Cumhuriyet’in Osmanlı korkusu bitti mi?
Son şehzadenin cenazesi, 1920’lerdeki korku unsurlarının bugünkü Türkiye’nin büyük ölçüde meçhulü olduğunu ortaya koydu. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların meşruiyet korkusu, onları mezarlarına kadar takip eden bir korku idi. Osmanlı dönemi, padişahları ve yaptıkları işler hakkında çok şiddetli sözler söylediler, tavırlar takındılar. Elbette bu şiddetli sözleri söyleyenlerin başında M. Kemal Paşa vardı.
M. Kemal Paşa, son Padişah’ın yakınında bulunmuştu. Uzun sayılabilecek bir Almanya seyahati, bu yakınlığa zemin hazırlamıştı. Paşa, 1. Dünya Harbi’nin zor zamanlarında Avusturya’da lüks bir kaplıcada tedavi görürken, Sultan Reşat’ın vefat ettiğini ve Vahidetdin’in tahta çıktığını öğrenince, bulunması gereken yerde olmadığına hayıflanarak “tedavi”yi yarıda kesip İstanbul’a dönmüş ve döner dönmez de Padişah’la görüşmüştür.
Tarihî kader, son Padişah’la ilk Cumhurbaşkanı’nı sık sık bir araya getirdi. M. Kemal, İstanbul’da bulunduğu sürece Vahidetdin’le en çok görüşen paşa idi. Vahidetdin Padişah olduktan çok kısa süre sonra M. Kemal’i fahrî yaverliği ile “onurlandırdı”. (Bazı sebükmağzlar “hain Vahidetdin nasıl Atatürk’ü onurlandırabilir!” diye höykürebilirler; fakat böyle bir unvan tevcihinin o zamanki anlamı budur). M. Kemal Paşa “Fahrî yaver-i hazreti şehriyarî” unvanını diğer unvanlarından önce kullanmaya itina göstermiştir.
Millî Mücadele için M. Kemal Paşa tarafından Nutuk’ta milat olarak gösterilen Samsun’a çıkma vak’asında Vahidetdin’in esaslı payı olduğunu inkâr etmek mümkün değildir. Hele Paşa’nın hareket etmeden önce Padişah tarafından kabulünün müthiş sembolik anlamlarla yüklü olduğu gözden uzak tutulamaz.
M. Kemal Paşa, bu görüşmeyi her şeye rağmen anlatmaktan geri kalmamıştır. Paşa, görüşme sırasında “âdeta Padişah’la diz dize idik” der. Padişah Paşa’ya altın bir saat, altın bir saat kordonu ve bir altın kalem hediye eder. Küçük odadaki masanın üstünde bir tarih kitabı vardır. Vahidetdin, “Paşa Paşa, sen şimdiye kadar devletimize çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba geçti” diyerek dirseğinin altındaki tarih kitabını işaret eder.
“Bunları unutunuz. Bundan sonra yapacağınız hizmet şimdiye kadar yaptığınızdan çok mühim olacaktır. Dikkat ve sadakatla çalışırsanız, devleti düştüğü bu felaketten kurtarabilirsiniz. Birçok kumandanları Anadolu’nun kolordularına dağıttım. Sizin vazifeniz, bunları teftiş etmek olacaktır. Muvaffak olunuz!” der.
Bu konuşma, Vahidetdin’in tarihî kaderin şuurlu bir parçası olduğunu göstermeye yeter. Millî Mücadele başarılınca iki yoldan birine gidilecektir: Zaferi kazananlar, altı asırlık yüce devleti sürdürmek için elbirliği edecek veya hain-kahraman diyalektiği sürdürülerek farklı bir çerçeve çizilecektir. Bugün artık dosdoğru konuşmak zorundayız: O zaman dünya sistemini kuran İngiltere’nin çıkarlarına uygun olan ikinci yoldur.
Osmanlı Devleti’nin gücünü aşan tesiri, sömürgeci İngiltere’nin padişahlığı, hilafeti sürdürmek yönünde tutum almasını imkânsız kılmaktadır. İngiltere 1918’den beri çeşitli vesilelerle Türkiye’nin geleceği ile ilgili mesajlar vermiştir. Bu mesajlar dikkatle okunursa, barıştan sonra Türklerin bugünkü topraklar üzerinde bir millî devleti olacağının, başkentinin asla İstanbul olmayacağının, hatta Ankara’nın başkent olabileceğinin, devlet şeklinin Cumhuriyet olacağının çeşitli şekillerde ifade edildiği görülecektir...
Elbette bunlar Osmanlı hükümdarına, hükümetine yaptırılamazdı! Osmanlı Hükümdarı ve Hükümeti sahneyi terketmiş, Cumhuriyet böylelikle kolayca kurulmuştur. Lâik Türkiye'nin İngiliz İmparatorluğu için tehlike olmaktan çıktığını İngiliz tarihçi Arnold J. Toynbee yazmaktadır. Çünkü Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla Türkiye, İslâm dünyasının merkezi olmaktan çıkmıştır…
Dünya sisteminin amacına ulaşması, zor anlaşılır bir şey değildir. Bunun içeriye ve İslâm dünyasını açıklanması kolay değildir! Bu zorluk ve meşruiyet korkusu, içeride çok sert bir Osmanlı aleyhtarı üslubun ortaya çıkmasına yol açmıştır. M. Kemal Paşa Nutuk’da, “Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden Vahidetdin, mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği deni tedbirler araştırmakta” der.
Paşa, daha da ileri giderek, bütün Osmanlı tarihini karalar. “Evet arkadaşlar, o saraylar ve sarayların etrafını çeviren hainler asırlarca bu milleti felakette bıraktılar; onu nura koşmaktan men ettiler. Onlar bu milleti ve memleketi yalnız iki zamanda düşünürlerdi. Biri para, diğeri askere muhtaç oldukları zaman; bir baştan memleketi soyarlar, diğer yandan milletten aldıkları askerle Viyana’yı, Mısır’ı, İran’ı zapt için fütuhata kalkarlardı.” (Adana çiftçileriyle konuşma, 16 Kasım 1923).
Son şehzadenin cenazesi, Türkiye’yi uzun müddet prangalayan Osmanlı korkusunun izale edildiğini ayan beyan ortaya koydu. Cenazeye katılan devlet erkânı bunun açık bir göstergesi. Başbakan’ın yurda döner dönmez taziyede bulunması da Türkiye’de olsa idi cenazeye katılmaktan çekinmeyeceğinin ifadesidir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.