M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Sapıklar ve Pısırıklar

Sapıklar ve Pısırıklar

Birtakım reformcu, yoldan çıkmış, dall ve mudil kişiler din programları yapıyor, bir sürü yanlış bilgi ve hüküm veriyor... Bu, madalyonun bir yüzüdür... Öteki yüzüne bakalım: Sünnî Müslüman milyonlarca vatandaş bu bozuk ve sapık adamları dinliyor, seyr ediyor, öfkeleniyor...

Kardeşim adamların sapık ve bozuk olduklarını biliyorsun niçin dinliyorsun, niçin seyr ediyorsun? Onlara rağbet etmek rantlarına rant katmak değil midir?

Soru: Onları denetlemeyelim mi?

Cevap: Böyle denetleme olmaz. Sünnîlerin teşkilâtı olur, vazifelileri olur, onlar denetler, programları kayda alır ve sonra yetkili kurullarda görüşülür ve ne yapılacaksa karar verilir.

Diyanet bu işi yapar mı?.. Yapmaz, yapamaz...

Yakın tarihte Müslümanlar birtakım TV kanalları kurdular. Hani Din-i Mübine hizmet edilecekti?

Doğrusu şu memlekette Ehl-i Sünnet Müslümanlığı yetim kalmıştır.

Kur'ân'a saldırılır, ayetlerin mânâsı çarpıtılır; doğru dürüst tepki yok, cevap yok, savunma yok.

Ehl-i Sünnet'e saldırılır, tepki ve cevap yok.

Sünnete saldırılır, hadîsler inkâr edilir. Gereken tepki yok.

İslâm adına para toplamakta birinci olanlar, her nedense İslâm'ı, Kur'ân'ı, Sünneti savunmakta pek geride kalıyor.

Bu ülkedeki azgın bid'atçiler, münafıklar, yoldan çıkmışlar kendi güçleriyle bir şey yapamazlardı. Onların gücü Müslümanların gayretsizliğinden ve himmetsizliğinden geliyor.

Şu adama bakınız: Açıkça peygamberliğini ilan edemiyor ama Müslümanlara Hazret-i Muhammed'in işi bitti, inandığınız ilmihal Müslümanlığını bırakın, bana kulak verin..." diyor. Bu ne demektir?

Birtakım Müslümanların prensibi şudur: Bana dokunmayan yılan bin yaşasın...

Bazılarınız küfürle barış içinde yaşarlar.

Nifak ve şikakla barış içinde...

Sapıklık ve sapıklarla barış içinde...

Müslüman bir toplum içinde Kur'ân'a, Sünnete, icmâ-i ümmete aykırı sözler söylenir, yazılar yazılır, işler edilirse bunları tenkit etmek vazifeli ve temsilci Müslümanların üzerine farzdır. Bu, "iyiliği emr etmek, kötülüğü yasaklamak" farzına dahildir.

Kendi hasis menfaatlerimiz için arslan kesiliriz kaplan kesiliriz ama Din-i Mübîn'i savunmak konusunda pek pısırığızdır.

Bendeniz bu sütunlarda Ehl-i Sünneti müdafaa zımnında birtakım yazılar kaleme alıyorum. Aslında bu iş benim vazifem değildir. Din âlimlerinin vazifesidir.

Mükellef iftar ziyafeti mi?... Koşarlar.

Çaylı börekli sohbet mi?... Koşarlar.

Zevkli, keyifli bir şey mi?... Koşarlar.

Dini savunmak mı?... Sesleri pek çıkmaz.

Türkiye'deki bozuk fikirler, bid'atler, sapıklıklar; ulemâ ve fukahası olan bir Arap ülkesinde olsaydı kıyamet kopardı.

Geçenlerde listesini verdim, Albanî aleyhinde, kimisi dört ciltlik, kimisi iki ciltlik onbeş kadar ilmî reddiye yazmıştır sarıklı ulemâ.

Kimseden çekinmeden ilan ediyorum:

1. İlmi olup da,

2. İmkânı olup da,

3. Memlekette fikir ve yayın hürriyeti olup da... bid'atleri, sapıklıkları, yıkıcı görüşleri tenkit etmeyen, gerekli emr-i maruf ve nehy-i münker vazifesini yapmayan herkes suçludur, günahkârdır.

Efendim dinsizlerden korkuyorum, onlar çarparsa fena çarpar... Şu lâfa bakın siz. Dinsizlerden korkacağına Allah'tan korksana be adam!..

Efendim, münafıklara ve sapıklara cevap verirsem rahatım kaçar, başım ağrır... Dilerim Allah'tan böyle düşünenlerin başları belâdan kurtulmasın...

Âlimlerin, fakihlerin, bilgili Müslümanların İslâm'ı savunmaları, bid'atleri tenkit etmeleri ihtiyarî (seçimlik) bir vazife değil, mecburî ve mutlaka ifa edilmesi, yapılması gereken bir vazifedir.

Bu vazife yapılmazsa sapıklar ve bid'atçiler ensemizde boza pişirmeye devam edecektir.

(Not: İstisnâî olarak vazifelerini yapan birkaç hocayı tebrik ediyorum. Sayıları azdır, müdafaaları yetersiz kalıyor.)

Vizesizsuriye

Suriye ile ülkemiz arasında vizenin kaldırılmasına çok sevindim. İnşaallah ileride bütün İslâm ülkeleriyle, bütün Türk ülkeleriyle, bütün komşularımızla böyle olsun isterim. Sık sık Suriye'ye seyahat etmek istiyordum, vize muameleleri dolayısıyla arzumu gerçekleştiremiyordum.

Üç yüzden fazla irili ufaklı Alman devleti, prensliği, sitesi 19'uncu asırda önce aralarında gümrük birliği yapmışlar, daha sonra PrusyaFransa'yı yenince siyasî birlik kurmuşlardı.

Suriye kardeş ve komşu bir ülkedir. Türkiyeli bir Müslüman orada kendini yabancı hissetmez. Ezanlar okunur, namazlar kılınır, helâl yemekler yenir. Şam-ı şerif ve Haleb-i şahba iki güzel İslâm şehridir. Şam'da Selahaddin Eyyubî'nin, Muhyiddin Arabî'nin, Halid-iBağdadî'nin, Emîr Abdülkadir Cezairî'nin ve daha nice İslâm büyüklerinin kabirleri bulunmaktadır. Şam korunmuş bir beldedir. Hazret-i İsa aleyhisselâmın âhir zamanda oraya nüzul edeceği haber verilmiştir.

Haleb-i şahba'yı gezmenizi tavsiye ederim. Tarihî dokusu korunmuş bir İslâm şehridir. Eski evler, eski sokaklar, tarih ve kültür dolu bir yer.

Suriye'ye gidince sakın kendinizi yabancı turistlere mahsus beş yıldızlı lüks otellere, turistik restoranlara haps etmeyiniz. Suriye halkının içinde yaşayınız. Suriye'de İstanbul Türkçesine yakın bir Türkçe ile konuşan 500 bin kadar Türkmen vardır. Onlardan bir rehber bulunursa o kardeş ve komşu ülke çok iyi gezilir.

Şam'da, Sultan Abdülhamid hazretlerinin yaptırmış olduğu ve halen çalışan trene mutlaka binilmelidir.

Yine Şam'da Hamidiye kapalı çarşısındaki dükkânda keşkül-i fukara yemeyi ihmal etmeyiniz.

Orada sabah namazları ilk fecirde erken kılınır. Emeviyye Camii'ne sabah namazına gidersiniz. Görülecek bir mâbettir.

BenSuriye gibi neş'eli, ferah bir ülke görmedim. Şam'da gece yarılarına kadar ana caddelerde hayat vardır. Dönerli büyük bir sandviç, yanında koyu kırmızı havuç veya elma suyu, ne güzel yemek.

Baklavacı dükkanları bilhassa geceleri bir âlemdir. Vitrinlerine tepe gibi dizilmiş kuru baklavalar göze ne hoş görünür. Alacak olursanız, margarinlisini değil, tereyağlısını alın.

Size rehberlik edecek birini bulursanız bir tekkeye gider zikir seyredersiniz.

Suriye'de oldukça geniş bir din hürriyeti var.Müslüman aileler isterlerse yedi yaşındaki çocuklarını başları örtülü olarak okula gönderebilirler, kimse karışmaz. Sokaklarda peçeli hanımlar da görebilirsiniz. İngiltere'de olduğu gibi...

Artık eski usul çarşaflar kalmamış... Fes giyen de yok...

Suriye uğurlu, bereketli, dualı, kutsanmış bir toprak... Bunlardan nasiplenmiş bilen bir kimseyle gezmek şart.

Orada müzeleri de mutlaka geziniz.

Hatıra olarak geleneksel sanat ürünleri almadan dönmeyiniz. İşlemeli mâdenî eşya, çiniler, sedef kakmalı kutular ve saire...

Bayram tebriki ve dua talebi

Bütün mü'minlerin (bazen bana hakaret edenler dahil) bayram-ı şeriflerini tebrik eder, Cenâb-ı Hak'tan sıhhat, selâmet, afiyet, hüsn-i hâtime dilerim.

Bu bayramlar küçük bayramlardır. Mü'minin üç büyük bayramı vardır:

Birincisi: Ömrü ölümüne iman ile bitiştiği, âhiret âlemine, Dâr-ı cezaya mü'min olarak göçtüğü zaman.

İkinci bayramı: Rûz-i cezada Mahkeme-i Kübra'da beraat ettiği, afv-i ilâhiye nail olup Cennete konulduğu zaman.

Üçüncüsü: Cennet'te Cemâlullah'ı gördüğü zaman.

Oruç tutan Müslümanların, bayramda Şeriat'ın izin verdiği, meşru gördüğü şekilde dinlenmeleri, eğlenmeleri caizdir.Her zaman olduğu gibi bayramda lüks, israf ve sefahate kaçmak, fısku fücur yapmak, gurur ve kibir sergilemek yasaktır.

Fazla parası olanlar, bunların bir kısmını Müslüman miskinlere ve fakirlere (fıkha ve Şeriata uygun şekilde) versinler.

Bayramlarda ahirete intikal etmiş babalarımızın, annelerimizin, dede ve ninelerimizin, akraba ve taallukatımızın kabirlerini ziyaret edelim, Kur'ân okuyalım, bu kıraatin sevabını onlara bağışlayalım.

Her şehrin mânevî valisi olan evliya vardır. Onları da ziyaret edelim.

Kabir ziyareti insana ölümü hatırlatır ve azgınlıktan korur.

Önemli uyarı: Kabirlerdeki otları, yeşillikleri kesinlikle yoldurmayınız. Yeşillikler Allah'ı zikr eder, bu zikirden ölü (berzah âleminde) yarar görür. Bu konuda hadîs vardır. Ellerindeki kazmalarıyla fakir fukara, çoluk çocuk "Mezar üzerindeki otları yolalım" diye size gelirse, onlara ot yoldurmaz, bayram harçlığı verirsiniz.

Bayramda hüzünlü olalım. Alem-i İslâm'da çok zulüm var, çok işgal var, çok savaş var, çok kan ve gözyaşı var. Bayram sevincimiz hüzünlü bir bayram olsun. Mazlum ve ezilen kardeşlerimiz için dua edelim.

Bazı kardeşlerimiz Ramazan'da başladıkları namazı, bayramdan sonra bırakmasınlar.

İsraflı, lüks, gururlu, kibirli, gösterişli, bol yıldızlı bayram seyahatleri Muhammedî ahlâka uygun değildir. Milyonlarca Müslümanın geçim sıkıntısı çekerken, zenginlerimizin ölçülü, orta halli yaşaması gerekmez mi?

Bayramlarda büyük günahların açıkça, küstahça, pervasızca işlendiği mekanlara gitmeyiniz.

Sakın lüks otolarınız sizleri gurura ve kibre götürmesin. Sırat köprüsünden öyle otolarla geçebilir misiniz?

Peygamberimiz "En kötü kap, dolu midedir" buyurmuşlardır. Açlık ve riyazet ayından çıkıp çılgınlar gibi yemeyelim.

Herkese selâm ve hürmet eder, hayır dualarınızı beklerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi