Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Sık sık Ergenekon’u yazıyorum, çünkü!

Sık sık Ergenekon’u yazıyorum, çünkü!

Biz mi ağırlaştık, gündem mi hızlandı bilemiyorum… Ama, şu bir gerçek: “Olay”lara yetişmekte zorlanıyoruz… Bir olayı yazsak, diğer olaylar “gündem dışı” kalıyor… Hepsini birden yazmaya kalksak, ortaya ne çıkacağı meçhul… “Aşure” mi çıkar, yoksa Manisa’nın ünlü “Mesir Macunu” mu, bilemem… Olaylar o kadar hızlı seyrediyor, gündem o kadar hızlı değişiyor ki; IMF Başkanı’na fırlatılan “Çakma Nike” pabuç bile bu kadar hızlı gidemez!.. Açılıştan açılışa, törenden törene, toplantıdan toplantıya yetişmek için, neredeyse “3G hızı”nda hareket eden Başbakan Tayyip Erdoğan bile, dünyaya gelen “üçüncü torun”unun görüntüsünü ancak “3G’li telefon”dan görebilmişse, varın anlayın gündemin hızını!..
BAZI OLAYLARI NİYE ISKALIYORUZ?
Açık ve net söyleyeyim;
Herhalde bazı olayları ya çok önemsediğimiz, ya da şartlandığımız için, hep onlardan söz ediyoruz… Tabiî bu arada; hâlâ “aç” olanları, hâlâ “işsiz” dolaşanları, “maaşlarına zam” bekleyen “emekli”leri, “haksızlık”ları, “hukuksuzluk”ları, “adam kayırma”ları, “yolsuzluk” ve “torpil”leri yazmadığımız, ıskaladığımız, ya da teğet geçtiğimiz, maalesef oluyor!..
Ama, bilinmesini isterim ki;
Bunlara değinmiyor oluşumuz, iktidarın “bizden” veya “onlardan” oluşuyla bir ilgisi yok!..
Bunun; “zulme rıza, zulümdür” ayet-i kerimesini umursamamakla da ilgisi yok… Çünkü biz, “iman” ediyoruz ki; “zulme rıza zulümdür” ilkesi, “kıyamete kadar tedavülde kalacak”tır!..
Ama, sizler de kabul edersiniz ki;
“Züccaciye dükkânına giren fil”ler her tarafı darmadağın ederken, verdikleri zarar “milyar dolar”la ifade edilirken, kalkıp da “fare”lerle uğraşmak, “yel değirmenleri”ne mızrakla saldıran Donkişot olmaya benzer ki; hiç kimse kusura bakmasın; ben Donkişot değilim!.. Benim işim, “hayallerle savaşmak” değil; “gerçek”lerle yüzleşmektir!..
Elbette “Ergenekon”u yazacağım!.. Elbette onların “pislik”lerini deşifre edeceğim!.. Çünkü eğer; bazılarının “ekmek” bulamadığı bir Türkiye’de, eğer bazıları “pasta” yiyorsa; bilsinler ki, bu “Ergenekon’la mücadele” sayesindedir!.. Eğer “Ergenekon” bu hâle düşmeseydi, Allah korusun “darbe” yapıp yönetimi ele geçirseydi var ya; bugün “kuru ekmek” yemekten şikâyet edenler, o ekmeğin “kırıntı”sına bile muhtaç olurlardı!..
Çünkü Ergenekoncular; ne var, ne yoksa götürürler, millete “kırıntı” bile bırakmazlardı!..
O ÇANTADA NE KADAR PARA VARDI?
Ne demek istediğimi daha iyi anlatabilmek için Şamil Tayyar’ın şu sözlerini aktarmak istiyorum:
“Şu soruya cevap bulsunlar: Dalan Rusya’ya gittiği zaman kendisini ziyaret eden ve çantasıyla para götüren işadamı kim?
Devletin de kayıtlarında olduğunu bilerek söylüyorum. Ve bunu Milli İstihbarat Teşkilatı’nın da, emniyet istihbaratının da bildiğini iddia ediyorum.
Onun ismini açıklayamazlar.
Hadi açıklasınlar…
Şimdi şunu söyleyeceğim; bilmek ayrı bir şey ispat etmek ayrı bir şey. Ben bunu bildiğimi söylüyorum…
Çok önemli bir işadamı.
Dalan, bu kadar yeri cebinde 3 kuruş olmadan nasıl dolaşacak?
Bedrettin Dalan’ın, “Ergenekon Terör Örgütü’nün firari sanığı” olduğunu söylemeye herhalde gerek yok…
Ama, sormak gerek;
“Bir çanta, kaç dolar alır?”
Bu kadar para “Dalan”a götürüldüyse, bu ülkede “kalan”lara ne kadar para kalır?..
Milletimiz şikâyet ediyor ya;
“Açız, işsiziz!”
Açlığın da, işsizliğin de sebebi, “o çanta”dır!..
Evet, Dalan’a götürülen o çanta!..
Çantadaki o paralarla; lüks içinde yaşayan “Dalan” olacak, gerisi “yalan” yaşayacak!..
Ne demek istediğimi anlıyor musunuz?..
DOLARLARIN ÖNÜNDE POZ!
Sözü, madem ki “para”dan açtık, yine “para” ile devam edelim… Önceki günkü gazetelerde yer alan bir haber, şöyleydi:
“Bostancı’daki bir teröristin ölü ele geçirildiği, bir emniyet amirinin şehit olduğu ve 7'si polis 9 kişinin yaralandığı 27 Nisan'daki çatışmanın ardından İstanbul Cumhuriyet Savcısı Kadir Altınışık tarafından başlatılan soruşturmanın iddianamesi İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildi.
İddianamede, çatışmadan sonra tutuklanan Vatan Gazetesi İnternet Sitesi Yayın Yönetmeni Aylin Duruoğlu ile ilgili şok bilgilere de yer verildi.
Buna göre Duruoğlu'nun Bostancı'daki çatışmadan önce 'Devrimci Karargah'la irtibatı, örgüte yapılan operasyonlar kapsamında teknik takibe alındı.
Gazeteci Duruoğlu'nun evindeki aramada ele geçirilen cep telefonu kartında, yüzlük desteler halinde, özel bir banka etiketli, yaklaşık 250 bin dolar olduğu değerlendirilen paranın önünde çekilen fotoğraflar bulundu.
4 Şubat 2008'de kaydedilen fotoğraftaki paraya ilişkin Duruoğlu'nun bankada herhangi bir hesap akışıyla ilgili kaydına rastlanmadı. Seri numaraları tespit edilen paraların bankadan kimler tarafından çekildiği ya da kimlere teslim edildiği tespit edilemedi.
Duruoğlu'nun sabit ve cep telefonu numaralarından, Ergenekon Terör Örgütü soruşturması kapsamında haklarında işlem yapılan şahıslarla dolaylı irtibatlarının bulunduğu da tespit edildi. Savcı, Duruoğlu hakkında, 'örgüt üyeliği' suçundan 15 yıl hapis talep etti.
Şimdi, söyler misiniz bana;
Bu “250 Bin Dolar”ın içinde kimin “kanı” vardır, kimin “alın teri”?..
Ya da; tüyü bitmemiş hangi yetimin hakkı, hangi “aç”ın lokması, hangi “işsiz”in umudu?..
Bakın, sadece “2 örnek” verdim!.. Sadece “Dalan’a giden para dolu çanta”dan ve “Aylin Duruoğlu’na giden 250 Bin Dolar”dan söz ettim… Bunun gibi daha nice örnek, nice “çanta” ve “avanta” örneği var ki; Türkiye’deki açlığın, işsizliğin, yolsuzluğun, ahlâksızlığın ve soysuzluğun sebebi, işte bu “kirli para”lardır!..
Hele söyleyin bana;
Türkiye’nin iliklerine kadar girip, sömüren bu illegal terör örgütü dururken, daha önemli mevzu olabilir mi?..
“Bütün yollar ve yolsuzluklar Ergenekon’a çıkıyor” ise, ben ne yapabilirim ki?..
Ergenekon’u yazmaya devam!..
================
Paşa ve kumarbaz!
Hani, Ergenekon Terör Örgütü’nü oluşturan sanıkların, “birbirine benzemez insanlar”dan oluştuğunu iddia edip, şöyle diyorlar ya; “Sağcılarla solcuların, komutanlarla siyasîlerin, profesörlerle gazetecilerin aynı örgütte ne işi var?”
Böylece, demek istiyorlar ki; “Ülkedeki herkes aynı sepete doldurulmuş, adına Ergenekon denilmiş!”
İlk bakışta doğru gibi görünüyor… Ama, kazın ayağı hiç de öyle değil!.. Buyrun, bir örnek:
İzmir’deki suç örgütüne yönelik “Anafor” operasyonu kapsamında yakalanıp tutuklanan 43 sanıktan biri olan Sami Hoştan, duruşmada demiş ki;
“Ben 40 yıldır kumar oynarım… Geçmişte Avrupa’da da gazinolar işlettim. (…) Veli Küçük’ü 28 yıldır tanırım… 7-8 ay kadar da, birlikte Kandıra’da yattık!”
Mahkeme Başkanı sormuş Sami Hoştan’a: “Sen kumarbazsın!.. Veli Küçük ise bir paşa!.. Nereden tanıyorsun onu?”
Sami Hoştan cevap vermiş: “Kumar benim hobim!.. Ayrıca 35 bin üyeli Arnavut derneğinin başkanıydım!”
Bu ifade “sorunun cevabı” olmasa da, mahkeme başkanının sorusu, hayli anlamlı… Öyle ya; bir “kumarbaz”ın, bir “paşa” ile ne ilgisi, nasıl bir bağlantısı olabilir ki?..
Ama, “Ergenekon” sözkonusu olunca, oluyor işte!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi