Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ne yapmalı, nasıl yapmalı?

Ne yapmalı, nasıl yapmalı?

Belki de şu günlerde kendi kendimize en çok bu soruyu sormamız gerek: Ne yapmalı, nasıl yapmalı? önceliğimiz ne olmalı?.. Kimle, neyi yapacaksınız?
Son günlerde Mehmet Bekaroğlu’nun cevabını aradığı soru da bu..
Bekaroğlu daha önce siyasi bir çözüm arayışına girdi, olmadı. Şimdi de sivil bir inisiyatif oluşturmaya çalışıyor..
Bana kalırsa önemli bir konu.. Herkesin ciddiye alması gereken bir konu..
İlle de hemen bir uzlaşma olmayacak elbette. Ama kim ne diyor öğreneceğiz.
Henüz bu soruya bir cevap bulma noktasında olduğumuzu düşünmüyorum. Ama bu sorunun sorulmasında geç kalındığını, sloganik cevapların yetersiz olduğunu düşünüyorum..
Hemen bir çözüm yolu bulmadan önce insanların kendi kendilerine bu soruyu soruyor olmaları önemli.. Bir soru varsa, onun cevabı bulunur..
Ben bu soruya tek ve kolay bir cevap olduğunu sanmıyorum.. Soru çok yalın, kolay, basit olsa da; cevabı uzun ve zor.. Sloganik cevaplar, kulağa hoş gelse de pratik hayatta bir karşılığı olmaz.. Onlar karşılıksız çek gibidir..
Aslında sağlıklı bir çözüm için ciddi bir tarih bilgisine ihtiyaç var. Dün ve bugün arasındaki çizgiyi doğru okuyamayanların sağlıklı bir gelecek öngörüsü olamaz.. Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarihten ders alınır.. Bizden önceki kavimlerin başına gelenleri anlamadan, sağlıklı bir gelecek inşası mümkün değildir.
Geçmişten geleceğe sıçramamız gerek.. Bizim ortak bir gayemiz, hayalimiz var mı?
Hayal gerçeğin anasıdır.. Ham hayallerden söz etmiyorum.. Bir gelecek projeniz yoksa bu gününüzün sorumluluklarını nasıl ayarlayacaksınız?..
Geçmişin bilgi birikimi ve geleceğin umudu arasında bugünümüzü yeniden şekillendirmeliyiz..
Geleceğin bize neler getireceğini bilmiyoruz. Onun için ihtimaller, maliyet ve riskler konusunda ciddi bir hazırlığımız olmalı..
Dostumuzu, düşmanımızı; değişen şartlara göre değişen dengeleri hesap etmemiz gerekiyor..
Stratejik bir hedefimiz var mı, bu hedefe doğru yürürken bilgi desteği sağlayacak düşünce kuruluşlarına sahip misiniz, toplumun nabzını elinizde tutuyor musunuz?
Taktiklerinizi belirlediniz mi?
Bana kalırsa bugün en antikemalist bile, metodik anlamda Kemalist bir kimlik taşıyor.. Devleti ele geçirecek ve toplumu dönüştürecek, ülkeyi kurtaracak. Zaten bütün kavga da bunun üzerinde dönüyor..
Kimse bireyin özgürlüğünden, hukuk devletinden, adaletten söz etmiyor.. Siyaset toplum mühendisliğine, daha doğrusu devlet, toplumun ilahı ve Rabbi olma iddiasına göre şekilleniyor.. Siyaseti kendi meşru alanına çekmeden, katılımcı, çoğulcu, şeffaf bir idari yapı oluşturmadan bir yere varmak mümkün değil..
Devlet/siyaset olması gerekenden daha fazla para, daha fazla zaman tüketiyor ve daha fazla insanı meşgul ediyor..
Adına biat dediğimiz; karşılığında cennetin satın alındığı, Batılıların sociale contrat dediği ahidleşme, istişare ve şûra olmadan, halkın iradesini ve tercihini referans alan bir sistem kurmadan, siyaseti meşru bir zeminde tutmak mümkün olmayacaktır..
Siyaset bugün bu hali ile çözümün değil; çözümsüzlüğün, uzlaşmanın değil; çatışmanın adresi olmuştur. Ne var ki bu durumla baş edebilmek için yine siyasete muhtacız..
Kesinlikle şu “kutsal devlet” anlayışından vazgeçmek zorundayız..
Biz daha ulus devletle ve ulus devleti de baskılayan derin devletle baş edemezken, bir de başımıza uluslararası örgütler ve uluslararası derin devlet bela oldu. Onun için sivil toplumun, dini toplulukların uluslararası bir anlayışla bu yapıya karşı güç merkezi olması gerek..
Bu anlamda STK'ları güçlendirmek gerekiyor.. Sivil; siyasal olmamak demektir.. Resmi olmamak demektir. Siyasetin; STK'ları gölgelemesine, yutmasına izin verilmemelidir. Siyasi rekabetin toplumsal çatışmalara sebeb olmaması gerekir..
Türkiye tarihi, jeopolitik ve jeostratejik açıdan son derece önemli bir bölgede. Risklerimiz büyük ama şansımız daha da büyük.. Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel alanda yapacak çok şey var..
Kuşkusuz her işin başı adalet, hep birlikte önce bunu sağlamalıyız. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun; mazlumdan yana, zalime karşı durmalıyız.. İnanç, fikir, ifade ve örgütlenme hürriyeti başta olmak üzere hak ve hürriyetlerin koruyucusu olmalıyız. El Emin olmalıyız..
Unutmamak gerekir; her topluluk layık olduğu gibi idare olacak ve biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.. Kendi kendimize “Ben/biz nerede yanlış yaptık” sorusunu sormamız gerek.. Hep başkalarını suçluyoruz.. Biraz da kendimizi sorgulamamız gerek.. Bu iş için para ve zaman ayırmamız, sorumluluk üstlenmemiz, sabırlı ve cesur olmamız gerekiyor. Daha çok okumamız ve saflarımızı sıklaştırmamız gerekiyor. Unutmamak gerekir ki, Allah cahil ve zalim bir kavme hidayet nasip etmez.. Yoksa Allah bizi yeryüzünün varisi kılmak istiyor, bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istiyor..
Unutmayalım ki, “tefrika girmeden bir millete düşman giremez. / Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”
Allah bizi kan davasından, faşizm belasından, her türlü şeytanın nefsimize yüklediği heva ve hevesten, hannasın vesvesesinden kurtarsın. Anlayışımızı artırsın ve sözümüzü etkili kılsın. Gönlümüzü genişletsin. Selâm ve dua ile.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi