. Geçmişte iftar programlarına katılan bir yetkili bize şunları anlattı: “Geçmiş yıllarda yine iftar programlarından birinde iftar için lokantaya gelenlerden birisini gördüm. Elinde bir bira şişesi taşıyordu. Kan beynime sıçradı, birden irkildim ve öfkelendim ve neden bira şişesiyle birlikte iftar mahalline geldiğini sordum. Anlayıp dinledikten sonra şöyle bir sonuca ulaştım: Birincisi, o zat biranın haram olduğundan bihaberdi. İkincisi de, izdiham olması ve oruç açacak bir şey bulamaması ihtimaline binaen orucunu açmak üzere ihtiyaten yanında bira şişesini getirmiş. Şükür artık bu tarz vakalara rastlanmıyor. Kazaklar da haram ile helali birbirinden ayırmaya başladılar. Millet olarak temyiz kabiliyetini yeniden kazanıyorlar. Bir başka açıdan da, geçmişte oruç açmaya gelenlerin bir kısmı oruçlu değildi ve davete icabet babından çadıra veya lokantaya geliyor ve ezan okunmadan yemeye başlıyorlardı. Dolayısıyla ramazanın ruhaniyeti ve ahengi bozuluyordu. Lakin artık oruç tutan veya tutmayan davete geldiğinde en azından ezanı bekliyor ve ezan okunmadan ağzını açmıyor…”
¥¥¥
İslâmi gelişmenin pratik yüzü bu. İstatistiki yüzüne baktığımızda da muazzam gelişmeler görülüyor. Kazakistan’da haftalık olarak yayınlanan yerel Zaman gazetesi gezimizi haber haline getirerek yayınlamış. Buradan öğreniyoruz ki, iftarda davetlilere hitaben bir konuşma yapan Almatı Vali Yardımcısı Serik Seydumanov, Kazakistan’daki dini gelişmeyi aktardığı konuşmasında bazı resmi ve istatistiki bilgiler veriyor: “Bağımsızlığımızı kazanmamızın ardından 20 yıl geçti. Bu süre içerisinde Kazakistan’da dini hayat büyük bir gelişme kaydetti. Gençlerimiz Mısır, Türkiye, Pakistan ve Almatı’daki Nurmübarek Üniversitesinde ilahiyat okuyarak, Kazakistan’daki dini anlayışı sağlam temeller üzerine oturtmaktadırlar. Yine Kazakistan genelinde 2 bin 300 cami Müslümanlara hizmet vermektedir...” Ali Özek’in de keşfettiği gibi Kazaklarda fıtri bir İslâm aşkı var. Bu temel üzerine de İslâmi kurumlar yükseliyor. Bir de Kazak yetkililer Ahmed Yesevi’nin bereketi hürmetine olmalı İslâmi gelişmelere karşı geniş yürekliler ve onun ötesinde teşvikkârlar. Kayıtsızlıktan öte, önüne set çekmiyorlar. Bu da Kazakistan’ı, mücavir coğrafyadan ayıran ve farklı kılan temel özelliği. Bu da güzellik olarak ülkenin havasına ve dokusuna yansımış bulunuyor.
¥¥¥
Şimdi dini hizmetlerden bir kısmını Türkler yükleniyor ve deruhte ediyor. Dolayısıyla tarihi vetire içinde, tersine dönmüş bir hizmet kervanı söz konusu. Kırgızistan, Anadolu, İnguşetya gibi bölge ve ülkelerin İslâmlaşmasında etkili olan Yesevi dervişlerinin geçmişte yaptıkları hizmetlere bedel günümüzde de Anadolu erenleri iade-i hizmette ve cemilede bulunuyorlar. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal da Yesevi yılında (1993) buna dikkat çekmiş ve tersine seyrüseferde vefa borcunu ödeme sırasının bizlere geldiğini duyurmuştu. Bugün uçsuz bucaksız topraklarda cılız bir Kazak nüfusu var ve dolayısıyla yapısı kırılgan. Türk cumhuriyetleri tek başına kendi ayakları üzerinde duramaz; ancak İslâm alemine yaslanarak ve dayanarak varlık gösterebilir. Bölge ülkelerinden bazılarının yaptığı gibi infiradcı ve tekilci yaklaşımlar ancak sonunda Çin, Rusya veya ABD’nin pençesine düşmeye yarar ve hizmet eder. Bu itibarla, safları sıklaştırma zamanı. İltisak ve yakınlaşma politikalarına ağırlık vermeliyiz. Bu baptan aynı gün aynı karede Esperanza Lokantasında konuşan Almatı İlçe Belediye Başkanı Murat Primbekov, bunun yolunu göstermiş ve mütevazı adımlarından birisi olarak; karşılıklı öğrenci tatilleri ve bu tatiller üzerinden Türk dünyası gençlerinin ve öğrencilerinin tanışma ve kaynaşmaları gerektiğine dikkat çekmiştir. Bu tanışma ve kaynaşma trafiğini hızlandırmalıyız. Bu bağlamda biz de Yesevi’nin Anadolu’ya uzanan ve Anadolu’da yankılanan avaz ve nefeslerinden Yunus Emre’nin dediği gibi deriz:
Gelin tanış olalım işi kolay kılalım. Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi