Ayrılık... ayrılık... amaan ayrılık!
Kapitalizm, 19. Asırda Avrupa’nın gettolarından yeni bir etnik sınıf türetti; Yahudiler, mev’ud vatanı 20. yüzyılda keşfetti. Bu etninin ideolojisi “siyonizm”di. Siyonistler büyük mâlî kudretlerine güvenerek önce Abdülhamid Han’ın kapısına dayandılar. Sultan Abdülhamid, “benim Filistin alaylarım Plevne’de şehid oldu. Bu topraklar benim değil, milletimin.. bir karışını bile satmam” dedi...
Zaten komitacı Ermenilerin hedefinde olan Abdülhamid, artık siyonistlerin de hedefinde idi. Abdülhamid’in düşmanlık halkası genişlerken, Osmanlı içinden onun nan ü nimeti ile yetişenler bu düşmanlığın uzantısı olarak harekete geçtiler ve Osmanlının sonunu getirdiler.
Osmanlı Devleti’nin sona ermesi, Ermeni devletinin olduğu kadar, hatta ondan daha fazla Yahudi devletinin kurulması için gerekliydi. Daha doğrusu Osmanlı devleti yıkılmadan Yahudi devleti kurulamazdı. O yüzden Lozan’da Hahambaşı Hayim Naum tam mesai yaptı!
Yeni Türkiye’nin zimamdarları, Irak’tan, Filistin’den, Suriye’den savaşsız ayrılmayı kabul etti. Hem de bu ülkelerin halkları birlikte varolmayı isterken. Ortadoğu’nun sun’i sınırları çizildi, böylece mutasavver Siyonist devletin yolu açıldı.
Siyonist devletin tarihi, 20. Yüzyılın terör tarihinden asla ayrılamaz. Terörü sistemleştiren, dünyadaki büyük iletişim cihazında aslan payına sahip olmasından dolayı görünmezleştiren Siyonist devlet, seri katliamlarını bugüne kadar sürdürdü. Ancak son Gazze katliamı dünyanın gözünden kaçırılamadı. Başbakan Erdoğan vicdanî isyanını uluslararası arenada dışa vurmak durumunda kaldı.
İsrail’in “terörist devlet” olarak yaşama alanı gittikçe daralıyor. Onun da diğer devletlerin tâbi olduğu şartlara uymasının zamanı geliyor.
Terör İsrail’e mubah! Kimse hesap soramıyor!
Nükleer silah Ortadoğu’da sadece İsrail’in sahip olduğu bir imtiyaz! Bir başkası, mesela İran, bu gücü dengelemek için harekete geçerse, başına olmadık işler sarılmak isteniyor.
Türkiye İsrail ilişkilerinin normalleşmesinin zamanı gelmiş de geçmiştir. Bununla söylemek istediğim açık: Bugüne kadar, bilhassa 1990’lardan itibaren sürdürülen ilişkiler normali aşmıştı. Türkiye, İsrail’in defolarını görmezden gelen devletler safındaydı.
Şimdi bunları gören bir yaklaşım gelişiyor. Kamuoyu da bu yönde tavır alıyor. İmtiyazlı-korumalı devlet İsrail, diğer devletlerle aynı kriterlere tâbi tutulunca, sağdan soldan sesler yükselmeye başlıyor.
Türkiye askerî teknolojisini yenilemek istediğinde, ABD adres olarak İsrail’i gösterdi. Askerlerle İsrail’in ilişkileri Türkiye’yi olağanüstü zorladı. İsrail’in bu ilişkileri kullanarak 28 Şubat tezgâhını işlettiğine dair güçlü işaretler var.
İsrail’in eski İstanbul Başkonsolosu Mordehai Amihai’nin beyanları, şecaat arzeden merd-i kıpti ifadesi sayılmalı. Türkiye’de ordu giderek İslâmlaşıyormuş. İsrail Dışişleri Bakanlığı’nda İsrail ile İngiliz heyetleri arasında yapılan bir strateji toplantısında Türkiye ile yaşanan sorunları değerlendiren Amihai’nin şu hezeyanına bakın: “Şimdiye kadar dengeleyici bir kurum olan ordunun üst düzey görevleri, giderek artan bir biçimde dindar müslümanlarla dolduruluyor.”
Şimdiye kadar ordu neyi dengeliyordu? Şimdi İslâmlaştığına göre, daha önce Musevileşmiş miydi? Üst düzey kadrolarda bulunanlar daha önce “dindar” müslüman değil miydi? Bu hezeyanın en kısa zamanda TSK bilgilendirme toplantısında cevaplanması lâzımdır.
Ayrıca bu zata şunu da sormak lâzım: İsrail ordusunun üst düzeyi “dindar Musevi” değil midir? Amihai, uluslararası toplumun Türkiye’ye içinde bulunduğu çizgiyi değiştirmesi için baskı yapması gerektiğini belirtmeyi de ihmal etmiyor!
Türkiye’de İslâm düşmanlığı, Arap düşmanlığı, etnik münaferet oluşturma yönünde bu beyanat sahibinin kafasındakilerin ciddi bütçeler harcadığını tahmin edebiliriz. 2. Dünya savaşının holokost mağdurları zaten propaganda cihazını en iyi kullanan bir zemine oturuyordu.
Yaşını başını almış bizler, kendimizi bildiğimizden beri sektirmeden her yıl kaç adet “Yahudi katliamı”nı mevzu edinen film seyrettik? Bilhassa Almanların Yahudileri acımasızca kestiğine dair filmlerin sayısı kaç bin adettir?
Peki Almanlar Yahudilere zulmetti mi? Elbette bunda hakikat payı var.
Öyleyse, TRT’de yayınlanan Ayrılık dizisine itiraz neden?
İsrail Gazze’de insanlık suçu işlemedi mi?
Elbette işledi. Peki bunun filmi yapılınca neden bu şiddetli itiraz? Yahudilere zulmedildiğinde, onları kurtaran, ülkesini açan Osmanlılardı. Şimdi onların torunları, aynı sebeple Filistin halkına kucak açıyor. Bundan tabiî ne olabilir ki?
Nükleer silah sadece İsrail için mümkün!
Yalnız Yahudilere yapılan zulümlerin filminin yapılması serbest!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.