Kemalîlerle Uğraşmıyormu şum...
Bendenize birtakım ucuz tenkitler yöneltiyorlar.Cesaretim varsa bid'atçi Müslümanları bırakıp Kemalîlerle mücadele etmeliymişim...
Bunlar gerçekten ucuz tenkitlerdir.
Ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı yanlarına hanımlarını alıp bir akşam yemeğini yemek için orduevine gidebiliyorlar mı?GATA askerî hastanesindeki bir hastayı ziyaret edebiliyorlar mı?
Demek ki, bu ülkenin protokolda ilk iki şahsiyeti bile resmî ideolojiyle baş edemiyor.
Bendeniz gazetecilik yapmak üzere İstanbul'a 1960'da geldim. Yarım asır... Bu müddet zarfında kötü düzene, kötü sisteme hep muhalif kaldım.Kapasitem ne kadarsa o nispette... Kendimi dev aynasında gören megola-manyaklardan değilim.
Ucuz mücahidlikten hiç hoşlanmam...
Devletle sistemi (düzeni) ayırırım. Devleti desteklerim, ayakta tutarım; düzenin veya sistemin değişmesini, yerine iyisinin gelmesini isterim.
Düzen kötü, öyleyse bu devlet batsın demem. Öğrenciliğimde az buçuk "Âmme Hukuku Dersleri" okumuşumdur.
Türkiye demek üç şeydir:
* Ülkenin, sınırları belli coğrafî bir boyuttur.
* Halktır, Türkiyelilerdir.
* Ve Devlettir.
Devlet yıkılırsa Türkiye de yıkılır, batar, biter.
Türkiye'ye yapılan en büyük kötülük, miadı dolmuş, fosilleşmiş bir resmî ideolojiyi devlet ile özdeşleştirmektir. Bu kötülüğü iki zümre yapıyor. Kemalîlerle, bir kısım İslâmcılar.
Türkiye'nin millî, sosyal, kültürel bir kimliği vardır. Bu da temel esaslardandır. Yakın tarihimizde millî kimliği değiştirmek istediler, böyle bir saçma şeyin gerçekleşmesi mümkün olmadığı için yapımızda yıkmadık, çatlatmadık, sarsmadık, harap etmedik yer bırakmadılar.
Bendeniz Müslüman bir Türkiyeliyim ama kesinlikle İslâmcı değilim. İslâm ilahî ve hak dindir, İslâmcılık bir ideolojidir, ikisi özdeş olmaz.
İslâmcılıktaki yanlışlardan hiçbiri İslâm'da yoktur.
İslâm'ın ve Müslümanların önündeki en büyük engel Kemalîler değil, İslâm'ı yanlış anlayan, yanlış yorumlayan birtakım bedevî kültürlü (Ah ibn Haldun!..) İslâmcılardır.
Kemalîlik artık bitmiştir. Onu ayakta tutan Müslümanların:
Müttehid (birlik) olmamalarıdır.
Şehir ve medeniyet kültür ve zihniyetine sahip olmayıp; bedevî kültürü dairesinde bulunmalarıdır.
Yeterli sayıda vasıflı, güçlü, üstün Müslüman elemanlar yetiştirip bunlardan etkin kadrolar kuramamalarıdır.
Bir kısmının, utanç verici bir din sömürüsü sergilemeleri; pisliğe bulaşmayanların ise buna karşı nehy-i münker yapmamaları, tam tersine büyük ölçüde desteklemeleridir.
Başlarına bir İmam-ı Kebir seçmemeleridir.
Bozuk ve kirli düzenin haram rantlarına bir kısım sözde dindarların aç köpekler gibi saldırmasıdır.
Emanetlerine ehil ve layık olanlara vermemeleridir, verdirtmemeleridir.
Bozuk düzeni veya sistemi kanıksamış, alışmış, onu kabul etmiş olmalarıdır.
Tarikata ve tasavvufa girmek farz ve şart değildir
Nakşîlik, Kadirîlik, Şâzelîlik, Halvetîlik, Rufaîlik gibi tasavvuf tarikatları Allah'ın velileri tarafından kurulmuştur. Bu tarikatların hepsi de, sağlam ve kopuksuz silsilelerle Allah'ın Resûlüne (Salat ve selâm olsun O'na) ulaşır.
Bu tarikatlar Kur'ân'a,Sünnete, Şeriata uygundur.
Bir Müslümana, şu veya bu tarikata bağlanmak, onun mensubu olmak vacib değildir. Mü'min kul tarikatsız da ebedî saadete nail olur, Cennet'e girer inşaallah.
Tarikatın hizmetleri ve faideleri şunlardır:
1. İmanın taklitten tahkike geçmesine vesile olur.
2. Başta namaz olmak üzere ibadetlerin daha şuurlu, daha huşû ve hudû ile dosdoğru eda edilmesine hizmet eder.
3. Kulu Yüce Yaratan'ı hem dille hem de kalp ile zikr etmeye teşvik eder.
4. Kur'ân'ı imam, rehber, düstur olarak kabul ettirir.
5. Kulun, Resulullah'ın Sünnetine yapışmasını sağlar.
6. Allah'ın yap dediklerini yaptırır, yapma dediklerinden alıkoyar.
7. İnsanın en büyük düşmanı olan nefs-i emmâreyi zincirler ve zararını ya büsbütün yahut büyük ölçüde azaltır.
8. Çok aldatıcı, çok oyalayıcı, çok gaflete düşürücü, çok zarar ve ziyan verici dünyanın tuzaklarına düşmekten korur.
9. Kişinin ahlâkını güzelleştirir, faziletlerini arttırır.
10. İnsî ve cinnî şeytanların hile ve iğvalarından korur,
11. Yüce Allah'ın rızasını kazandırır.
12. Hâce-i Kâinat Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahiyyat efendimizin şefaatine nail olma saadetini kazandırır.
13. Allah'a iyi bir kul olmaya yol açar.
14. İnsanı "ölmeden önce öl" makamına yükseltir ve böylece ölümün dehşetini azaltır.
Tasavvufun ve tarikatın saymakla bitmeyecek faydaları ve hizmetleri vardır. Yukarıda saydıklarım ders alana yeter.
Tarikat çok faydalıdır ama bir nasip meselesidir. İlle de bir tarikata girmek gerekmez. Mü'min bir kul, sahih bir imanla ve salih amellerle de ebedî saadetini biiznillah ve inşaallah kurtarır ve Cennet'e -Allah'ın lütfu ile- girer. Bu saadete nail olmak için de ilmihal dediğimiz temel din bilgisi kitaplarında yazılı olan emirleri yerine getirmek, yasaklarından kaçınmak, öğütleri tutmak, uyarıları dikkate almak gerekir.
Zamanımızda bazı bid'atçiler tarikatları ve tasavvufu şirk ve küfür olarak görmekte, sûfî Müslümanları kâfir ve müşrik ilan etmektedir. Böyle bir şey, hiç şüphe yoktur ki, büyük bir aşırılık ve azgınlıktır. Dilleriyle mü'min kardeşlerine eza veren, iman sahiplerini küfürle suçladıkları için kendileri kâfir olan o kimselere Huda-i Müteal hazretleri akıl, fikir, adalet, insaf, denge ve tevbe nasip etsin.
Tarikat ve tasavvuf denilince şu hususlar hiç hatırdan çıkartılmamalıdır:
1.Şeriata aykırı ne tasavvuf olur, ne tarikat.
2. Tarikatin esası sahih itikattır.
3. İslâm'ın zahirine, şeriata uymayan şeyhler şeyh değil, müteşeyyihtir, yani şeyh taslağıdır.
4. Ben yakîn derecesine çıktım, benden namaz oruç farzı sakıt oldu (düştü) diyenler kâfir olur.
5. Gerçek şeyh örnek ve model Müslümandır, Efendimizin vekili, vârisi, halifesidir.
6. Gerçek şeyh, kâmil mürşid mükemmel ve mükemmil bir zattır. Yani hem kendisi olgundur, kemale ermiştir, hem de kendisine bağlananı olgunlaştırır, ona kemal kazandırır.
7. Gerçek şeyh, kâmil mürşid muhiblerinden ve dervişlerinden para toplamaz, onları kaz gibi yolmaz, inek gibi sağmaz.
Tasavvuf, tarikat, gerçek şeyh, gerçek mürşid-i kâmil bu millet için çok büyük nimetlerdir.
Bize intisab nasip olmasa da, onlara saygı duyalım, onlara hüsn-i zan ve hayır dua edelim.
Tasavvufa, tarikata, gerçek şeyh ve mürşidlere, gerçek dervişlere hakaret etmek, onları şirk ve küfürle itham etmek çok büyük bir fitnedir.
Fitnecilerden uzak duralım. Tartışırken onların seviyesine inmeyelim.
Onlar "Tarikat evliyası evliyauşşeytandır" diyerek şeytana hizmet ediyorlar.
İnsî ve cinnî şeyâtînden Yüce Allah'a sığınırız.