Akıl Din Kaynağı Değildir
Akıl dinin kaynaklarından değildir, dini anlamak için alet ve vasıtadır. Aklı olmayanın dini de yoktur. Mükellef olmanın temel şartı akıl sahibi olmaktır.
Sadece akılla hiçbir din hükmü ortaya konulamaz.
Dinin temeli, ana iki kaynağı Kur'ân ve Sünnet'tir. Akıl onları anlamak, yorumlamak için vasıtadır.
Aklın türleri vardır:
Sıradan akıl.
Selim akıl.
Hendesî akıl (geometri aklı).
İncelik aklı (edebiyata, sanata, hikmete, keyfiyete yönelik akıl).
Muhammedî hedy (yönlendirme, kılavuzluk) olmazsa dünyanın en parlak, en keskin, en üstün aklı tek başına gerçeği bulamaz, doğru yolda gidemez.
Tarih boyunca ve bugün İslâm dünyasında aklı din kaynağı olarak gösterenler bid'atçidir.
Müslüman çocuklar ve gençler içinde çok akıllı, çok zeki, çok istidatlı, çok kabiliyetli, çok vasıflı, çok üstün gençler vardır. Bunlara özel paralel ve alternatif eğitim verilerek; İslâm'a, insanlığa, Türkiye'ye, dünyaya, ülkemize, halkımıza hizmet etmeleri sağlanmalıdır.
İlimsiz aklın fazla kıymeti yoktur.
Akıl iki şekilde ilimle techiz edilebilir (ilim silahı ile silahlandırılabilir):
1. Kişi âlet ilimlerini ve 'âlî ilimleri öğrenir, icazet alır, din âlimi ve fakih olur.
2. Din âlimi olmazsa, icazetli din âlimlerine tâbi olur, onları taklid eder, onların mukallidler için yazdıkları muteber kitaplardaki bilgileri öğrenir; münevver (aydın, nurlu, ziyalı) bir Müslüman olur.
Müslümanın ayrıca, sosyal seviyesine, Ümmet hiyerarşisi içindeki rütbesine göre genel kültür ve çağdaş kültür birikimi olması gerekir.
Her hâl ü kârda Müslümanlar sırf kendi akıllarıyla din hakkında uluorta konuşamazlar, kendi heva ve re'yleriyle din hükmü koyamazlar.
Müslümanlıkta din konusunda en ayıp ve çirkin şey, "Bana göre...Ben bu konuda öyle veya böyle düşünüyorum..." demektir.
Şu anda Türkiye'de ictihad yapacak derecede hiçbir din âlimi ve fakih yoktur.
Bazı icazetsiz ilâhiyatçıların ictihada yeltenmeleri gülünçtür. İcazetleri olmadığı için onlar fetva bile veremez.
Tasavvuf ve ahlâk boyutu olmadan, kişi fakih de olsa eksik kalır.
Selim, olgun, olumlu bir akıl nasıl anlaşılır:
1. Böyle bir akla sahip olan Müslüman sahih bir itikada sahip olur.
2. Namazı dosdoğru şekilde kılar.
3. Faydalı ilim öğrenir, zararlı ilme talib olmaz ve onu öğrenmez.
4. Ahlâk ve fazilet sahibi olur.
5. Dünya tuzaklarına düşmez, zahid olur.
6. Benliğini en büyük düşman bilir. Benliğinin yap dediklerini yapmaz, yapma dediklerini yapar.
7. Dünyayı bir imtihan (sınav) yeri bilir. Ahiret için azık toplar.
8. Allah'ı Rab, Hz.Muhammed'i (Salat ve selâm olsun O'na) nebi, İslâm'ı din, Kur'ân'ı düstur ve imam, Şeriatı nizam olarak kabul eder.
9.İyiliğe yönelik olur, kötülükten kaçınır. İyilik yapamıyorsa, hiç olmazsa kötülük yapmaz.
10. Bütün ömrü boyunca Allah'ı kendisinden razı ve hoşnud etmek için çalışır, davranır, hareket eder.
Bu yazdığım fazilet ve hasletlere sahip olabilmek için rabbanî ulemâya ve fukahaya, kâmil mürşidlere tâbi olmak, onların yap dediklerini yapmak, yapma dediklerini yapmamak, gerekir.
Ulemâ ve fukaha ikiye ayrılır:
Gerçek, rabbanî, ilmi ile 'ameli birbirine uygun hakiki âlimler.
Ulemâ-i su', yani kötü âlimler. Bunlar Allah'ın ayetlerini, İslâm mukaddesatını ucuza satarlar. Zalimlere yağcılık ve yalakalık yaparlar. Kendilerini seven Müslümanların paralarını devşirirler. Böyle insî şeytanlardan uzak durmak gerekir.
Rabbanî, icazetli, gerçek âlimlere ve fakihlere tâbi olanlar, onları taklid edenler inşaallah ebedî saadete nail olurlar.
Ulemâ-i su'a tabi olanlar, onların peşlerinden gidenler imanlarını ve dinlerini tehlikeye atar, şeytanın tuzaklarına düşer.
Gerçek mürşid-i kâmilin bazı özellikleri şunlardır:
1. Nefsini yenmiş, kemal derecesine ulaşmıştır.
2. Şeriattan kıl kadar ayrılmaz.
3. Sahih itikadlıdır.
4. Başta beş vakit namaz olmak üzere ibadetlerini güzelce ve dosdoğru eda eder.
5. Peygamberimizin Sünnetine sarılmıştır.
6. Kendisini sevenlerden para toplamaz.
7. Onda hubb-i riyaset yoktur.
8.Dünya fâniliklerinin, dağdağalarının, kıyl ü kalinin, boş koşuşturma ve telâşların dışında ve üstünde kalır, entrikalara karışmaz.
Velhasıl akıl nassa, nakle, gerçek âlimlere, gerçek fukahaya, gerçek mürşidlere tabi olmadığı müddetçe serseri mayın gibidir.
Din hükümlerinin ve bilgilerinin kaynağı ve delili dörttür:
Kur'ân... Sünnet... İcmâ-i ümmet ve kıyas-ı fukaha...
Akıl kaynak değildir.
Mutlak müctehidler dışında hiçbir Müslüman kendi kafasına, hevasına, re'yine göre ictihad yapamaz. Yaparsa dâll ve mudil olur yani sapıtır ve sapıttırır.
Cenâb-ı Hak cümlemize selim akıl nasip etsin.
Bir salağın not defterinden
İyice anladım ki, çevremdeki herkes salak, bir ben akıllıyım.
O gece Filibit'lerin evinde herkes bana hayran oldu, yıldız gibi parladım...
Raziş bana çılgınlar gibi aşık ama hiç yüz vermiyorum....
Neroş'a kur yaptım, ilgilenmedi. Bu kızın kafasını kör testere ile kesmeli. Benden iyisini mi bulacak?
Bu gidişle ben adam olmam, bir şişe şarap içtim, küp gibi sarhoş oldum, sabahtan ikindiye kadar kendimi bilmeden uyumuşum.Adam dediğin beş şişe içmeli, yalpalamadan yürümeli, saçmalamadan konuşmalı...
Tamu restoranda yumurtada kızartılmış salyangoz ve kurbağa bacağı yedim. Tadı tuzu olmayan iğrenç şeylerdi ama renk vermedim, nefisti dedim.
Profesör Argon Tolgaç'ın "SosyalDebreyaj" kitabını okudum. Ben ondan iyisini yazarım ama kadrimi bilen yok.
Sesimin güzel olduğunu söylüyorlar. Acaba Şantöz Mimi Velosipet'ten ders mi alsam? Bakarsın, on sene sonra Pavarotti gibi bir âlem olurum.
Babamgilin dev inşaatı çökmüş, fazla harçlık veremedi. Beyaz işine gireceğim, korkuyorum.
Cuma günü bir yerden geçiyordum. Cemaat camiye sığmamış, yollara taşmıştı. Ah Atam, bu günleri de mi görecektik?
Yeliz, Neliz ve Martoloj hep birlikte Bayramda Lesbos adasına gidip sakız rakısı içeceğiz. Tabiî başka haltlar da yiyeceğiz. Heh heh heh...
Yazdığım son şiiri arkadaşlara okudum, güldüler, eşekler hoşaftan ne anlar!..
Babamdan yeni lüks bir Mini istedim, ihale alamıyormuş, rantlar çok kısıtlıymış alamam dedi. Babam olmasa onu boğardım.
Dün gece geç vakitlere kadar Cafe Çandragupta'da bizim ekiple düşünsel ve filozofik tartışmalar yaptık. Ben Dadaizm'in Kubizm'in bir çeşidi olduğunu söyledim, ötekiler hayır ikisi ayrıdır dediler. Sonunda ben galip geldim ama kabullenmediler. Ne olacak salaklar.
Bayram yaklaşıyor. Ne garip ülke... Ramazan'da Müslümanlar oruç tutuyor, aç kalıyor, çile çekiyor. Bayramda dinsizler keyif sürüyor.
İlk denemem "Lökorbô" dergisinin Ekim ayında yayınlanacak. Kültür hayatına bir güneş gibi doğacağım.
Ah Semiramis!.. Bana yaptıklarını ölünceye kadar unutmayacağım. (Konunun ne olduğu bir sırdır...)
Perşembe günü Kadıköy'e gittik, Tuvazon Dor'da yemek yedik, Saylan'da Kup Griye... Hayat ne hoş, hayat ne boş...
Mezuniyet Albümü için toplanan paraları yemiştim, matbaa albümleri vermedi. Arkadaşlardan biri beni savcılığa vermekle tehdit ediyor. Alçaaak!..
Zincirlikuyu Mezarlığı'nın önünden geçiyordum. Ana kapının üzerine, "Her canlı ölümü tadacaktır" diye yazmışlar. Gericilik aldı yürüdü. Ölümü düşünmek bile istemiyorum. Yaşasın hayat!..
Neşo, Moşe, Zerduz ve ben Montralon klübüne üye olacağız. Herkesi almıyorlarmış. Babam baskı yapacak. Klüb üyelerinin geleceği parlak oluyormuş. Evet aydınlık ufuklara açık ve temiz alınla koşar adım yürümek ne kıvançlı bir şey...
Ben ne Raskolnikov'um ne de Sibirya'ya gitmek isterim. Martılar gibi özgür olmak isterim. Sibirya çok soğuk, Altınkum'da güneşlenmek ne hoş.
Bugünlük bu kadar...Bende cevher tükenmez, doğurgan bir zihnim ve kalemim var. Yaz yaz bitmez... Güneşe selam, Ay'a selam ey Mirkelam!..