“Parça”lara gömülen, “Bütün”e ulaşamaz!
Herhalde sizler de izlemişsinizdir... Birkaç gün önce, televizyonlardan birinde “Kaos” diye bir film vardı... Konusu, son derece ilginçti... Bir “banka soygunu”ndaki girift ilişkileri çözmeye çalışan, biri “genç”, biri “tecrübeli” iki polisin hikâyesiydi... “Tecrübeli” polis, “genç” polis için adeta “örnek”ti... Onun gözünde bir “sembol”dü... Meselâ; “Kuralları çiğneme, ama gerekirse değiştir” kuralını ondan öğrenmiş, bunu tatbik etmeye bile başlamıştı... Ama filmin sonlarında anlaşılıyordu ki; “genç polis”in gözündeki bu “örnek” ve “sembol” polis, bir “soyguncu”dur!..
Evet, “banka soygunu”nu tezgâhlayan ama “soyguncuları yakalamak” için düzenlenen “operasyon”ların hepsinde yer alan, tabiî bu arada “kendisine uzanan delilleri ve kişileri yok eden” oydu...
Genç polis, bunları anlayıp “parça”ları birleştirince olayı çözmüştü ama; iş, işten geçmiş, atı alan Üsküdar’ı geçmişti... Genç polisin gözünde “sembolleşen” tecrübeli polis, “milyonlarca dolar”la birlikte özel uçağa binip, ülkeyi terk etmişti... Filmlerde hep “iyi”ler kazanır ya, bu defa “kötü”ler kazanmıştı!..
MÜNEVVER KARABULUT CİNAYETİ VE...
İşte o filmi izlerken duymuştum “Kaos Teorisi” kavramını... Araştırınca öğrendim ki; “Kaos Teorisi”nin temeli, “düzen içinde düzensizliğe” dayanmaktadır... Demek istermiş ki; “detay”lara gömülürseniz, “bütün”ü göremezsiniz!..
Şöyle bir düşündüm de;
Galiba bizler de “parça”lara bakmaktan “bütün”ü göremiyoruz... Etrafımızda o kadar olay cereyan ediyor ki; bu olaylarda kim “figüran”dır, kim “başrol”dedir, hepsini biliyoruz da, bir türlü “senarist”lere bakmıyoruz!..
Meselâ, şu Münevver Karabulut cinayeti...
Biliyorsunuz, “5 gözaltı”dan sonra Cem Garipoğlu’nun amcası Hayyam Garipoğlu da önceki gün akşam saatlerinde gözaltına alındı.
Enteresandır; Cemil Baran adlı bir şahıs, “Hayyam ve Kasım Garipoğlu’nun gözaltına alınacağını” daha bir gün önceden söylemişti!.. Yine enteresandır, Cemil Baran ne söylerse, bir bir çıkıyordu!..
Nitekim, “gözaltına alınacaklar” demiş, doğru çıkmıştı!..
Şunları da söylemişti Cemil Baran;
“Cem, yurt dışına sahte Ermeni kimliğiyle çıktı. Bu cinayette dede Kasım Garipoğlu işin senaristi, Hayyam Garipoğlu işin başrolünde ve finansmancısı.
Figüranlar bitti, sıra başrollerde.
Cem’in emekli hakim dedesi Kasım Garipoğlu, Hayyam Garipoğlu, Alarm Net’in sahibi Fatih Garipoğlu ve gelirse Muhterem Garipoğlu ile Cem’in ağabeyi Levent Garipoğlu gözaltına alınacaktır.
Peki Ahmet’ler nerede?
Dün Ahmet’lerden birisi gözaltına alındı.
Geriye kaldı başçavuş Ahmet ve bordo bereli Ahmet... Bir de işin finansmanını sağlayan muhasebeci Ahmet var!”
CİNAYET ANI KAMERAYA ALINMIŞ!
Cemil Baran’ın “daha korkunç iddiaları” da var... Meselâ, diyor ki;
“Cem, Münevver’i öldürmeden önce onunla seks oyunları oynadı.
Bu, satanist bir ayin de olabilir.
29 bıçak darbesi de bu sırada vuruldu. Bu ev, 24 saat kameralarla izleniyordu. Cinayetle ilgili görüntüler Alarm Net Firması’ndadır. Polis derhal bu firmaya baskın düzenlemeli. Bu görüntüleri izleyen ve 5 dakika içinde silmeye giden Hayyam Garipoğlu’nun oğlu Fatih Garipoğlu’dur. Şirket de ona aittir. O görüntüler hâlâ ondadır.
Münevver nasıl kesildi, evden kim taşıdı, Hayyam Garipoğlu ne zaman geldi, hepsi görülecektir.
Ayrıca 5 ay önce Burgaz Rakı firmasında bir adam kazayla öldü. Ben o adamın da kazayla ölmediğine inanıyorum.”
Nasıl, “tam bir kaos” değil mi?..
Hiçbir şey, göründüğü gibi değil!..
“İş içinde iş”ler var!..
Cemil Baran’ın gündeme getirdiği “Satanist ayini” acaba bir “Mason ayini” miydi... “Cinayetin işlendiği” yer, acaba “tapınak” mıydı?..
Niye olmasın?..
Çünkü, hiçbir şey, göründüğü gibi değil!..
BU CEMİL BARAN DA KİM?
Haklı olarak, siz de benim gibi meraklanacak ve kuşkuya kapılıp soracaksınız;
“Kim bu Cemil Baran?.. Olan-biteni, bu kadar detaylı nereden biliyor ve dedikleri bir bir nasıl çıkıyor?”
Efendim, Cemil Baran, “28 Şubat Süreci’nin tanıdık simaları” olan “Aczmendiler”in içine girip, 4 yıl boyunca “sakal ve cüppe” ile dolaşan biriymiş!..
O günleri, şöyle anlatıyormuş:
“Bana Gaziantep’te Sofi Cemil, Aczmendi Cemil derler... 94’lü yıllarda 2 tane Aczmendi çocuk gördüm, güldüm. Yav biz de namaz kılıyoruz, biz de abdest alıyoruz güldüm.
Bir gün sonra ziyaretine gittiğimde ikinci gün elimde asa, sırtımda cübbe ben de aczmendi oldum.
Zaman zaman Müslüm Gündüz aşikar olmuş ve etkisinde kalmıştım. Artık işime gücüme bakmaz olmuştum. Bir ara unutmuyorum, Boğaziçi Köprüsü’nün üzerinde her şehirden bir otobüs gelmişti. Köprünün üzeri her taraf simsiyah olmuştu. Emniyet, bizi içeri almadı... Biz, bu hataya düştük. 4 sene zamanımız heba oldu.”
Ne yalan söyleyeyim;
Bu “anlatım”larına rağmen, ben yine de Cemil Baran’ın “sıradan bir kişi” olmadığı kanaatindeyim!..
Peki, bir “görevli” mi?..
Onu da bilmiyorum!..
Ama, verdiği “bilgi”ler ve yaptığı “tahmin”ler hiç de yabana atılır gibi değil!..
Gelişmeleri merakla izliyorum!..
Öyle umuyorum ki;
Bu “parça”lardan “bütün”e, bu “düzensizlik”lerden bir “düzen”e ulaşmak mümkün olur!..
O EMNİYET MÜDÜRÜ, ŞİMDİ HAPİSTE!
Bu “hadise”yi burada bırakıp, dönelim yine “Kaos” filmine... O filmdeki “genç polis-tecrübeli polis” senaryosunun bir benzeri, şu anda “İstanbul Polisi”nde cereyan ediyor...
Malûm, Emin Arslan adlı Emniyet Genel Müdür Yardımcısı şahsın, “2 milyar TL’lik uyuşturucu operasyonu”na adı karışmıştı.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şubesi’nin operasyonunda 2 milyar TL’lik uyuşturucu ile yakalanan “Baron” lakaplı Habib Kanat’ın ve polise bilirkişilik yapan Doç.Dr. Rıza Işık’ın bugüne kadar yakalanamamasında, Emniyet içindeki bağlantılarının etkili olduğu öne sürülmüştü.
Bu iddialarla ilgili olarak her üç üst düzey emniyet müdürünün ismi operasyona karışmıştı.
İşadamı Habib Kanat’ın Emniyet’teki en büyük bağlantısının ise Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan olduğu iddia edilmişti.
Yine malûm ki;
Bu suçlamalara maruz kalan “Polis’in iki numarası Emin Arslan” ile Emniyet müdürleri Murat Nemutlu ve Mustafa Ayar hakkında “tutuklama” kararı verilmiş, bu şahıslar önceki gün tutuklanıp “cezaevi”ne konulmuştu!..
“Pis işlerle mücadele” eden bir Emniyet Genel Müdür Yardımcısı’nın adının “pis bir işe” karışması, elbette düşündürücüdür!..
Öyle ya;
Et kokarsa, tuzlarsın!..
Ya, tuz kokarsa!..
İşte bu, “tuzun koktuğu yer”dir!..
Sorarım size;
Emniyet Genel Müdür Yardımcısı’nın adı böyle bir işe bulaşmışsa, “genç polis”ler kimleri “örnek” alacak, onların “sembol”leri kimler olacaktır?!?..
EMNİYET ÇÜRÜK ELMA’YI AYIKLADI!
Bence, olayın tek sevindirici yanı, “Emin Arslan’ın görevine son verilmiş olması”dır!..
“İddialar” üzerine, İçişleri Bakanlığı derhal harekete geçmiş ve “Arslan’ın görevden alınması” için hazırlanan kararname Çankaya Köşkü’ne gönderilmiş!..
Gerek İçişleri Bakanlığı’nı, gerek Emniyet Genel Müdürlüğü’nü, bu “hassasiyet”lerinden dolayı kutlamak gerek!..
Arzu ederdik ki;
Türk Silahlı Kuvvetleri de aynı hassasiyeti gösterip; Albay Cemal Temizöz ve Yarbay Mustafa Dönmez’in görevlerine son versin!..
Ama Genelkurmay, bu şahısların hakkında bir sürü “suçlama” olmasına, üstelik de “tutuklu” olmalarına rağmen, kılını bile kıpırdatmıyor!..
Bırakın görevden almayı;
Meselâ Albay Cemal Temizöz’ün adı, hâlâ “protokol listesi”nden bile çıkartılmadı!..
Yani, albayımız hem “görevde” görünüyor, hem de “protokol listesi”nde!..
Oysa, Albay Cemal Temizöz;
Diyarbakır başta olmak üzere, Güneydoğu’da işlenen “faili meçhul cinayet”lerden yargılanmakta, hakkında “9 defa ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası istenmektedir!..
Yarbay Mustafa Dönmez de, “Ergenekon Terör Örgütü sanığı” olarak, halen hapistedir!..
Buna rağmen, “görevlerinin başında”dırlar!..
Genelkurmay’ın bu tavrını gördükten sonra, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet’i gerçekten kutlamak gerekiyor!..
Çünkü onlar, “sanık” bile olsalar, içlerindeki “çürük elma”ları ayıklamışlar ve böylece “çürümenin sepete de yayılmasını” önlemişlerdir!..
İçlerindeki “şahıs”lar değilse bile “kurum” olarak “örnek bir tavır” sergilemişlerdir!.. En azından, “genç polis”lerin örnek alacağı bir “kurum” vardır!..
Ya, “genç subaylar” ne yapsın?.. Kimi örnek alsınlar?.. Albay Cemal Temizöz veya Yarbay Mustafa Dönmez’i mi, yoksa onları koruyan ve kollayan Genelkurmay’ı mı?..
Benim sorum bu... Yorum sizin!..
=================
Aydın Doğan sıkışınca!
“Suç duyurusu”na maruz kalmak, elbette “suçlu” olmak demek değildir!.. Tıpkı, “sanık” olmanın “mahkûm” olmak demek olmadığı gibi!.. Ama, “SPK’nın suç duyurusu”na maruz kalmak, “ciddi bir gelişme”dir!..
Çünkü “mahkeme”ler, bu “suç duyurusu” üzerine harekete geçecekler, Aydın Doğan’ı karşılarına alıp, “sanık” olarak yargılayacaklardır!.. Kimbilir, belki de; “kâğıt üçkâğıdı”na dair deliller bulurlarsa “mahkûm” edip, “hapse” bile atacaklardır!..
Bana öyle geliyor ki; Aydın Doğan, gerçekten “zor” durumdadır!..
Bir yandan Halkalı Vergi Dairesi, bir yandan SPK, hayli bunaltmıştır patronu!..
Şu hâle bakın; Halkalı Vergi Dairesi, “Sana 15 gün süre” demiştir. Aydın Doğan’a; “15 gün içinde 4.8 milyarlık teminat yatır, yoksa?!?”
Peki, Aydın Doğan ne yapıyor?..
“Teminat” yatıracağı parayı temin etmek için olsa gerek, Vakit’in kapısına habire “haciz memuru” gönderiyor!.. Oysa, bizde o kadar para ne arar?.. Hani, “olsa, dükkân senin!”
Ama, yok... “İflas etmiş tüccar, eski defterleri karıştırırmış” ya, Aydın Doğan’ın Vakit’e yüklenmesi de, “iflâs” ettiğinin bir göstergesi olsa gerek!..
Ama, dedik ya, bizde para yok!.. Başka kapıya!..