Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

İsrail, korktuğuna uğruyor

İsrail, korktuğuna uğruyor

Milletimiz, kurulduğundan beri İsrail’i hazmetmiş değil…
Bunun başlıca üç sebebi var:
1) Osmanlı’nın parçalanmasında Yahudi önderlerin önemli roller üstlenmesi…
2) Envai çeşit politik-diplomatik oyun ve para saçarak Sultan II. Abdülhamid’in üzerine tapulu topraklarda devlet kurması…
3) Bazen “Gözünün üstünde neden kaşın var?” anlamında bahanelerle, Filistinli kardeşlerimize İsrail’in zulmetmesi, sık sık orantısız güç kullanması ve tabiî bu arada mübarek Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılarda bulunması…
Bu yüzden milletimiz İsrail’i hiç affetmemiş, İsrail’e hiçbir zaman sempati ile bakmamış, kimi hükümetlerin sempatik yaklaşımlarını ise hiçbir zaman onaylamamıştır.
Meşum Gazze saldırısı sırasında Araplar susarken, Türkiye’nin bağırması ise tarihi tavrın bir uzantısıdır. Kökü derinlerde olan tarihi bir reflekstir…
İsrail zulmü karşısında tarihi refleks harekete geçmiş, “one minute” şeklinde tezahür eylemiştir.
Ortak tatbikattan İsrail’in dışlanması da aynı refleksin devreye girmesidir ki; Başbakan bunu “Halkım istemiyor” cümlesiyle ifade etmiştir.
Gerçekten de halkımız Türkiye’nin İsrail ile kuzu sarmasını olmasını yukarıda saydığım, bunu yaparken de bazılarını yutkunduğum sebeplerden dolayı istemez. Bu gerçeği gelmiş geçmiş tüm iktidarlar bilir. Ancak hiçbir iktidar şimdi AK Parti iktidarının yaptığını yapmayı göze alamamıştır. İsrail’in uluslararası etkinliğinden, lobiciliğinden filan çekinilmiştir. Bunu göze almanın pek de kolay olmadığı, Sayın Erdoğan’ın şimdiye kadar beklemesi de göstermektedir.
Başbakan Erdoğan önce ülkesinin ekonomik ve demokratik durumunu güçlendirmiş, sonra Türkiye’nin bölgedeki ve dünyadaki konumunu sağlamlaştırmıştır…
Bir taraftan Sayın Cumhurbaşkanı’nın, Sayın Dışişleri Bakanı’nın, diğer taraftan kendisinin bölge ülkelerini sürekli ziyaret etmeleri; Türkiye’nin Suriye ile İran’ın ardından Ermenistan’la, Irak’la, hatta Barzani ile iyi ilişkiler kurması, bunu sağlayabilmek içindir…
Gerçekten de son birkaç yıldır, geleneksel yaklaşımın “düşman” saydığı komşularımıza güven vermeye ilişkin müthiş bir diploması uygulanmıştır.
Cumhuriyet tarihimizde dış politika konusunda bu kadar hızlı ataklar yapıldığı bir dönem daha kaydedilmemiştir.
Özellikle Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’nun koşuşturmasını takip etmek bile başlı başına bir mesai gerektiriyor.
Sonuçta Türkiye, çevresine güven vermeyi başarmıştır. Çevresine güven verdiği ölçüde itibarı artmış, uluslararası politikanın vazgeçilmez aktörleri arasına girmiştir.
Bu yüzdendir ki; ABD Başkanı Obama ile Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu seçilir seçilmez Türkiye’yi ziyaret etmişlerdir.
Sürekli olumsuz ve saldırgan mesajlar gelmesine alışık olduğumuz Yunanistan’dan artık makul ve mantıklı yaklaşımlar geliyor… Suriye ile neredeyse sınırlar kalkıyor… Irak, yoğun çabalar sonucu ABD ile göbek bağını gevşetip Türkiye’ye yanaşıyor; çünkü bu bölgede Türkiye’siz yaşanamayacağını o da nihayet anlamaya başlıyor… Barzani bile Türkiye ile flört ediyor, zeytindalı uzatıyor… Öte yandan, demokratik açılım Avrupa Birliği’ni etkiliyor, ilerleme raporunda “ha gayret” anlamında cümleler yer alıyor.
Sözün kısası, Türkiye’nin yıldızı parlıyor. Türkiye ilk kez Osmanlı coğrafyasından sorumlu bir ülke gibi davranmaya başlıyor. Osmanlı’nın medeniyet ufkunu yakalamaya çalışıyor. Tarihi misyonunu ve rolünü içselliyor.
Bu yüzdendir ki; Türkiye Filistin konusuna Arap ülkelerinden daha duyarlı yaklaşıyor. Bu yaklaşımdan, İsrail’in payına önce “one minute”, sonrasında “ret” çıkıyor…
Başbakan bu reddiyenin gerekçesini tarihi ve duygusal zeminine bir cümle ile oturtuyor: “Milletimizin istediğini yaptık...”
Tercümesi, “Milletim, Filistin’de katliam yapanlarla bizi bir arada görmek istemiyor…”
Bunun salt duygusal bir yaklaşım olmadığı, milletimizin gerçekten de İsrail’den hazzetmediği bilinmektedir. Bu o kadar açıktır ki; Filistin söz konusu olduğunda en zenginimizden en fakirimize kadar herkes cüzdanlara davranmakta, Filistinli kardeşlerimize yardımcı olmak için yarışmaktadır.
Gelmiş geçmiş hükümetler de bunun böyle olduğunu pekala biliyorlardı. Bildikleri için de İsrail’e daima tedbirli ve temkinli yaklaşıyorlardı. İlk kuzu sarması hareket halkın yönetimden dışlandığı 28 Şubat sürecinde yaşandı. En köklü ve kapsamlı askerî anlaşmalar, o dönemin ite-kaka yönetime getirilen yarı cunta hükümetler (ki işin içinde Ecevit, Yılmaz, Bahçeli ve Cindoruk vardı) döneminde imzalandı.
Şimdi onlar çöpe atılıyor…
Türkiye kendine dönüyor…
Türkiye Osmanlı varlığına sahip çıkıyor.
Yolu açık olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi