Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Sağlıklı Beslenme Adına Hastalığa Davetiye Çıkarmak

Sağlıklı Beslenme Adına Hastalığa Davetiye Çıkarmak

Sağlıklı beslenme adına düştüğümüz yanlışlar ve hatalar, hastanelerin ve eczanelerin işine yarıyor. Yanlış anlaşılmasın, hastane ve eczanelere karşı bir yazı yazacak değilim.
“Her hastalığın başı sağlıktır” deriz ama nasıl her şeyin başı sağlıksa, sürekli sağlığımız bozulur ve hastanelere para akıtıp dururuz.
Bir kere sağlıklı beslenmenin ilk ve son şartı; insanın kendi vücudunu iyi tanımasından ve dost olmasından geçer. Damağın istediği ile aklın isteğini birbirine karıştıran ve akıldan ziyade, damak zevkine kulak verenlerin sağlıklı olması mümkün değildir. Bu sebeple, vücudu iyi tanımak ve yaratılış fıtratına göre besleme yapmak gerekir.
Televizyonların en çok seyredilen iki kuşak programı var. Birincisi çöpçatanlık yani “kumar mantığı ile evlendirme” programları. İkincisi de beslenme programları. Her iki programın da tek amacı, para kazanmak ve kazandırmaktır. Evlenme programlarına reklamlar alınır, beslenme programlarına da beslenme ile ilgili firmalar sponsor olur.
Kazanan televizyoncular ile sponsor firmalardır. Kimin sırtından para elde edilmiş olunur? Seyircilerin. Bir kere o programlar, zaten direkt insan sağlığını bozan yapımlardır. Akıl ve vücut sağlığı yerinde olan bir tek insan gösteremezsiniz ki, o programlara itibar etsin.
Mesela çok dikkatimi çekmiştir. Şifalı bitkilerle ilgili bilgilere muhafazakâr medya sahip çıkar, yazar ve konuşur. Fakat muhafazakâr olmayan medya ve belli kesimler, hiç aldırış etmez, şifalı bitkileri yok sayarlar. Oysa bütün dünyaca bitkilerin şifalı olduğu, ilaçların bitkilerden yapıldığı ortadadır. Her ilaçta mutlaka topraktan çıkan bir şey vardır.
“Peki, neden soğuk bakar ve görmezden gelirler?” sorusuna cevabı buldum. Şifalı bitkilerin kökeni dine ve dini ilimlere dayandığı için soğuk bakmaktalar. Zaten hangi güzel işin içinde azıcık dinden küçük bir nokta bulunsa, hemen oradan uzaklaşırlar. Gerçi bu kaçış da bir nasiptir. Allah hidayet vermeyince zorla alacak değiller ya.
Laf yine uzayacak, en iyisi meselemize dönelim. Sağlıklı beslenme konusunda söyleyeceklerim vardı ama dostun birisi, Gaziantep diyarından beslenme hakkında ilginç bir yazı göndermiş. Hem gülümseyelim hem de Antepli kebapçının neler dediğini okuyalım.
“Diyet, perhiz, rejim gibi faaliyetler, hedefte Türk delikanlılarının ve genelde de Türk milletinin devamını engellemek için dış mihraklar tarafından gündeme getirilmiş şuurlu bir düzmecedir.
Gayeleri; eskiden bir koyunu, bir oturuşta götüren dev gibi babayiğit atalarımızı ve tarlada doğum yaptıktan sonra bebeğini kundaklayıp, elde orak tarlada çalışmaya devam eden Türk kadınlarını, kalori hesaplayan, hapşırınca yatağa giren, fitness ve aerobik yapan çıtkırıldım tiplere dönüştürmek ve Türkleri; Çinliler, Japonlar gibi sıska ve sağlıksız bir ırk haline getirmektir.
İcabı halinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir babayiğidin, kalori hesaplayan, yoğurtlu kebabı reddeden biri haline getirilmesinden daha büyük bir soykırım olabilir mi? İç yağının, kuyruk yağlarının, anamızın tereyağının kolesterol yaptığı palavradır. Kolesterol, kebapları yedikten sonra iki şişe soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur.
Sakın bu oyuna düşmeyin. Feminizm, kadın hakları, çevre şuuru ve eşitlik adı altında Türk kızlarının akılları çelinerek, yemek yapmayı bilmeyen, bizim istikbalimiz olan yavrularını, abuk sabuk yiyeceklerle yetiştirerek, damak zevki gelişmemiş, sunta kılıklı diyet bisküvileri yiyecek zanneden bir hale getirmişlerdir.
Kör olası dış mihraklar, kızlarımıza; kebap, soğan, çiğ köfte gibi lezzetleri yiyen, bardak bardak şalgam suyu içen yiğitlerimize hanzo-kıro gibi sıfatlar takmayı öğretmişlerdir. Ayrıca son yıllarda moda gibi gösterilmeye çalışılan Çin mutfağı diye bir şey yoktur.
Bu sözde mutfak, acayip zerzevat ile acayip mahlûkatın, wog adı verilen bir tencerede yarı pişmiş yarı çiğ olarak hazırlanıp insanlara eziyet olsun diye sopalarla yenmesinden ibaret bir hokkabazlıktır. Sakın kanmayın, sakın yemeyin. Helal değildir! Siz kebap, ciğer kavurma, nohutlu dürüm, beyran ve mis gibi fıstıklı baklava yiyin. Unutmayın su uyur, düşman uyumaz.”
Ne diyelim. Biraz şaka, biraz gerçek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi